Tatlı bir hafta sonu tatiliydi... Richard, Oliver ve Klaus bir kayığa binmiş, ellerine oltaları almış, balık tutuyorlardı.
Tabi balık tutulurken yapılan geyikler olmazsa olmazlardandı. Fakat Richard konuşulmaması gerektiğini
söylüyordu. Çünkü doğanın çıkardığı doğal sesin vereceği huzuru yaşamak istiyordu. Fakat arkadaşlarının
çıkardıkları sesler Richard Gilbert’in dikkatini dağıtıyor, doğanın musikisine kulak veremiyordu. Oliver ve Klaus
bu durumu abartı olarak telakki etmiş, Richard’ı dinlemeyerek aralarındaki muhabbetlerine devam etmişlerdi.
Richard Gilbert ise ‘’bir daha sizinle bu tarz etkinliğe katılmayacağım, bugün bunu anladım’’ diyerek tepkisini
ortaya koydu. Fakat Richard Gilbert her ne kadar arkadaşlarından şikayetçide olsa keyifli vakit geçiriyordu.
Keyifli vakit geçirenlerden biri de Elena Pierce, Eliza Merlotte ve Katherine Grimmes idi. Bu üç kafadar luna
parka gitmiş, oradaki oyuncaklara binerek hayattan lezzet almaya başlamışlardı. Her ne kadar bazı oyuncaklar
ürkütücü de olsa, korkunun içindeki lezzeti yakalayabiliyorlardı. Oyuncaklardan sonra bir cafede oturup bir
şeyler yiyip içmek ve birazcıkta tatlı muhabbet etmek olmazsa olmazlardandı şimdi... Öyle de yaptılar zaten.
Hafta sonunu o kadar iyi değerlendiriyorlardı ki Elena Pierce bile dertlerini geçici olarak unutmuştu. Gerçi içini
Richard Gilbert’e dökmesi onu daha önceleri de rahatlatmıştı fakat bu hafta sonu eğlencesi de bu durumun
üzerine eklenince çektiği sıkıntıların seviyesi git gide daha çok düşmeye başlamıştı.
Cafe’de oturduktan sonra kızların vazgeçilmez tutkularından biri olan alışveriş faliyetini yapmak istediler. Hepsi
heyecanlı bir şekilde gülümseyerek, en yakın alışveriş merkezine gitmek için yola koyuldu. Katherine’de ki
alışveriş tutkusu Eliza ve Elena’dan dahi daha şiddetliydi. Hayatta en lezzet aldığı faliyetlerinden biri alışveriş
yapmaktı. Bu tutkusunu arkadaşları ile beraber gerçekleştirmek için üşenmeyip 3 kilometrelik yolu katederek
alışveriş merkezinde soluğu aldılar.
İlk başta aksesuarları incelediler. Vitrindeki yüzükleri sırasıyla narin parmaklarında denemeye başladılar. Elena
Pierce’nin gözüne bir yüzük ilişmişti ve o yüzüğü parmağında denemeye başladı. Çok hoşuna gitmişti fakat
parmağına bol geliyordu. Hemen parmağına uygun bir şekilde aynı model yüzükten istedi. Parmağının ölçüsünü
alıp bir adet yüzüğü Elena Pierce’ye verdiler. Katherine Grimmes ve Eliza Merlotte yüzük konusunda kararsız
kaldılar ve tam manası ile bir yüzük beğenemediler. Yüzük seçemeyince bu kez bileklik ve künye tarzı şeylere
bakınmaya başlamışlardı. Katherine Grimmes ve Eliza Merlotte bazı bilekliklere, künyelere hayretler içerisinde
şaşırırken bazılarını ise beğenmeyip bir kenara atmaya başlamışlardı. Bir kaç künye ve bileklikleri denedikten
sonra tercihlerini yapıp iki, üç adet satın almaya başladılar.
Daha sonra ayakkabı reyonuna geçtiler. Birbirinden güzel ayakkabılar karşısında nutukları tutuldu.
Topuklusundan, normal olan ayakkabılara kadar her bir çeşidi ayaklarında denediler ve üç –dört çift ayakkabı alarak kendilerini mutlu etmeyi başardılar. Ayakkabıları ayaklarında denerken en çok Elena
Pierce’nin ayağın da duran kırmızı ve topuklu ayakkabıyı beğenmişlerdi. Fıtri olarak minyon ve sevimli bir tipe
sahip olan Elena’yı, kırmızı ayakkabılar ona ayrı bir güzellik katmıştı.
