Mustafa Mete İSLAMOĞLU
YAZIYOR
TÜRKİYE’DEKİ
İSLAMCILARIN TUZAĞI
Düşünce “TEFEKKÜR” insan
hayatının gemisini yüzdüren unsurdur. Şair “AKIL DEDİĞİN BİR GEMİ, FİKİR ONUN YELKENİ: KULLANA BİLİRSEN KULLAN,
KULLANAMAZSAN; EL KULLANIR SENİ” Diyordu. Dr. N. AYDIN’DA aynı görüşü
kaleme almış ve duygularını dile şöyle getirmekte…
İslam dünyası kan gölü. İslam adına
hortlatılan siyasi gruplar, inanan insanları aldatıyor, soyuyor, katlediyor. Türkiye ise tarihinin
hiçbir döneminde görülmeyen ayrışmayı yaşıyor. Küllenmiş sorunları deşiyorlar.
Toplumu bin yıldır ayakta tutan bütün ortak değerler paramparça ediliyor. Her
konuda; İslamı referans
aldıklarını söylüyorlar. Oysa; İslam a iftira atıyorlar, Kur’an’a sünnet’e
ihanet ediyorlar. Ayetlerin, hadislerin bazılarını ileri sürüp büyük
çoğunluğunu göz ardı ediyorlar. Bölücülük yapıyorlar. En küçük bir
eleştiriye bile, gerek tetikçi gazete, TV ve sitelerinden linç kampanyası ve
haysiyet cellatlığı yaptıran İslamcıların elleri ayaklarına dolandı. İslamcılar; belli
ki kendi kurdukları tuzağa düşmenin şokunu yaşıyorlar. İslamcılar; kendilerinden
olmayan tehdit gördüklerine komplo kurdular. İslamcılar; tezgah
kurmak, tuzak kurmak, kumpas kurmakta birbirleri ile yarıştılar, yarışıyorlar. İslamcılar; önce
karşıtlarına sonra birbirlerine karşı kurdukları tuzağa düşmenin şokunu
yaşıyorlar. İslamcılar; nasıl
hukuku illegal biçimde kullanarak masum insanlar için sahte suç isnadı
yaptıkları ortaya çıktıkça paniğe girdiler. Birbirlerini kumpas kurmakla
suçlayarak, suçu başkalarına yükleme telaşına düştüler.
Bakın Türkiye’nin gerçeği
nedir? Nasıl bir tablo var?
Kötülüğü; İnsanlara
yaptılar. İnsanları bizden olan olmayan diye ayırdılar.
Kötülüğü; siyasete
yaptılar. Yandaş, candaş diye ayırdılar.
Kötülüğü; ticarete
yaptılar. Şirketleri bağış yapan yapmayan diye ayırdılar.
Kötülüğü; din’e
yaptılar. Dindar insanların inancını ya bu, ya da değil diye ayırdılar.
Kötülüğü; kızlara,
kadınlara yaptılar. Kadınları türbanlı- türbansız diye ayırdılar. Takan-
takmayan nerdeyse birbirine düşman haline getirildi, yazık değil mi çocuklara.
Kötülüğü; Milli
eğitime yaptılar. Okulları, dershaneleri ayırdılar.
Kötülüğü; kardeşliğe
yaptılar. Toplum Türk-Kürt, Alevi-Sünni diye ayrıştırdılar.
Kötülüğü; adalete
yaptılar. Hakim-savcıları ayırdılar.
Kötülüğü; Orduya
yaptılar. Darbeci ordu, cuntacı ordu, millete ihanet eden ordu, katil ordu
diyorlar. Orduya yakıştırılmayan, hiçbir kötü sıfat kalmadı. Türk Milleti’ni
neredeyse ordusuna düşman haline getirdiler. Yakışır mı buna izin vermek, buna göz
yummak. İşbirlikçi yıkıcı medyaya kimse bir şey demiyor. Oysa; Ordu bizim, Mehmetçik bizim.
Kötülüğü; polise
yaptılar. Bakınız medyaya, yazılan kitaplara; birçok sıfatlar takıldı polise.
Nerdeyse polisimiz kamplara ayrıldı, bölündü, parçalandı, kardeş kardeşe
nerdeyse düşman edildi. Yakışır mı bu. Halbuki Polis bizim, devlet bizim,
adalet bizim, halkımızın.
Nereye kadar
gider bu iş?
Yapılan siyaset; bir
ülkeyi böylesine nasıl ayrıştırabilir?
Vicdan nasıl bunu kabul edebilir?
Ülkesini böylesine
ayrışmış görmekten bir insan nasıl rahat uyuyabilir?
Ülkeyi korku almış
bürümüş, adalete güven kalmamış, gelir uçurumu artmış, işsizlik, yoksulluk,
açlık almış başını gidiyor, bunları görmemek midir İslamcı olmak?
Herkes; cumhuriyet, demokrasi, insan hakları,
adalet, kardeşlik, mutlu ve huzurlu bir yaşam, geleceğe güven duymak istiyor.
Ülkeyi ve çocukların geleceğini tehlikeye atmak değil.
İslam adına; işi siyasete dökenler, ticarete
dökenler ve peşinden körü körüne sürüklenenler, ülkemizi ne hale getirdiğinize
bir bakın, elinizi vicdanınıza koyun, vicdanınıza ve geç olmadan bu ayrıştırma
siyasetini terk edin.
Bunun için de; yapılması
gereken nedir? Her kafadan bir sesin çıktığı, herkesin her konuda uzman olduğu
bir ortama gerçeklerin ne olduğu anlaşılabilir mi? O halde doğru ve gerçekçi
bakışla, birlik ve beraberlik içinde düşünülmeli, planlanmalı ve
uygulanmalıdır. Çıkarı için
kutsal değerleri istismar eden en aşağılık varlıktır. Sayın; Prof. Dr. Nurullah AYDIN böyle diyordu.
Peki bunca gerçekler
yazıldı çizildi hatta bu işe gönül vermiş, ömür vermiş insanlar gece uykusunu
böldü, kalktı hem düşündü hem üzüldü ve hem de yazdı. Bu yolda yürüyenlerin
günlük yaşantısını kimse bilemez. Açlık tokluk, uykulu uykusuz hiç fark etmez
zira onun bir amacı var.
“TOPLUMUNU AYDINLATMAK UYARMAK
HABERLENDİRMEK”
İşte bu uğurdaki aziz mücadelesinde, yazan
çizen takımının toplum üstündeki hakları hiç düşünülmez.
Ne yazık ki en çok üzülen yine bizler
oluyoruz. SAĞLIĞINI YİTİRENLER, HAKLI HAKSIZ ELEŞTİRİLENLER, SUDAN SEBEPLERLE
HAPSE ATILANLAR, GECE GÜNDÜZ ÖLDÜRÜLMEK İSTENENLER… Toplum davasında, millet
davasında, vatan din davasında koşanlar değil de kimler?
Devletin düşünen insanlarına sırtını dönmesi
dünyanın en büyük ayıbı iken, milletin insansızlaştırılanlara göğüs germesini
isteyen bir zihniyet bu ülkeyi nereye sürüklüyor. Farkında mısınız? Nurullah
AYDIN Hoca bana göre az bile yazmakta. ALLAH bu MİLLETE İHSANOĞLU’NDAN önce
“FERASET İHSAN eder inşallah.
Selam
ve dua ile
04-Temmuz-2014
ALANYA