ben de aşk ,
Nil’e düşmüş
papürüste bir yemin değildir
sadece
inancın tapınağıdır
ki, Musa’nın
vazgeçtiği iktidarına ağlar
öyle, üç beş damla yağmurda değildir
devrani dolaşır damarlarımda dalgalar
*
Vazgeçmek sözü henüz geçmemişken kavline
Derinliğime uçan göçmen kuşlar gibiydin bir zamanlar
yüreğine süzülen Nil toprağına yaşamdı
rüya ile gerçek arasında kıvranan
ve neresinde ölüneceği bilinmeyen
gecenin sancılarında
ihtimalsiz bir vuslatın gayrimeşru gölgesinde doğar
gözlerinde duaya durup,
dudaklarında ibadet ederdim
ve şimdi ne zaman parmaklarında bir çığlık kopsa
yumuyor gözlerini içimde kömür
karası bir yara
*
hangi çukurun
içine gömdünse yüzümü
artık, susuz sev
benim aldanmışlığım kalsın dudaklarımda
çatlak
bir utanç gibi
saklama şerhe düşen aklını
can duvarının
ardında
içi kırgın
kalbini öylece seyreder
kendiminkine boşver der
dokunmadan giderim
ben
zeytin bir
göze adadığın mühürü
kirpiklerimde
kümelediğin keder zamanla
çözer
bilirim içimde boşluğun da kaydığını Musa
bedenimin
üstünde dönerken evren
yavaş yavaş ,
öyle derin ve için için
orada
biterken göçebelik
taşımaz
gözlerinin ağırlığını mermerim bile
inan aşk, yanacak
sonsuza dek
bir kadının
kızıl rengiyle
ama sakın sen
üzülme
yeni bir erinçe
kucak aç Musa
nasılsa, elma
bahçelerinde unuttuğun kalbin
bana emanet
şikayetim yok,
alnıma yazılmış yazı da
uzun
sürecek sessizliğin üç hecesi
göğsüme vurulmuş sızıdan ibaret
Biliyorsun
Musa,
benim yazgımın
değişmez tecellisi !
–
yalan
aşkların içbüken yalnızlıkları –
Bu sırrımı kimseye söyleme!
Yazarın
Önceki Yazısı