Hayatın erken düşürdüğü gönül hanesinden
Omuzlarının üzerinden baktı
Deniz mavisi gözlerine
Yaşı altıyı daha yeni arşınlamakta
Bir el hamlesiyle aldı kucağına
Kokusunu çekip ciğerlerinin en derinine
“Canım oğlum “diyerek kondurdu
En özel öpücüğünü
Krem rengi atının yelesini sıvazladı
Gemini çekip usul usul
Üzerinde yay gibi doğrulttu vücudunu
Yemyeşil doğanın kokusuyla
Derin bir nefes çekti ciğerlerine
Kerpiçten kırmızı çatılı beyaz evleri selamladı gözleri
Sırtına asılan tarihin oklarına baktı usulca
Sadağında kahramanlık figürleri
Sağ yanında salınan kılıcında şanlı akıncı izleri
Ve mertliğin bozulduğu iddia edilen
Delikli namlusuna
Soracakları çoktu çocuğun
Sadece sıkıca sarıldı
“Gitme babacığım “ diyemedi
Biliyordu ki gitmeliydi babası
Sadece sarılıp sustu
Sarı saçları omuzlarından düşüyordu
Öyle hüzünlü bakmaktaydı
Arkası dalgalı görünen duru
Kapılarını kapatıyordu bütün kaygıları
Nasılda bağlıydı yiğidine aşkla
Gözpınarlarında ki yağmuru tutuyordu inatla
Derin derin baktı nemli gözlere
Sarı başaklar gibi salındı saçları
Konuşsa âlem kana boyanacaktı
Sadece kahve gözleriyle serenat yaptı
O derin gözlerde
Yangınımsın
Yandığımsın diyordu gözleri
Çok zordu arkasından el sallamak
Ve çok zordu bir daha ki anı
Sabırsızlıkla kollamak
Yüreğinde gezinen kıvılcımlar
Yakarken ruhunu usul usul
Ceylanlar gözlerinden su içmedeydiler
Öylece sustu iki aşk dolu göz
Nefes nefese tutuşurken kalp ağrıları
Bir tarih akıp gidiyordu
Akıncı kılıçlarında
Zafer zafer dolanırken dağları
Kokusunu sığdırdı yüreğinin her yerine
“Ah sevdam” dedi sessizce adam
Sun
Sun diyorsun yüreğini de
Ağlıyor/sun
Oysa çiçek bahçesindeyiz
Kokuları almıyor mu/sun
Unutma
Tepine tepine özlüyoruz
Her defasında birbirimizi
Aşkla ışıkla…
Âdem Efiloğlu
Not:
Geçmiş yüzyıldan bir dem.