Sonrasında bu sefer en can alıcı ve en uzun reyona geçtiler. Kıyafet reyonuna... Pamuklu - ipek kıyafetlerden
deri kıyafetlere kadar, kısa buluzlardan şahane eteklere kadar her çeşit giysiler mevcuttu. Elena, Eliza ve
Katherine saatlerce her çeşit kıyafeti değiştirip değiştirip duruyorlardı. Her değiştirdikleri kıyafet için ayrı bir
zevk alıyor, birbirlerine tatlı övgülerle yorumlar yapıyorlardı. Kıyafet olayında çok fazla zaman harcamışlardı.
Fakat onlarda zamanın nasıl geçtiğini anlamış değillerdi.
Katherine Grimmes güzel, dar bir pantolon ve üzerine kısa beyaz bir tişört seçmiş, soyunma kabinine doğru
ilerlemeye başlamıştı. Üzerini değiştirdi ve soyunma kabinindeki boy aynasında üstünü tamamen baştan sona
güzelce bir düzeltti. Üstünü düzelttikten sonra arkadaşlarına göstermek için kabinin kapısını açtı ve karşısında
birden Cara Northman’ı gördü. Katherine Grimmes şaşkın bir şekilde öğretmenine bakarak ‘’hocaaam?’’ dedi.
Şaşkınlığı geçtikten sonra gülümsedi ve ‘’nasılsınız?’’ dedi. Cara Northman ters bakışları ile ‘’Bana bak bacaksız,
sana kısa ve öz bir şekilde uyarıda bulunacağım. Klaus’tan uzak dur! Yoksa senin için hiç iyi şeyler olmaz’’ dedi.
Katherine Grimmes şaşkın bir şekilde Cara’ya bakarak Klaus ile arasındaki bağlantıyı kuramamış, ağzı açık bir
şekilde düşünmeye başlamıştı. Cara Northman uyarısını yapar yapmaz Katherine’nin yanından uzaklaştı.
Konuyu idrak etmede zorluk yaşayan Katherine, öğretmeni Cara’nın arkasından baka kalmıştı. Elena ve Eliza
ikilisi yanına geldiği vakit Katherine birden suratında ki şaşkın ifadeyi yok ederek yapmacık tavırlar ile konuyu
farklı bir yöne çekti. Üzerindeki kıyafetleri arkadaşlarına göstererek yorum yapmalarını istedi. Arkadaşları ise
üzerindeki kıyafetleri çok beğenerek almalarını tavsiye etti. Katherine Grimmes’in morali çok bozulmuş fakat
arkadaşlarına belli etmeyerek güler yüzle teşekkür etmişti. Arkadaşları Katherine’nin yeni kıyafetler ve
aksesuarlar ile güzel olduğunu vurgulaması dahi Katherine’nin moralini düzeltmeye kafi gelmedi. Çünkü aklı ve
hayali Cara’nın onu tehtid ettiği anı gözünün önüne getiriyordu. Bu duruma hiç bir anlam verememiş, morali alt
üst olmuştu.
Gerard Smith hafta sonunu arkadaşları ile sokakta basketbol sahasında, basket oynayarak vaktini geçirirken
aniden oyunu bırakıp arkadaşlarını seyretmek ile yetindi. Arkadaşlarını izlerken de suskun, morali bozuk, suratı
asık bir vaziyetteydi. Bu durum uzun sürünce arkadaşlarından Damon Fisher adında biri Gerard’a doğru
yaklaşmaya başladı. Gerard’ın yanına vardığı an ona neden bu halde olduğunu sordu. Gerard ise morali bozuk
bir vaziyette Stefan Jonhson ile başından geçen olayı anlatınca Damon soğuk kanlı bir vaziyette ‘’merak etme
dostum o lanet olası herife bunu ödeteceğiz. Bunun için keyfini bozmaya gerek yok anladın mı? Hadi gel
oyunumuza devam edelim’’ dedi. Gerard ise kızların yanında birinden dayak yediği anı unutamadığı için hiç
keyfi yoktu. Damon Fisher’in ısrarı üzerine oturduğu yerinden kalktı ve zorla da olsa oyununa devam etmeye
başladı.
Sanırım Stefan Jonhson başına bir bela almıştı. Amacı Eliza Merlotte’yi korumak olsa da, niyeti tamamen
safiyane olsa da Gerard Smith’in niyeti o kadar safiyane değildi. Onu pataklarken her şeyi göze alması
gerekiyordu. Hatta ölümü bile... Çünkü bu gibi gaddar serserilerden her şey beklenirdi. Anlaşılan Stefan
Jonhson’u zor günler bekliyor gibi...
