Evet... Aşk, baş etmesi zor bir duygudur... Hele kavuşmama ihtimali yüzde yüz olan aşklar, daha da zor bir
durumdur. ''Hayatta hiç bir şey imkansız değildir'' gibi sözcükler bazı durumlarda tesirsiz ve kendini kandırmak
için, yapmacık bir kaç kelimeden ibaret kalıyor. Eğer bu yapmacık kelimeler olmazsa insanların sebepler
dairesinde destek alacağı mercii kalmıyor zaten... Tabi bu sözümüz sebepleri hayatında merkez yapmış
kişileredir...
Neden böyle bir başlangıç ile girdiğimizi Violet Williams'ın hayat hikayesini okuyanlar iyi bilir... Tıbbi olarak artık
tedavi olmasının imkansız olduğunu söyleyen doktorlar acı haberi aylar önce vermişti. Violet bu acı habere
zamanla alışmıştı fakat daha büyük bir acı onu bekliyordu. Oda aşk acısıydı... Sevdiği adam ona karşılık verince
hislerine hakim olma konusunda çok zorlanıyordu. Çünkü bir gün ölecek olma gerçeğini bir tek kendisi ve en
yakın dostları olan Stefan Jonhson ve Sanchez Barnes biliyordu. Eğer hislerine mağlup olup sevdiği adama
karşılık verirse ona bir nevi kötülük yapmış olacaktı. Onu kendisine bağlayıp arkasında bunalıma girmiş bir genç
bırakmak istemiyordu. Bu durumun farkında olan en yakın arkadaşları Violet Williams'ın çektiği bu sıkıntıya
ortak oluyor, en yakın arkadaşının bu durumda olmasına çok üzülüyorlardı. Hiç bir zaman manevi desteklerini
esirgememiş ve hiç bir dakika onu kendi acısı ile yalnız bırakmamışlardı. Violet bu yüzden bazen çektiği acı
içinde lezzet alabiliyordu. Çünkü en yakın arkadaşlarının ona olan bağlılığı ve ilgisi onu bir yandan mutlu
ediyordu.
Violet Williams gözleri dolmuş ve küçük küçük damlalar yanaklarında hafifçe aşağı doğru akmış bir vaziyette en
yakın arkadaşları ile dertleşirken, ortama aniden Oliver Forbes gelir ve selam vermeye başlar. Violet sevdiği
adamı görünce hemen toparlanmaya ve gözlerindeki yaşları silmeye başlar. Fakat Oliver Forbes’in gözlerinden
hiç bir kaçmaz. Oliver suratı asık, morali bozulmuş bir bakış ile Violet’e ‘’bir sorun mu var?’’ diyerek olayı
öğrenmeye çalışır. Violet Williams zorlama bir gülümseme ile ‘’hayır’’ der ve konuyu değiştirmeye çalışır. Stefan
Jonhson ve Sanchez Barnes’in yardımı ile konu ve dikkatler farklı yerlere çekilir. Fakat her ne kadar konu farklı
yerlere çekilse de Oliver Forbes’in aklı halen Violet’i üzen konuda idi.. Sonuçta sevdiği bir kızı gözleri ağlamaklı
görünce onun kalbini acıtmıştı. Konuyu bilmese bile sevdiği bir kızı o vaziyette gördüğü için onunda canı
acımıştı. Acaba Violet’in neden hüzünlendiğini öğrene bilecek mi? Oda ayrı bir merak konusu.
Okul koridorlarında Elena Pierce’nin ayak sesleri yankılanıyordu.. Sınıfına doğru ilerlerken bir yandan başında ki
bu Gark belasını düşünüyor ve bu şahsın fenalıklarından kurtulma planları yapıyordu.. Her ne kadar kurtulmayı
arzulasa da başarabileceğini hiç düşünmüyordu. Haklıydı da.. Onun ağına düşen hiç kimse bugüne kadar
kurtulamadı. Bu tecrübeyi Oliver Forbes ve Klaus Salvatore çok iyi bilir..
Nitekim Elena Pierce’de kurtulamayacak gibi görünüyor. Gün içinde onla da oynamaya başlamıştı.. Elena Pierce
sınıfına girdiği zaman sınıf tahtasında Richard Gilbert’e ‘’Sıcak Rüzgar’’ adında yazdığı cinsel içerikli bir şiirini
gördü. Tahta’da yazılan şiir şuydu;
’’Esen bu sıcak yaz rüzgarında sen beni yaktın,
İnleye inleye sel gibi aktın,
Ben çok severdim altın,
Ve güzeldi senin bel altın...’’
