Kum fırtınasında
göğe asılı kalırdı sağanaklar.
Göz kırpma aralığında geçerdi zaman.
dönerdi gün üç vakte kadar...
Fokurdayarak demlenirdi sabah
kışlardı yarin ayak dibinde kağıt kalem
Hayat ile hayal karışırdı birbirine
sahranın tam ortasında görülen serap misali...
Hummalı fırtınalara kapılıp
sürüklenirdi güz bahçem.
Dolaşırdım bir muhacir gibi
kutlu yolunun içime uzanan çöllerinde.
Sürgün naraları yankılanırdı avuçlarımda
aşkın doyumsuz rengi
tomurcuk olurdu evliyanın sinesinde...
Hissetmeseydim bu hüzünlü mevsimleri,
nasıl kavuşacaktım şimdi muhabbete...
Elim nasıl bulaşacaktı şiire
körpe bir duanın
harlı perçeminde iken kalemim.
Göç vakti ey gönlüm
kelimeler kelimelere yaslandı
Aşk kaydını yaptırdı yüreğinin kıyısına
Sana baktım, içimde kendimi gördüm
kanayan gül yaprağından geldi selamın
ilişmeyin yarama!..
Soluyorum nefesini binlerce kez
Dokundukça dağılan gül yapraklarında...
Ferda Özsoy