Hazır konu Stefan’dan açılmışken ona da bir göz atalım, bakalım hafta sonunu nasıl değerlendiriyor... Stefan,
Gerard olayını yaşarken yanında bulunan en yakın arkadaşı olan Violet Williams ve başka bir arkadaşı daha olan
Sancshez Barnes adında biri ile hep beraber bir orman çiftliğine gidip yeşilliklerin arasında istirahat ediyorlardı.
Zaman zaman ormanı gezip, iç alemlerini huzur ile kaplattırıyor ve bu muazzam ormanı aralarındaki tatlı
muhabbetler ile süslüyorlardı. İnsanın yakın dostları ile yaptığı etkinliklerin verdiği lezzetler dünyanın en paha
biçilemez lezzetlerinden biriydi. Hani klasik bir söz vardır ya paranın satın alamayacağı şeyler vardır diye. O
sözün doğruluğunu her insan kendi alemine baktığı zaman çok rahat bir şekilde müşahade edecektir. Yeterki
görmesini bilelim. Evet bakmak ile görmek arasında dağlar kadar fark vardır. O ince farkı dikkat ile bakanlar bu
durum karşısında isabetli bir şekilde hüküm verebilirler.
Richard, Oliver ve Klaus balık tutma etkinliklerine son verip eve dönmeye karar verdiler. Malumunuz zaten
akşam olması hasebi ile rüzgarın çoğalması ve dalgaların gelmesinden dolayı bindikleri tekneleri sert bir şekilde
sallamaya başlamıştı. Zaten bir hayli balık tuttukları için akşam yapacakları ziyafetleri dört göz ile bekliyorlardı.
Ellerinde torbalarla balıkları taşıyarak seri bir şekilde eve doğru yolculuk yapmaya başlamışlardı.
Eve geldikleri vakit ilk işleri hemen mutfağa gidip yağ, tava, un, bıçak, domates vs gibi malzemeleri dışarı
çıkarıp balıkları yiyebilecek hale getirmekti. Gün boyunca kahvaltı ile duran biri için bu derece yemeye meraklı
olmak gayet normaldi. Hele yemek menüsünde leziz bir balık olunca... Mutfakta üç kişi olunca yemek hazırlama
işlemi yavaşlamaya başladı. Malum bir işe ikinci, üçüncü el karışınca karışıklık çıkar... Klaus Salvatore mutfaktan
Richard ve Oliver’ı kovaladı yemeği kendisi üstlendi. Oliver gülümseyerek ‘’benim için hava hoş, direk yemek
yemeye konmak en rahat iştir’’ dedi. Richard’da Oliver’a katıla katıla gülmeye başladı.
Oliver mutfaktan dışarı çıkınca sehpada cep telefonu çalmaya başladı. Cep telefonuna doğru ilerleyip kimin
aradığını öğrenmek istiyordu ve cep telefonunun ekranına baktığı vakit babasının aradığını fark etti. Telefonu
açarak babası ile konuşmaya başlayan Oliver, hal hatır muhabbeti etmeye başladı. Daha sonra her anne-babanın merak ettiği en büyük soru çocuğunun dersleri idi. Derslerini sormaya başlayınca Oliver ders notlarını
açıklamaya başladı. Tabi matematik dersine hiç deyinmedi, çünkü o ders ile yıldızları bir türlü barışmadı.
Arabasının ne durumda olduğunu sorunca dikkatli kullandığını ve endişelenmemesi gerektiğini vurguladı. Uzun
muhabbetler neticesinde Oliver’ın babası Aiden Forbes telefonu kapattı.
Richard Gilbert gülümseyerek ‘’babanla aran iyi bu aralar sanırım. Sorunsuz geçti görüşmen’’ dedi. Oliver
Forbes ise ‘’Bu aralar iyi gerçekten, tanrı aramızda ki muhabbeti korusun’’ dedi. Klaus içeriden bağırarak ‘’Bir
tek ben babamla aramı düzeltemiyorum. Ne olacak bu herifle halim merak ediyorum doğrusu’’ dedi.
Erkekler evinde lak lak yaparken kızlar ise eve doğru ilerleyerek muhabbetlerine devam ediyorlardı. Alışveriş
merkezinden çıkmış üzerlerine bir çok kıyafeter, elbiseler, ayakkabılar ve bir kaç aksesuar alarak günlerini
sonlandırmışlardı. Güzel bir vakit geçirmişlerdi fakat Katherine Grimmes’in aklı halen öğretmeni Cara
Northman’da idi. Onu neden Klaus’tan uzak durması için tehdid etti?.. Onun için halen merak konusuydu...