Kendi şiirini tahtada yazılı bir şekilde görünce Elena Pierce’nin suratında soğuk soğuk terler akmış, tükürünü
zar zor yudumlamıştı. Sınıfa giren her bir insan şiiri okuduğu zaman kahkalar atıyordu. Elena o kadar
korkuyordu ki hayatında bu korkuyu hiç yaşamamıştı. Bu korku esnasında telefonuna bir mesaj geldi. Hızlı ve
gergin bir şekilde elleri cep telefonuna gitti ve mesajı açmaya başladı. Mesajı açtığında Gark isimli şahıstan geldiğini gördü... Mesaj da ise yazılan yazı şuydu;
’’Şiirin altına şairin ismini de yazmamı ister misin Elena ?..’’
Bu gelen mesaj Elena’yı daha çok korkutmuş ve evhanlandırmıştı. Gark isimli şahısın sınıfta olduğunu tahmin
ediyordu. Çünkü sınıf tahtasına şiirini yazması daha sonra şiirini gördükten sonra telefonuna mesaj gelmesi
onun sınıfta ki öğrencilerden biri olduğunu gösteriyordu. Elena hızlı bir şekilde sağına soluna bakıp çevresindeki
insanlara bakıyor, inceliyor, fakat bir neticeye ulaşamıyordu. Çaresizce ortada kalmış, ne yapacağını şaşırmış bir
halde virane gibi olduğu yerde dona kalmıştı.
Daha sonra sınıfa Eliza Merlotte ve Liv Allen girmiş ve onlarda tahtada ki şiiri görmüşlerdi. İkisi de kahkaha
atarak ‘’bu nedir ya?’’ diye etrafındaki kişilere sormaya başlamıştı. Elena Pierce arkadaşlarının bu şekilde tepki
vermesine karşı daha çok gerilmiş ve korkusu ikiye katlanmıştı. Korkusunun ve gerilmesinin ikiye katlanması
esnasında telefonuna bir mesaj daha geldi... Mesaj’da ise yazılan şuydu; ‘’En yakın arkadaşın Eliza Merlotte o
cinsel içerikli şiiri eski sevgilisi olan Richard Gilbert’e yazdığını bilse yine bu şekilde gülebilecek mi Elena?’’
İşte Elena’nın yıkıldığı andı bu mesajı okuması... Artık bardağı taşıran son damlaydı... Aniden sınıfa karşı
ağlayarak ve bağırarak ‘’yeter artık, benimle oynayan kim hemen çıksın ortaya. Gark sana sesleniyorum
neredesin? Lanet olsun senin gibi insana!’’ dedi.. Sınıfta ki insanlar hiç bir şeye anlam veremeyerek sessizce ve
anlamsız ifadelerle etrafına bakınmaya başladı. En yakın arkadaşı olan Eliza Merlotte Elena’nın yanına gelerek
sessizce ‘’kızım ne yapıyorsun sen? Amacın ne?’’ dedi. O anda sınıfa Klaus Salvatore girmişti. Eliza’ya kantinde
unuttuğu ders notlarını verecekti. Elena ise sınıfa karşı ‘’Gark lakaplı kimse hemen karşıma çıksın eğer ben
bulursam çok fena olacak’’ diye tehdidler yağdırıyordu. Kimseden ses soluk çıkmayınca Elena Pierce
dayanamayarak ağlamaya başladı ve ağlayarak bağırışlarına devam etti. Eliza Merlotte en yakın arkadaşını
susturamıyordu. Elena’yı durdurmak imkansızdı... Çünkü artık yapılan bu entrikalardan, oyunlardan bıkmıştı.
Olaya Klaus Salvatore girdi... Ders notlarını Eliza Merlotte’ye vererek Elena’nın kolundan tuttu sınıfatan dışarı
çıkarmaya başladı ve Eliza’ya ‘’ben hallederim, siz derse girin’’ dedi.
