Adını sanını bilmediğim yerlere açtığım yelken gibi parçalanıyorum kokunun yeliyle

Yanık bir özlem buğusu varlığını düşünmek, ruhumda alabora gemiler, içimde sen

Başak karası bakışlarının soylu retinasından atlılar geçiyor, ellerinde savaş baltaları

Sana sürüyorum sevdanın atını, yoksul gönlümde acıkmış sevinin firari haykırıları

 

Umutlarla kıymık olup, sonra da yamalı denizlere kürek olup aşka sürüklendiğimiz sancılı bir denizdir yaşamak. Kayıp küreleri arayan simyacıların düş haritasında bu yüzden hep umut vardır ve yaşamak düşle boyalı bir saraydır. Yorgun sular terli ve düşünceli insanları taşır umuda, mevsim geçişleriyle hırpalanır iken deniz. Kıyıda bir kadın denizi, insanları ve vapurları izlerdi, çocuk yüreğindeki sevinçleri o kocaman şehre beler iken.

 

Terk edilmiş odalar gibi sensizken ruhum. Devrilmiş bardaklar gibi yokluğun. Gönlümün hoyrat çığlıklarına kuşlar konuyor, sırça düşler ekiyorum ömrümün diğer yarısına. Kıyım haller durağında sabırsız ırmaklar gibi bekleyişlerde sevinçlerim. Demir eritiyorum kavı dökülmüş yüreğimde, ansızın aşk tavlanıyor göğsümde. Dağlarda yanık bir gül hıçkırığı oluyor özlem, umutlar kırık bir sese dönüşür iken yoksul sevilerimle yine yapayalnızlığı örüyorum.

 

Aşkın asırlarla katlanmış günlüklerinden çıkardım yeniden sevileri, içimde çıplak ayaklarıyla yürüyen bir kadın. Tanımsız bir boşluk gibi çeker iken beni içine hayat karanlık içinde bir gölge gibi yine seni düşünmekteyim. Islak kanatlarımda hüzün kırıkları, dudağımda uçuklar ve ellerimin derin çizgilerinde bir tek yokluğunu göremiyorum.

 

Seni düşündükçe ben hep er sabahlarda kırarım gönül kilitlerimi ve er coşkularla sürerim nadasta olsa bile aşkın bahçelerini. Aşk yüreklere yazılmadan daha, bir kadın gönül hazanlarını serpecekti ovalarıma, özlem meyvelerini kınalı elleriyle dikecekti sevda açlığı çeken toprağıma. İlk nur yağmurları yağmadan, yıldırımlar ruhuma çarpmadan ve gönlüm musallaya yatırılmadan kadın düşlerinde bana cenneti gezdirecekti.

Göğsümüm çapı hesaplanamayan kınında çıkmadan savaşlar, ruhumun kıraçlarında açmadan papatyalar, eskimiş anların kara yağız suretleriyle tamlanırdı şairliğim. Salaş barakalarda aşkı yazar iken ben, bir kadın sokulurdu tanımlarıma. Aşkın tüm halleri bendeyken, o dışımdaki surları aşmayı denerdi. Dudağımda bin yıllık şiirler, ruhumda hiç okşanmamış sevinçler üşürdü.

Ansız sancılarının sığ sularında senli şifalar sürdüm bedenine, yeni doğmuş çocukların masum ağlayışlarıyla da olsa geldin diye gönlüme. Senle dolan günlerimin halay geçişleriyle tütsüledim yar ruhunu, müjdeli bakışlarla dol ömrüme, sar gülüşlerinle beni.

Bir bakışın ıslığına karışıp uzaklara gitmeyi hayal ettiğimizde, hep alelacele düşünüşlerle ardımızda bıraktığımız yanlışlara hayıflanırız. Onulmaz bir iç alkışı gibidir hayat, dudağımızdaki ısırıklar, gözlerimizdeki yalçın kayalıklara çarpar ve biz bir sevgilinin sıcacık ellerine sokulmayı umut ederiz. Üşür devrilişlerimiz kendi mağarasında, aşkın sesi duvarlarımızın saydam tortularını döker avuçlarımıza, dün ağlak bir çocuk oluverir ansızın, umutlar yavan bir ekmek arasındaki kurtlu zeytin yongası gibi yüreğimizi acıtır.

 

Ayrı taşlarla birbirimize dikildiğimiz, aynı karelerle tutkulara sektiğimiz, aynı köşelerde anlara ışınlandığımız bir düş slâydı hayat, andıkça kıymetlendiğimiz. Bütün çocukların parmak törpüsüdür o oyunlar, bir köşe başı coşkusudur ah, asırlar geçse bile bitmeyen ve ruhlardan asla silinemeyen.

 

Tozla beslenen tortumuzun, toprağın kaymağıyla ruhumuzu parselleyen oyun alanlarını arıyorum beton yığınları arasında. O cam düşleri biriktirdikçe büyüdüğümüz, karışlara bölüp yarınlara sürüldüğümüz, gün gelip tunçlarla kalıplara gömüldüğümüz masumiyetimiz.

Tahtını kaybeden krallarla, şahlarla dolu bu küre. Onurla yoğrulan yollarda geçmişin ayak izleri, karanlıklarda kendini arayanların devrilmiş gölgeleri. Hazımsız karelerde utangaç şehirler, yanık tenimizde dargın seviler. Ay düşüyor denize, dalga derbeder.

Belki de unutuluşa yol alan bir gemide 'vurdumduymaz'lık sularına aksimiz düşer, yıldızsız bir gecede ayın utangaç bakışlarından kurtulmak için umuda rota kırarız. İyileşmeyen yanlarımıza rüzgâr ıslığı dokundukça ve bizler hayata kaldığı yerden ve gücümüz yettiğince direndikçe kendimiz oluruz.

Selahattin YETGİN

( Bir Kıymık Örselenişi Bakışların Yüreğimde başlıklı yazı S. Yetgin tarafından 8.04.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu