rıhtımında bekler
ağlayan damlalar
hüzün düşürür yaprakları
kirpiklerinde bir sonbahar
zamansız gelmiş zamansız gider
ince ince kıvrılan yollar
az giden tez giden yıllar
ah sarı yapraklı dünya
var mıyım yok muyum
her şey sende saklı gider
bırakamam dediğimiz
geceden kanayan rengiyle
o yaşayan ölü sevdalar
sokaklara verilmiş vefalar
yalnız bırakır yalnız gider
musallaya konmuş bir sanduka
beyazlar içinde süslü bir bebek
ağlayarak gelir ağlatarak gider
bir köprü, bir köprü
bir kapı, bir kapı
bir yol, bir yol
bir sevda ki sürgün
nereye gider bilinmez sülün
meçhule gelmiş meçhule gider
zaman çeşmesini akıtır
heybesini doldurana
toprak haber salar
vuslata teslim olmuş ruhlara
bu sevda böyle gelmiş böyle gider
avuçlarına sessizce sönen
beklediği bahçesine yanan
zamana vurulmuş hayat
kefensiz toprağa sarılır gider
ne yaşar ne yaşamaz hayatımız
sırtında taşır koca bir yük
ölümü kurtuluş bilir
toprak toprağına sarılır gider
bu dünyadan olmayan
kütüğünden gelen su
çağına çoğalır gider
Gülay GÖKTÜRK