Cara Northman, Katherine’yi uyardıktan sonra alışveriş merkezinden çıkıp eve gitmiş ve kocası ile vakit
geçirmeye başlamıştı. Kocası Elijah Northman, Cara’nın sınıfındaki öğrenciler ile tanışması çok hoşuna gitmişti.
Karısının bu ilgisine karşı mutlu olmuş ve teşekkür etmişti. Fakat Klaus’a misilleme yapmak için onu
kullandığının farkında bile değildi. Yoksa kocasına muhabbet duyduğu için bu işi yaptığı söylenilemezdi. İsteksiz
de olsa kocası ile hafta sonunu değerlendirmiş, ona yapmacık tatlı cümleler söyleyerek oyalamaya başlamıştı.
Klaus Salvatore lezzetli balıkları pişirdikten sonra servis işlemine geçmişti. Pişirdiği lezzetli balıkları masaya
götürürken dahi ayrı bir lezzet alıyordu. Richard ve Oliver’a gelen yemek kokuları karınlarının gurultularına
sebebiyet veriyordu. O kadar sabırsızlardı ki Klaus Salvatore’ye servis konusunda yardımcı olmaya başladılar.
Hızlı hızlı masalara dizdikleri yemeklerin başına oturup, kollarını sıyırdılar ve hep beraber lezzetli balığın verdiği
eşsiz tadın doruklarına çıkmaya başladılar. Yemek yerken dışarıdan Elena Pierce, Eliza Merlotte ve Katherine
Grimmes’in sesleri kulaklarına ilişti. Richard ‘’sanırım bunlar bizim kızlar. Klaus kapıyı açıp onları da davet
etsene içeri hep beraber yiyelim’’ dedi. Klaus hemen ayağa kalkarak kapıya doğru koşturdu ve kapıyı açarak
kızları içeri davet etti. Katherine, Klaus’u görünce yüzü gülmeye başlamış ve arkadaşlarına çaktırmadan hafifçe
Klaus’a seksi bir şekilde gülümseyerek göz kırpmıştı. Klaus’ta aynı şekilde karşılık verdi. Klaus’un bu davetine
karşılık Eliza Merlotte ‘’ben hayır diyemeyeceğim bu davete kızlar benle gelen varsa gelsin’’ diyerek evin içine
daldı. Hemen arkasından Elena ve Katherine’de girdi. Elena Pierce ‘’bizde yoldayken şarap almıştık, yemeğin
yanında on numara gider’’ dedi.
Klaus, Elena’nın elindeki şarapları alarak mutfağa gitti ve ‘’ben servisi yaparım’’ dedi. Herkes sofraya oturunca
Katherine ayağa kalktı ve ‘’Klaus’a yardım edeyim’’ diyerek mutfağa gitti. Klaus tepsiye bardakları dizdi ve
şarapları doldurmaya başladı. Katherine’nin mutfağa geldiğini gören Klaus’un yüzü birden gülmeye başladı.
Sonra Katherine’ye ‘’ikidir bulunduğumuz yerde öpüşüyoruz, sokak ortasında, okul koridorunda falan... Sakın
burada bunu yapmayalım yeri ve zamanı değil’’ diyerek gülümsedi. Katherine bu espiriye karşı gülmeye başladı.
Aralarında uzun uzun tatlı aşk cümleleri geçti... Birbirlerine iyice bağlanmışlardı. Fakat Katherine, Klaus ile Cara
arasındaki ilişkiden haberi yoktu. Eğer öğrense bu tatlı gülüşlerin yerini ağlamalar bırakacaktı belkide. Klaus
Salvatore bu konuda susma hakkını kullanıyordu. Zaten ne yapabilirdi ki ?
Aralarında geçen bir kaç tatlı muhabbetten sonra içeri geçtiler ve sofraya oturdular. Balığı o kadar lezzet alarak
yiyorlardı ki neredeyse sofrada birbirleri ile fazla konuşmuyorlardı. Katherine Grimmes balığı yerken kendinden
geçti ve ‘’bu muhteşem yemeği kim yaptı?’’ diye soru sordu. Oliver, Klaus’u işaret ederek gösterince Katherine
Grimmes, Klaus’a bakarak hafif tebessüm etti ve manalı bir ses tonu ile ‘’bir ara bizim evede gel yap’’ dedi.
Klaus ‘’memnuniyetle’’ diye yanıtladı. Aralarında ki bu cilveleşmeyi sofrada oturan kimse anlayamıyordu. Çünkü
Klaus ve Katherine’nin arasındaki ilişkiden haberleri yoktu.
Elena Pierce ve Eliza Merlotte’de balıktan çok lezzet almışlardı ve Klaus’u yaptığı bu lezzetli yemeklerden dolayı
teşekkür etti. Richard Gilbert ‘’çok acıktığınız için size lezzetli geliyordur’’ diyerek Klaus’a takıldı. Sofrada sıcak
bir muhabbet vardı. Yemekler yendikten sonra birazcık salonda okul, ders ve normal konulara temas ederek
sohbet ettiler. Daha sonra kızlar evlerine gitmek için yola koyuldu. Hava karardığı için Klaus Salvatore,
Katherine Grimmes’i evine bırakmak istedi. Katherine ise zahmet etmemesini ve kendi evine gideceğini söylese
de Klaus’u ikna edemedi. Oliver Forbes gülümseyerek arabanın anahtarını Klaus’a fırlattı ve ‘’arabayla gidin,
zahmet çekmeyin’’ dedi. Klaus Salvatore’de gülümseyerek Katherine’ye gitme işareti yaparak yola çıktılar.
Elena Pierce ve Eliza Merlotte evlerine geçerken, Klaus Salvatore ve Katherine Grimmes’de dışarı çıkarak
Oliver’ın arabasına binip uzaklaşmaya başladı. Arabada sadece Klaus ve Katherine vardı... Birbirlerine arabanın
aynasından çaktırmadan bakıyorlar ve hafif tebessüm ediyorlardı. Yol boyunca sus pus durdular. Ne Klaus nede
Katherine tek bir kelime bile etmedi. Katherine’nin evine gelen Klaus durmadı ve arabanın gazına basmaya
devam etti. Katherine şaşırarak ‘’Klaus ne yapıyorsun, evimi geçtin’’ dedi. Klaus tebessüm ederek ‘’daha gün
bitmedi Katherine. Güzel bir yere götüreceğim seni’’ dedi. Katherine’de tebessüm ederek itiraz etmedi ve sustu.
Acaba nereye götürecekti? Yoksa Klaus’un bir sürprizi mi vardı?
Elena Pierce ve Eliza Merlotte şahsi evlerine geçtiklerinde birazcık muhabbet ve televizyon izlediler.
Televizyonda izledikleri filmin türü aksiyon idi. Daha sonra Elena odasına giderek daha önceden okuduğu bilim
kurgu konulu kitabını alarak okumaya başladı. Uzun uzun kitabını okuduktan sonra gözleri yavaş yavaş
kapanarak gitmeye başladı. Yatma vakti gelmişti anlaşılan... Okuduğu kitabı rafa kaldırdı, ince geceliklerini
giymeye başladı. Geceliğini giydikten sonra şiir defterini alıp birazcık okumak istedi. Richard hakkında geçmişte
yazdıklarını merak etmeye başlamış ve birazcık duygusal moda girerek gözlerini yummak istedi. Fakat şiir
defterini bulamamıştı... Çekmecelere, dolaplara, kitaplığa, yatağının altına, kısacası her yere bakmıştı fakat
senelerce yazdıkları şiir defterini bir türlü bulamamıştı. Bu durum Elena’yı üzmüştü, çünkü o deftere manevi
hislerini tercüme ederek, içten ve gönülden, tamamen samimi bir ruh haline bürünerek yazmıştı. Mutlaka bir
yerden çıkar umudu ile yatağına girdi ve gözlerini yumarak uyumaya başladı.
Uyku vakti gelmiş olsa da Klaus ve Katherine halen beraber dışarılarda vakit geçiriyorlardı. Klaus Salvatore
arabayı New Orleans şehrinin muazzam manzarasını en güzel şekilde görebilecek yüksekçe bir mekana
sürmüştü. Katherine dışarı çıkarken New Orleans’ın ayaklarının altında olduğunu görünce mutluluktan havaya
uçtu. Klaus Salvatore’de arabadan dışarı çıkıp manzarayı müşahede etmeye başladı. Bulundukları ortam
karanlıktı. Fakat şehir manzarasının verdiği evlerdeki ışıklar karanlık ortamlarını hafifçe aydınlatıyordu.
Katherine, Klaus’a kahkaha atarak baktı ve ‘’burayı nasıl keşfettin Klaus’’ dedi. Klaus Salvatore ‘’sevineceğini
biliyordum Katherine... Amacıma ulaştım’’ diye tebessüm etti. Katherine manzaraya uzun uzun baktı, göz
lezzetinin hakkını verdi ve daha sonra Klaus’a sıkı sıkı sarılmaya başladı. Klaus’ta aynı şekilde kokusunu içine
çekerek uzun uzun sarıldı. Birbirlerinin kulaklarına tatlı kelimeler fısıldamaya başladılar. Aşıklar için harika bir
ortam ve bulunmaz bir fırsattı. Onlarda bu fırsatı değerlendiriyordu zaten...
