Mısralar kıvranıyor can
çekişen kelimelerin hüsranıyla.
Yana yakıla ağlıyor
güfteler, besteler.
Hüzün tırmalıyor
kulakları tabii ki yüreği olanların kalbi ağlıyor geri kalan ahali şen
kahkahalarıyla çınlatırken duvarları.
Irmaklar coştu
eşliğinde bastıran sağanağın. Ne çok ağaç devrildi karşı konulmazlığında selin.
Gözyaşı da sel olup dağlamakta yürekleri.
Yürek dediğin nedir ki
bir avuç ama neler neler sığdırır, barındırır içinde…
Ne kadar hayal istersen
ya da eşliğinde sevdanın köz olur kavrulur yürek dediğin.
Ya insan dediğin.
Gülmekteyim artık ağlanacak halimize. Elden ne gelir ki. Son sürat taş kalpler
hüküm vermişken eşliğinde çığlığın neye yarar üzülüp ah vah demek.
Nasıl da kırıcı
insanoğlu ve bir o kadar vefasız.
Kimseler kalmadı işte
sokaklarda. Sığındılar barınaklarına. Yuva demeye bin şahit gerek. Yuvada sevgi
olur, şefkatin sıcaklığı ısıtır kalpleri.
Yumdum gözlerimi.
Kapadım kulaklarımı. Mecburum hiç olmadığım kadar. Ne duymak ne de görmek
istiyorum iç yakarışlarını çocukların. Şifa diliyorum bir yandan bir o kadar
merhamet dileniyorum insanlık adına. Sevgi diliyorum Yaradan’dan yerini alması
için nefret ve kinin.
Bir tek ben miyim
sahnede rol alan. Kim varsa gizli saklı gelin ve el verin, el verelim birlikte.
İzbe yüreklerinizde ne
muhafaza ediyorsunuz, hadi itiraf edin. O kadar da zor olmasa gerek sevgi adına
sevda adına gönül vermek.
Sayısız kere kim
verdiyse gönlünü, kim çaldırdıysa kalbini hadi geçin sıraya.
Hani nerede gönül
hırsızları? Hani nerede acıma duygusunu yitirmiş kalabalık.
Of, çok zor insan gibi
insan olmak. Çok sıkıldım çok. Bir o kadar kendimden de gına geldi. Ne vardı bu
denli sevecek?
Hani nerede
sevdiklerim, çıkın gelin ve girin sıraya. Söz, yoklama yapmayacağım ne de sıra
dayağından geçireceğim sizleri. Sadece dünya gözüyle görmek istiyorum sizi.
Hadi çıkın da gelin.
Geçtim kendimden.
Bir o kadar geçtim
ahvalimden.
Minicik bir yürek
kaldıramaz bunca acıyı. Üstelik bir tek benim kalbim değil ki can çekişen.
Dün bir çocuk gördüm
rüyamda. Öylesine yalnız ve çaresizdi ki. Ve derken kayıplara karıştı açtığımda
gözlerimi. Hani nerede?
Keşke düşler gerçek
olsa…
Ardından sen girdin
rüyama. Tanıyamadım önce seni. Öyle ya hiç karşılaşmamıştık öncesinde.
Söyle neden görmezden
geldin beni? O kadar mı çok nefret ediyorsun?
Çok sıkıldım. İsyanım
tam da dilimin ucunda ama korkuyorum isyan etmeye. Edemem etmemeliyim de…
O çocuk kim bilir
nerelerde hani rüyamda gördüğüm?
Kim bilir kimler
nerelerde saklanıyor?
İyi de ben saklambaç
oynamak istemiyorum artık. Yeteri kadar oynadım. Ne de körebe oynamak
istiyorum.
Elim sende oyun
arkadaşım. Hadi tut elimden ve çıkar beni bu dipsiz kuyudan. Çok karanlık ve o
kadar sessiz ki. Bilirsin korkarım ben karanlıktan. Hadi gel ışığım ol hatta
ben de ışığın olabilirim. Ya o çocuk…
Taktım işte; kimdi kim
bilir ve kim bilir nerelerde?
Niye herkes kayıplarda?
Ya ben? Ben kendimi
ezelden beri kaybetmişim de yeni farkına vardım.
Söyle, kimim ben hatta
sen kimsin?
Çok sıkıldım. Ben oyun
yaşımı çoktan geçtim. Şu çocuğu susturun artık. Hangi çocuk mu; içimde avaz
avaz bağıran. Nedir bu çektiğim Tanrım…
Kimim ben, birileri
söylesin artık…
Ya sen kimsin? Yoksa
bir düş müydün hiç var olmamış?
Uyumak istiyorum. Ve
uyanmamak…
Belki düşlerimde
görürüm sizi…
Sakın ses etmeyin,
korkutmayın içimdeki çocuğu ve beni de korkutmayın.
Belki kendimi de
bulurum düşlerimde.
Kayboldum.
Herkes çoktan vermişken
hükmünü ben bir o kadar hükümsüzüm…