Kırk dört yaşı yalnızlık olan
Herkesi tanıyorum,
Suskuların bıçak kesiği izlerinde
Dili lal vakitlere müptelayım
Kalemimi şahit tuttum kendime
Ücra köşeleri çok sevdiğimden
Saklandım gölgemle birlikte
Zamanın ötesinin
Ve sevdanın yalınkılıç ırgatıyım şiirlerimde
Yüreğim kıyafetsiz kaldığında yazıyorum
İçimde çığlık çığlığa düşüşen yağmurlar
Her şey aslına dönse de sonunda
Aslında azar azar mezarımı kazıyorum
Herkes Mecnun’u suçluyor aşk ekseninde
Oysa işin başında durmakta Kabil
Suçsuz fidan gibi kıyılırken Habil’e
Gözleri dipsiz kuyu boşluğu
Derin sessizlikler dinledi çığlıklarını
Mezarını bile kargalar eşeledi
Yusuf’un zindanından geçiyordu Züleyha
Gözlerine sürülmüştü esaretin bedeli
Sonuçsuz sevdalar ısmarlarken Yusuf’un gözlerine
Duvarlara sürülmüş kokular sunuyordu vakit
Rüyalarda yedi kıt yılı içiyordu yedi yıl
Gelemeyen vuslata gizlice ağlanırken
Tur dağını arşınlarken Musa
Rabbin kudretine tevekkül ediyordu
Kitabelerde soğuk vurgun düşmüştü yüzlerine
Asasının kudretinde yitirirdi yalnızlığını
Hatırına denizler bile ikiye ayrılırken
İsyanların ta kendisi boğuluyordu ardından
İsmail’i kurban ediyordu İbrahim
En keskin yerinde parçalandı kayalar
Sadakatinden yıkılırken bütün putlar
Ateş kızıl gül bahçesi renginde bezendi
Karıncalar su taşırken yangına
Kitabı aşka durdu secde katında
Herkesi sonsuzluğa uğurladı birer birer
Hatice’nin nikâhında serpilirken seneler
Parmağıyla ayı böldü Muhammed
Resulü göremeyen yılan isyan kusuyordu Ebu Bekir’e
Ayşe’nin gözlerinde gördüğü ışıkta
Aşk kördüğüm olup düğümleniyordu
Asr-ı saadetten sonsuza
Ve nihayet
Gökyüzü gözlerine düşseydi
Ancak bu kadar ağlardı bulutlar
Uykusuzluğumun karanlık vakitlerinde
Ardından yüreğim dağılırken
Hasretin pranga izleri vurulur yüreğime
Dedim ya
Kırk dört yaşı yalnızlık olan
Herkesi tanıyorum
Suskuların bıçak kesiği izlerinde…
Âdem Efiloğlu
Not: 44 yaşım onuruna.