Koridorlarda hüngür hüngür ağlayan bir kız ve onun yanında deliler gibi sevdiği adamın en yakın dostu... Klaus
Salvatore Elena Pierce’yi sakinleştirmek için öncelikle elini yüzünü güzel bir şekilde yıkadı, derin nefes aldırttı ve
kantine oturup onunla uzun uzun konuşmaya başladı. Klaus Salvatore ona her şeyi anlatmasını söyledi. Fakat
Elena Pierce susuyor hiç bir şey söylemiyordu. Klaus Salvatore tekrar her şeyi anlatmasını söyleyince yine
susarak cevap verdi. Üçüncüde de aynı durum olunca Klaus farklı bir metotla yaklaşmaya karar verdi.
Elena’ya gözlerini dikti ve şu kelimeleri sıraladı... ‘’Senin kimseye söyleyemediğin bir sırrın var değil mi? Hatta
bizden daha yakın olan Eliza’ya bile açıklayamadığın bir sır...’’
Bu açıklamaya karşı Elena Pierce’nin gözleri açıldı ve şaşkın bir şekilde Klaus’a baktı. Klaus Salvatore devam etti
ve ‘’biride bu sırrını kullanarak seninle uğraşıyor değil mi?’’ dedi. Klaus’un ağzından çıkan her bir ifade Elena
Pierce’yi şaşkınlığa uğratıyordu.
Klaus devam etti ve ‘’o seninle uğraşan gizemli şahısta Gark... Her an senin ensende, her an senin yanı başında.
Hatta rüyalarına bile hükmediyor...’’ dedi. Elena Pierce en yakın dostlarından biri olan Klaus Salvatore’ye
‘’yoksa o sen misin?’’ dedi. Klaus Salvatore birden gülümsemeye başladı ve ‘’elbette ben değilim’’ dedi. Elena
Pierce ‘’peki nereden biliyorsun?’’ diye soru yöneltince Klaus’un yüzündeki gülümseme ifadesi birden buruk bir
hüzün duygusuna yer verdi ve ‘’çünkü benimle de uğraşıyor’’ dedi. Ve devamını getirerek ‘’aynı zaman da
Oliver ile de..’’ dedi. Elena Pierce’nin her konuşma ardından şaşkınlık seviyesi artıyordu. ‘’Bu nasıl olur? Kim bu
peki?’’ deyince Klaus Salvatore ‘’bizde bilemiyoruz, fakat şüphelendiğimiz tek biri var. O kişi de...’’ dediği an
ortama Richard Gilbert geldi ve konuyu değiştirdiler.
Gark isimli şahsın kara listesinde Elena’nın da olması belki kafadaki bir kaç soru işaretlerinin cevap anahtarı
olabilir mi? Bunun ilerleyen zamanlarda anlayacağız...
Edebiyat öğretmeni Cara Northman hastalığından dolayı okula gitmemiş evinde yatıp televizyon seyretmeye
başlamıştı. Akşam üstü ise televizyon seyrederken uyuya kalmış, hastalığından dolayı uyuma esnasında hafif
hafif iniltiler çıkarıyordu. Gözlerini açtığında ise salonun her tarafını kırmızı gül yaprakları ile kaplanmış bir
şekilde görmüş, önünde güzel bir sehpada şaraplar, kadehler ve küçük bir tatlı notu farketmiştir. Bu görüntüye
anlam veremeyen Cara Northman gördüğü ufak notu alarak okumaya başlamıştır. ‘’Senin hasta olduğun gibi
kocan da sana hasta :)’’ mesajını görünce Cara Northman’da bir tebessüm oluştu.
Daha sonra ortama Elijah Northman geldi ve karısına bakarak gülümsemeye başladı. Onun nasıl olduğunu
sordu ve ‘’daha iyiyim’’ cevabını aldı. Karısının yanına gelip öpmeye çalışsa da Cara Northman kendisini geri
çekerek ‘’olmaaaz... Hasta olduğumu biliyorsun. Uzak dur yoksa sana da geçer’’ dedi. Elijah Northman ile
aralarında sıcak ve samimi muhabbetler geçerek geceyi bu şekilde geçirdiler.
Cara Northman’ın her ne kadar aklı ve kalbi Klaus Salvatore’de olsa da büyük bir soğuk kanlılık ile kocasıyla da
ilgilenmeyi eksik etmiyordu. Sonuçta kaç yıllık bir birlikteliği var... Onun hürmetine kendisini bu sıcak
davranışları uygulamasına karşı mecbur biliyordu.
