Görür görmez aşık olmuştu delikanlı
kıza. Ayın on dördüydü kız. Bir güzellik ki eşi emsali yoktu dünyada. Gece ay
gündüz güneş onun başında eksik olmuyordu. O her şeyin çekim merkeziydi.
Yoktu öyle güzel! Çoktu ona hayran
olan!
Çiçekler onun etrafında yer almak
için yarışırdı. Ona yaklaştıkça alemin en güzel, en renkli, en kokulu, en kocaman
çiçeklerine şahit olur ve anında mest olurdunuz.
Herkesin yolu ona çıkardı. Bütün
aşkların başlangıcıydı.Onu anlatmayan şiir, şiir değildi. Ona değinmeyen masal
masal değildi. Ondan bahsetmeyen hikaye edebi değildi.
Ona bir kez bakan yanardı ömrünün
sonuna kadar, onulmaz bir derde bulaşırdı. Onu ilk kez duyan kulağını başka
seslere sağır ederdi. Mumun etrafında dönen pervaneye benzerdi ona aşık olan. Sonu
mutlaka ateşte can vermek olurdu. Yok olmak...
Gül mahcuptu kızın güzelliği
karşısında, hele bir de kız çıktı mı bahçeye bütün çiçekler pürdikkat ona
bakardı hayranlıkla. Gül ne yapsın? Alem seyre dalardı kızı. Allah vergisiydi
bu letafet, zarafet, taravet. Dikenler yumuşardı onun eli uzanınca güle,
kuruyan dallar canlanırdı o dokununca, hava güneşe dönerdi o yüzünü gösterince,
bütün kuşlar aniden susardı sanırsınız ki güzelliğin bu dünyadaki tek misali çıkmış
gülistana da herkes ona nazar kılıyor. Ki sahiden de öyleydi. Delikanlı ne
yapsın? Sadece bir kez gördü kızı ama iş işten geçmişti artık. Yapacak hiçbir
şey yoktu. Kolu kanadı kırılmışı. Kalbi teslim olmuştu. Aklı fikri başından
gitmişti. Aşk gelince ne oluyorsa bir insana aynısının bin katı oluyordu
delikanlıya.
Örümcek ağına düşen kelebekti
delikanlı. Kurtulmaya çalıştıkça ağa dolandı. Ağa dolandıkça örümceğe aşık
oldu. Celladına!
Ayağı ökseye dolanan serçeydi
delikanlı. Kurtulmaya çalıştıkça yakalanıyordu iyice. Avcısına av oluyordu,
tav...
Kız konuşunca delikanlı mum misali
eriyordu damla damla, tükeniyordu aşkın tesiriyle, kendinden geçiyordu, aklı
başından gidiyordu, gözleri kayıyordu, sesi kesiliyordu, nabzı hızla atıyordu,
rengi soluyordu. Gören ölüyor sanıyordu. Oysa oluyordu. Aşkın bu denlisi sadece
masallarda hikayelerde olurdu.
Annesi çocuğunun günbegün eriyen
hali karşısında bir şeyler yapmaya çalışıyordu ama nafileydi. Aşka duçar olan
şikayet edemezdi. Mecnun'dan kalmıştı bu ilke. Tam tersine derdinin artması için
dua ederdi. Delikanlı da öyle yapıyordu zaten. "Gayri uğraşma benimle annem!" diyordu. "Ben bu dertle hoşum, şifa arama
sakın!" diyordu durmadan. Ama
ana yüreği dayanır mı? Söz dinler mi öyle! Gitmedik ziyaret kalmamıştı, uğramadık
doktor...Son çare olarak kızın kapısına gitti anne, yalvardı yakardı ona. Oğluna
bir çift söz söylesin istedi. Evladı onun aşkı uğruna bir deri bir kemik
kalmıştı, darmadağın olmuştu. Kızın kapısı kalabalıktı. Herkes başını önüne
eğmiş ağlayan ve evladı için aşk dilenen anneye kulak kabartıyordu. İmkansız
bir aşkın en can alıcı sözlerini beyan ediyordu anne. Gayriihtiyari ağzından
şunu kaçırdı anne "Gel gelinim ol!"
diye. Saatler durdu. Herkes dondu. Bu
ne cesaretti. Kimsenin haddine değildi. Kimse o ana kadar kıza bu teklifle
gelememişti.Çünkü herkes eksikti onun huzurunda.
Kız gayet mutlu ve sakindi, emindi
kendinden. Tanıyordu o kahve gözlü delikanlıyı, biliyordu şehla bakışlıyı. Anne şaşkındı ama! Bir suç işlemiş
gibi ağzını kapatıyordu eliyle! -Evlenemem
ben, dedi kız gülümseyerek ve anneyi kırmak istemeyerek! "Kefenim gelinliğimdir benim. Kaç can yitti gitti benim uğruna
kaç can daha gidecek! Hesabını ben biliyorum ve ruz-ı mahşerde hesabını yine ben vereceğim. Bütün vebalini
çekiyorum güzelliğimin. Herkesin ben olmak istediği bir dünyada ben, ben olmak
istemiyorum. Artık iyi kötü, güzel çirkin seçemiyorum. Herkesin mutluluğu olan
ben kendimin mutsuzluğuyum. Evlenip de kimseyi hayal kırıklığına uğratmak
istemiyorum." diye devam etti.
-Evlenemem
ben, imkanı yok kimsenin cehennemi olamam bile bile, dedi son kez. Güzellik kafi değildi mutlu
olmaya, aşık olmak da yeterli değildi.Velhasıl bu dünyaya gelen hiç kimse rahat
değildi bir şekilde. Güzel olan faturasını ödüyordu bunun, çirkin olan cezasını
çekiyordu. Aşık olan zaten aşkın gereği azaptaydı 24 saat.
Herkes seyrediyordu olanı.
Hatırı sayılır bir kalabalık ve bir
anne...
Kız ilahi olana meyletmişti. Züleyha'nın
son haliydi. Aşkın ötesindeydi. Delikanlı de gelmişti ve son sahneye şahit
olmuştu.Tir tir titriyordu. Aşktan sırılsıklam kesilmişti. Kız çok ötelere
dalmıştı. Seyyarelerde geziniyordu delikanlı bunu görüyordu. Herkes dünyevi
bakıyordu oysa delikanlı da uhrevi bakıyordu artık. Kızla aynı yolun
yolcularıydı. Bu dünya bir handı şairin ifadesiyle konan göçüyordu. Onlar aşka
düştükleri için uçuyorlardı.
Göz göze geldiler bir an. Kız delikanlıya gülümsedi. Bu ecel şerbetiydi ayan beyan, can alıcıydı. Delikanlı da kıza gülümsedi. Bu da aşkın şerbetiydi sunulan, birlikte içilen. Ve birden gözden kayboldular, aşkın semasında yok oldular.
Anlatılır o günden sonra herkesin
dilinde bir masal gibi bu aşk! "Bir
dünya güzeli vardı bir de ona ölürcesine aşık olan delikanlı... Bir gün uluorta
yok oldular! Bir daha yeryüzünde onların izine rastlanmadı. Sadece gökyüzünde aşkta
yolunu kaybedenlere yollarını gösterirlerdi iki yıldız gibi geceleri...Herkes
bu iki yıldızı onlar bilirdi. İlahi olana davet ederlerdi taparcasına
sevenleri."
Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine!