Haziran sonu lise bitirme sınavlarını başarı ile tamamlayarak mezun olduktan sonra yatılı okuduğu okuldaki arkadaşlarıyla vedalaşıp memleketine dönerken yol boyunca içindeki burukluğu sevinçlere döndürememişti genç kız.
Cam kenarındaki yolculuğunda doğayı seyretmek varken O, " Ankara Gazi Eğitim Fakültesi (o tarihlerde Gazi Eğitim enstitüsü deniliyordu) Fransızca bölümünü kazanabilecek miyim? endişesini taşıyordu. Okul idaresine gelen sınav giriş kartını çıkardı çantasından baktı uzun uzun. Temmuz ortasında yapılacaktı bu sınav şunun şurasında iki hafta kadar bir zaman vardı, heyecanla o günü düşündü. Kazanamama ihtimaline karşın otobüsten iner inmez vilayet İş ve İşçi bulma kurumuna müracaat etti.
Görevli memurun "nasıl bir iş" sorusuna cevap verecekken gözünde Nazende ablası canlandı. Okuldan çarşı iznine çıktıkları bir günde Osmanlı Bankasında işe başlayan Nazende ablayı ziyaret etmişlerdi. O'nun uzun koridor boyunca çelik topuklu ayakkabılarıyla ahenkli yürüyüşü, mavi önlüklü ince uzun bedeni ve unutamadığı gülümseyen yüzünün hayranlığıyla "bankacı olmak istiyorum" diye cevap verdi görevliye.
Kasabaya (sonra ilçe oldu) giden otobüste yerini aldı.
Yengeç burcunun özelliklerini aynen taşıdığından olmalı, ailesine çok düşkündü. Kavuşmak, kavuşmanın güzelliği anlatılır gibi değildi.
Ailenin maddi gücü alkolün esareti altındaydı. Baba bağımlılık derecesinde alkole tutulmuştu. O yüzden gül çiçeği ve tütün ziraatı destekli dar bütçeye katkı gerekiyordu ve bir gün sonra dayı kızının atölyesinde halı dokumaya başlamıştı. Gündüzleri halı tezgahında geceleri geç vakitlere kadar Fransızca gramer, sözlük vs. ders çalışıyordu. Sınavı kazanmayı hedeflemişti.
Evde takvim yoktu. Atölyede enişteye (patrona) sınavın tarihini vererek hangi güne rastladığını sordu. Enişte, atölyenin öbür ucunda evlerindeki altı yapraklı firma reklam takvimlerine bakmış ve "salı" günü demişti.
Daha bir fazla gayretle pazartesi halı tamamlanmış ve salı sabahı kimliğiyle giriş kartını, silgi, kalem ve sözlüğünü alarak ilk otobüsle vilayette sınav yerine gitmişti.
Kimsecikler yoktu okulun bahçesinde, kapıdaki görevliye sınav için geldiğini söyledi ve galiba "ilk gelen benim" dediğinde aldığı cevapla buz kesti, "o sınav dün yapıldı kızım".
Ah enişte, daha sonra öğrendi ki enişte temmuz yerine ağustos ayına bakmış. Ah şu çaresizlik...
Yine halı tezgahı ama artık geceleri ders çalışmak yoktu.
Sonbahar gelmiş ekimin son günlerinde babanın sağlığı iyice bozulmuştu. Siroz son evredeydi. Havaların soğumasıyla tarladaki yeşil tütün yapraklarının etkilenmemeleri için üstün bir gayretle hasadın tamamının yapıldığı kasımın ilk haftasında baba vefat etti. :-( http://blog.milliyet.com.tr/gizli-hasretim--bitmeyen-ozlemim/Blog/?BlogNo=338536
Kara kara bulutlar, yağmurlar ve çöküntü yaşayan aile üzüntüler içindeyken postacı kapıyı çaldı. Zarf iş ve işçi bulma kurumundan geliyordu ve müracaatla ilgili, bankanın yeni açılacak şubesine mülakat için çağırıyorlardı genç kızı.
Büyük dayısı ile ertesi günü şehre, henüz hizmete girmemiş banka şubesine birlikte gittiler. Müdüriyet odasında iki müdür, iş için geldiklerini öğrendikten sonra " bir bayan eleman alınacaktı ve dün, o bayan elemanımızı işe aldık" dediler. Sonra da aralarında fısıltı ile "hastalıklı bu kız" dedikleri zor duyulmuştu ama duyulmuştu.
Hiç bir şey söylemedi ve "dayıcığım kalk, gidelim" diyebildi.
Kırçıl saçlı müdür:
-Neden dayı diyorsun? Baban değil mi?" dedi.
-"Babam vefat etti efendim" diyebildi usulca.
-Yaaaa, ne zaman?
-Üç gün evvel...
Yine fısıltılar:
-Hastalıklı değilmiş, baksana gözleri ağlamaktan şiş ve kırmızı.
İlgileri artmış, baba adı, memleketi, yaşı sair bilgiler ile kırçıl saçlı bey:
-Senin baban benim sınıf arkadaşımdı, şu formu doldur da bir görelim...
-Hıııı, yazısı da güzelmiş, haziran mezunu...Eh orta derece Fr.
-Eeeee, biz kızımızı aldık, buraya evraklarını getirecekti bu saate kadar nerde kaldı. Kadir Efendi git şu adrese, bakalım niye hala gelmedi kızımız buraya, koş hemen gel.
Kadir efendi bir hafta evvel işe başlamış bir müstahdemdi. On dakika sonra geldi ve:
-Annesiyle güne gitmiş efendim, (bayanların gündüz periyodik misafirlikleri) komşularından öğrendim.
-Eeee, müdür kızı. Bugünden böyle yaparsa yarın ne yapar kim bilir...
-Sen şimdi evine döneceksin, ne yapacaksın? Herhangi bir uğraşın var mı?
-Halı dokuyacağım.
-Dokuma!
-Ailemin ihtiyacı var.
-Bize de ihtiyacından dolayı çalışacak eleman lazım.
-Kızım, şu, şu evrakları tamamla ve pazartesi gel, işe başla, daktilo falan çalışırsın, hesap makineleri falan.
Halı tezgahına veda ederek bankada işe başladı, şehirde küçük ahşap bir ev kiralayarak kardeşlerini de yanına aldı, emekli oluncaya kadar bankacı kaldı.
Şimdi buna kader mi, kısmet mi, ne desek ki!
Not: Yaşanmış bir öyküdür.
Selam ve sevgilerle...
Yurdagül Alkan.