Ortam tamamen sessizdi... Rüzgar esintisi ve ağaçların çıkardığı tatlı hışırtılardan başka bir ses yoktu. Bu
seslerin yanında sadece bizim aşıkların kulaklarına fısıldadıkları sesler vardı. Birbirlerine söyledikleri tatlı
cümlelerin yerini, dudakların çıkardıkları öpücük sesleri doldurmaya başladı. Öpücükler yanaklardan başladı,
dudaklara ve daha sonra boyun emmeye kadar gitti. Katherine kendisinden geçerek Klaus’un boynunu şiddetli
bir şekilde emmeye başladı. Klaus, Katherine’nin belini sıyırmaya ve okşamaya başladı. Kendilerini kaybeden
aşıklar hafif hafif soyunmaya ve arabanın önüne doğru uzanarak hızlı bir şekilde sevişmeye başladılar. Katherine
en sonda kendisine hakim olarak Klaus’a devam etmemesini söyledi. Klaus ise ısrarla nedenini sorunca
Katherine ‘’lütfen, olmaz Klaus’’ dedi. Klaus daha fazla ısrar etmeyerek Katherine’ye tabii oldu. Katherine
üstünü başını, saçını düzelterek arabaya bindi. Klaus da birazcık manzarayı seyrettikten sonra arabaya bindi ve
Katherine’nin evine doğru sürmeye başladı.
Sabahın ilk saatlerinde herkes okulunun yolunu tutmaya başladı. İlk dersin bitiminde kampüsü bir grup insan
basarak büyük bir gürültü kirliliğine sebebiyet verdi. Bu gürültü kirliliğini çıkaran grup Gerard Smith ve
arkadaşlarıydı. Stefan Jonhson ile yaşadığı o kavganın intikamını almak için bir karşılaşma daha istiyordu. Stefan
olayın büyümesini istemiyor ve Gerard’a huzursuzluk çıkarmaması için uyarılarda bulunuyordu. Gerard’ın
yanında dört arkadaşı vardı ve intikamını almadan gitmeye niyetide yoktu. Stefan’ın üzerine üzerine yürüyor,
eliyle omuzunu, göğsünü iktirerek küfürler ediyor, olay çıkarmaya çalışıyordu. Bu olaya Violet Williams şahit
oluyor ve içini büyük bir korku kaplıyordu. Çünkü Stefan beş kişiye karşı tek başına ne yapabilirdi ki? Stefan
Jonhson, Gerard’ın tahriklerine daha fazla katlanamayarak suratına son gücü ile sert bir yumruk patlattı. Gerard
o yumruğun etkisi ile sarsıntı yaşayarak neye uğradığını şaşırdı. Gerard’ın yanındaki dört arkadaşı aniden Stefan’a saldırmaya ve hırpalamaya başladı. Stefan’ın tartaklandığını gören Violet Williams korkulu bir şekilde çığlık atmaya başladı. Stefan tek başına da olsa dört kişiye karşı kendisini az da olsa mükemmel bir şekilde savunabiliyordu. Karakter olarak güçlü ve korkusuz bir yapıya sahipti. Bu karakterinden dolayı hiç bir şekilde kendisini ezdirmiyordu. Zalime karşı hangi durumda olursa olsun ‘’sen haksızsın’’ diyebilecek cesaretteydi. Violet Williams kantine koşturarak Sancshez Barnes’i yakaladı ve durumu ona anlattı. Sancshez elindeki yiyecekleri ve içecekleri yere atarak tüm hızı ile arkadaşını kurtarmak için koşturmaya başladı. Eliza Merlotte, Violet’in sözlerine istem dışı şahit olarak kendi grubundaki kişilere durumu özet ile anlattı. Eliza’yı Gerard’ın elinden kurtaran Stefan’a vefa borcunu ödeme zamanıydı. Sanchez ve onun arkasından Richard ve arkadaşları Stefan’ı kurtarmak için koşturmaya başlamışlardı.
