BİR BUĞDAY IN DİLİNDEN
Gün bu gündü.
Çığlık çığlığaydık.
Ağaçların dipleri çimenli, gölgeleri buğuluydu.
“Heyy, dallar, yapraklar can olmaya gidiyoruz biz”
Ağaçlar yapraklarıyla alkış tuttular. Birkaç yaprak peşimize düştü. Yetişemedi.
Avuç avuç saçıldık toprağa.
Bırakıp gittiler umutla.
“ Su” dedik, toprak nemliydi.
Güneşte üstümüzdeydi.
Memnunduk, mesuttuk.
Bir sevinç yeli aldı bizi, seslerimiz göğe ağdı.
Coşkumuza yürek dayanmaz, sesimize kulak!
Güneş sıcak kollarını açtı. Bulutlar bizi gözyaşlarıyla yıkadı.
Şimdi tam sırasıydı. Hazla çatladık.
Salkım salkım kök verdik. Yaprak yaprak dal verdik.
Büyüdük, serpildik baş verdik. Başaklarımızda dolu dolu can verdik.
Rüzgârlarda; deniz olduk, dalgalandık. Seslerimiz türkü oldu.
Sallanırken usul usul dedik ki gururla;”Sarardık artık altınlara inat.
Bizim işimiz bu kadar. Zamanıdır şimdi, veda edeceğiz toprağa.”
Makinelerle geldiler;
Ayırdılar bizi köklerimizden, arındırdılar üstümüzdekilerden. Çıplak kaldık.
Azımızı bırakıp, çoğumuzu alıp gittiler.
Kalanlarımız soyumuzun nöbetindeydiler.
Makinelerden geçirdiler.
Un olduk. Yoğrulduk, mayalandık hamur olduk. Pişirildik ekmek olduk.
Bu yolculuk ne ilk ne de son olacak.
Zamanı gelince arkadaşlarımız yine toprağa saçılacak.
Bitmeyen bu hikâye yeniden başlayacak.