Sanchez Barnes olaya yetiştiği zaman arkadaşı Stefan’ın iki kişiyi akladığını fakat geriye kalan üç kişi şiddetli bir
şekilde arkadaşını dövdüğünü görünce öfkesinden küplere bindi ve son gücü ile üç kişiye karşı saldırmaya
başladı. Üç kişiye karşı kahramanca dövüşen Sanchez belli bir süre yenik düşerek oda arkadaşı Stefan gibi ciddi
bir şekilde dayak yemeye başladı. Stefan’dan bu kavgada da dayak yiyen Gerard ağzı ve burnu kanlar içinde
ayağa kalkarak ikisini yan yana koydu ve küfürler edip ‘’şimdi sizi elimden kim kurtaracak aşağılık herifler’’ dedi.
O esnada arkasından Richard Gilbert’in sesi yankılandı ‘’biz kurtaracağız!..’’
Gerard Smith arkasını döndü ve kim olduklarını sordu. Richard büyük bir cesaretle ‘’kim olduğumuzun bir
önemi yok, köpeklerini al ve hemen burayı terk et! Yoksa senin için hiç iyi şeyler olmayacak’’ dedi. Bu sözler
Gerard ve arkadaşlarının sinirlerini bir hayli bozmuştu. Sözünü geri almasını teklif etti. Fakat Richard ve en yakın
arkadaşları Oliver ve Klaus daha ağır cümleler ederek karşı tarafın öfkelerini tahrik etti. Bu tahrik edici sözlere
daha fazla kaldıramayan Gerard ve ekibi Richard ve arkadaşlarına saldırmaya başladı. Ciddi bir şekilde kavgaya
tutuşan iki grup birbirlerine acımadan darbeler vuruyor ve bu darbeleri vurarken karşı tarafın ölme riskini dahi
düşünmüyorlardı. Çünkü öfkeleri beyinlerini kontrol ediyordu. Bundan dolayı mantıki mizanlar ile olayı
değerlendiremiyorlardı.
Uzun süren kavga sonucunda okulun yetkilileri olaya daha yeni el koymuş, öğrencileri ayırarak disiplin kuruluna
gönderilmişti. Disiplin kurulu hem kavga eden hemde olaya şahit olan öğrencilerin görüşlerini, dilekçelerini
almış ve değerlendirme aşamasına geçirmişlerdi.
Kavgada Oliver ciddi mana da hasar almış, Klaus’ta karşılaştığı rakip ile eşit şekilde darbeler almış, Richard
Gilbert ise Gerard’ı şiddetli bir şekilde dövmüştü. Oliver’a iki kişi saldırdığı için en ciddi hasarı o almıştı.
Kavga eden bütün öğrenciler meraklı ifadeler ile verilecek hükmü bekliyordu. Her birinin içini okuldan tamamen
atılma korkusu kaplamıştı. Öfkelerine bir an yenik düşen gençlerin öfkesi geçince işin hakikatini anlamaya
başlamış ve nasıl bir yanlışın içinde olduğunu tamamen çıplak göz ile müşahede etmişlerdi. Birbirlerini yiyen iki
grup şimdi kuzu gibi aynı koridorda hiç bir şey söylemeden, birbirlerine laf atmadan, suskun bir şekilde korkulu
gözler ile bekliyorlardı. Artık karar anı yaklaşmıştı ve Disiplin Kurulunun temsilcisi dışarı çıktı. Herkes meraklı
gözler ile Disiplin Kurulunun temsilcisinin ağzından çıkacak kelimelere yoğunlaşmıştı. Disiplin Kurulu üyelerinin
açıkladığı karar kavga eden kişilerin okuldan belli bir süreliğine yani dört günlüğüne uzaklaştırılmasından
yanaydı. Klaus Salvatore bu sonuca ağzından bir dolu küfürler sarf ederek tepkisini ortaya koymuştu. Richard
Gilbert kimsenin duyamayacağı bir dil ile sakin olmasını söylüyordu. Çünkü küfürleri kurul üyelerinden biri
duysa, karara karşı küfür söylemlerinden dolayı tamamen atılabilirdi.
Sonucu öğrenen öğrenciler koridoru terk ederek dışarıya doğru çıkmaya başlamışlardı. Dışarı çıkıp, Disiplin
Kurulundan uzaklaşınca Gerard Smith, Richard’a doğru seslenerek kalabalığı üzerine çekmeyi başarmıştı.
Richard ve arkadaşları arkasını dönerek Gerard Smith’e bakındı. Gerard ‘’bu konu burada kapanmayacak bilgin
olsun’’ dedi. Richard Gilbert ‘’yediğin dayak sana anlaşılan yetmedi’’ diyerek Gerard’ın üzerine yürüdü. O anda
Elena Pierce, Richard Gilbert’in önüne geçerek elini Richard’ın göğsüne koyarak durdurdu ve korkulu bir ses
tonu ile ‘’Richard yapma! Okuldan tamamen atılmak mı istiyorsun? Daha yeni aldınız cezayı’’ dedi. Richard,
Elena Pierce’nin uyarısını dikkate aldı ve Gerard Smith’e ters ters bakındı ve arkasını dönerek çekip gitti. Aynı
şekilde Gerard Smith ve ekibi ortamdan dağılarak yollarını ayırdılar. Richard Gilbert ve Stefan Jonhson, arkadaşı
Sancshez Barnes ile ellerini yüzlerini yıkamak için lavaboya doğru ilerlediler. Lavabo’da birbirlerinin yaralarını
yıkayarak merhem sürdüler. Daha sonra bir yerde oturarak tanışmaya başladılar.
Stefan Jonhson kendisini tanıttı ve Eliza Merlotte’nin başından geçen olayı ve daha sonra bu olaya müdahale
edip Gerard Smith ile o olaydan sonra hasım olduğunu teferruatlı bir şekilde izah etti. Richard Gilbert, Eliza
Merlotte’ye ters bir ifade ile bakıp ‘’böyle bir olay oluyor ve bizim haberimiz yok öyle mi Eliza !’’ dedi. Eliza
Merlotte masum bakışlar ile olayın uzamaması için sakladığını izah etti. Richard Gilbert yanlış bir düşünce ile
olayı değerlendirdiğini belirtti ve Stefan Jonhson’u dinlemeye devam etti. Başından geçen her bir hadiseyi en
ince ayrıntısına kadar dinleyen Richard Gilbert ve arkadaşları, konuya iyice hakim olmuşlardı. Richard Gilbert,
Stefan Jonhson’a teşekkür ederek ‘’bundan sonra bizimlesiniz, hiç bir şekilde endişelenmeyin’’ dedi. Stefan
Jonhson gülümseyerek ‘’benim kimseden zaten korkum yok, merak etme. Ama yinede sizinleyim’’ dedi. Richard
Gilbert bu cevap üzerine Stefan Jonhson’un cesaretine hayran kalarak hafif bir tebessümde bulundu.
Daha sonra Sancshez Barnes kendisini uzun uzun tanıtmaya başladı. Sancshez kendisini tanıtınca gençler
arasında tatlı espiriler, diyologlar geçti. Daha sonraları ise tanıtma sırası Violet Williams’a geçti. Oda Stefan ve
Sancshez’in en yakın arkadaşı idi. Genç ve sevimli bir kız olan Violet, Richard ve ekibi ile tanışmaktan büyük
memnuniyet duydu. Stefan ve arkadaşları kendisini tanıtınca sıra bizimkilere gelmişti. Oliver, Klaus, Elena, Liv
kendilerini uzun uzun tanıttı. Birbirlerini iyice tanıdıkça kaynaşmalar, kalplerin ısınması ve yakınlık derecesi
daha da artmaya başlamıştı. Richard Gilbert ‘’iyi ki bu kavgayı yaşamışız ya. Yoksa nasıl sizin gibi insanlar ile
tanışacaktık’’ diye gülmeye başladı. Stefan Jonhson ‘’iyi ki bu kavgayı yaşamışız mı?.. Sen dört, beş kişiden
dayak yemediğin için rahat rahat konuş tabi. Olan bana oldu kavga da be’’ diye espiri yaptı ve herkes bu latifeye
karşı kahkaha atmıştı.
Richard Gilbert ve Stefan Jonhson aralarında tatlı laf atışmalar, ortamdaki gençleri kahkaha bomba ardımanına
tutuyordu. İyice yakınlık olduğu vakit Violet Williams ve Elena Pierce arasında tatlı rekabetvari sözler
söylenerek günü keyiflendirmeye başlamışlardı. Bir iki saat sonra yıllarca tanışmışlar gibi birbirleri ile samimi
muhabbetler edilmeye başlandı.
Richard ve ekibi günün yorgunluğunu atmak için evlere dağılıp istirahat etmek istedi. Stefan Jonhson ‘’nereye
gidiyorsunuz oğlum ya’’ diye itiraz edince Richard Gilbert ‘’meraklanma dostum okuldan uzaklaştırmayı yedik.
Dolu dolu dört günümüz var, vakit problemimiz yok’’ dedi. Stefan Jonhson bu lafa katıla katıla gülerek ‘’aynen
haklısın’’ dedi. Yollarını ayıran iki grup, evlerine doğru ilerlemeye başladı.
Herkes evlerine vardığı zaman tatlı bir istirahat ile günlerine son verip yeni bir günün başlaması için gözlerini
yumup uykuya daldılar...