Akşam üstü Cara ve eşi Elijah romantik dakikalar geçirirken Oliver Forbes, Klaus Salvatore ve Elena Pierce
beraber karanlık bir ormanda ateş yakmış, Gark meselesini masaya yatırmaya başlamış ve bu gizemli şahsın
kimin olduğu konusunda tahminler yürütmeye çalışmışlardı. Oliver, Klaus ve Elena başından geçenlerin hepsini
olduğu gibi anlatmışlar ve bu olaylardan ip ucu elde ederek Gark isimli şahsın kimin olduğuna dair hükümler
vermeye çalışmışlardı. Hayatlarını zehir eden bu kişinin maskesini biran önce düşürmeleri gerekiyordu.. Fakat
romanımızın başında olduğu gibi bu iş o kadar kolay değildi...
Söze ilk başta Oliver Forbes başladı... Gark ona ilk musallat olduğu zamandan bu zamana kadar her bir
meselesini eksiksiz bir şekilde anlattı. İlk başta e-posta göndererek mesaj atmasından tutunda, telefonuna mesaj atmasına kadar. Okulda, evde ve her an, her
ortamda rahatsız etmesinden tutun da evine İsaac Compton’un cesedini gönderme numarasına kadar her bir
meselesini ince ince anlatmıştır.
Aynı şekilde Klaus Salvatore’de başından geçen hadiseleri teker teker anlatmıştır... Cara Northman ile olan
ilişkisini kullanıp ona oynanan çeşitli oyunlardan tutun da tehdid vari mesajlara kadar her bir noktasını anlatmış
ve bu ikilinin ip uçları Liv Allen’in Gark olduğu hükmünü çıkarmıştır. Fakat olayda bir üçüncü şahsın olması belki
de ip uçlarının yönünü değiştirecektir. Bunu öğrenmek için gözler Elena Pierce’ye yönelmeye başlamıştır.
Elena utanmaya ve sıkılmaya başlamıştı. Çünkü onun sırrını kimse duysun istemiyor, yıllarca sakladığı bir
mevzuyu açıklamaya dili varmıyordu. Oliver Forbes, Elena’ya bakarak ‘’Elena! Söylemek zorundasın. Bak biz
yüz kızartıcı suçlarımızı teker teker sana anlattık... Yeter ki bu Gark isimli şahsın bulunması için... Aynı
fedakarlığı senden de bekliyoruz. Sana yemin ediyoruz ki anlattığın sırrı kimseye söylemeyeceğiz. Oliver ve
Klaus ile olan sırlarımızı bu güne kadar kimseye sızdırmadık. Buna binaen bize güven ve anlatmaya başla. Sen
bizden saklarsan o Gark isimli şahısı bulamayacağız ve böylelikle sırların açığa çıkıp herkes bilecek. İki kişinin
bilmesi seni daha çok mu utandırır yoksa cümle alemin bilmesi mi?’’ dedi. Elena uzun uzun düşündü ve Oliver
Forbes’in sözlerini mantıklı bularak sakladığı sırlarını yavaş yavaş açıklamaya başladı. Açıklamaya başlarken dahi
zorlanarak konuşuyor, kelimeler ağzından zor çıkıyordu. Dehşetli bir utanç hissederek izah ediyor ve suratı kıp
kırmızı olmaya başlamıştı. Oliver ve Klaus anlatma esnasında ara ara ‘’utanmana gerek yok’’ gibisinden destek
vererek Elena Pierce’nin daha kolay anlatması konusunda yardımcı oluyorlardı.
Elena Pierce ilk başta Richard Gilbert’e olan aşkından bahsetti.. Onu o kadar çok sevdiğini dile getiriyordu ki
ağzından Richard düşmüyordu. En yakın arkadaşının eski sevgili olması hasebiyle yıllarca sukut ettiğini anlattı.
Daha sonra Richard Gilbert’e dayanamayarak itiraf ettiği o anı da dile getirdi. Şiir defterinin kaybolma
mevzusunu da uzun uzun ele aldı ve en sonda Richard Gilbert ile yazdığı cinsel içerikli şiirleri konusunda tehdid
edildiğinden bahsetti. Klaus Salvatore gülerek ‘’Sınıf tahtasında yazılan o şiir sana mı aitti?’’ dedi. Elena birden
sukut etti... Oliver Forbes ters bir şekilde Klaus’a bakarak ‘’Klaus kes şunu! Kız zaten zar zor anlatıyor’’ dedi.
Klaus birden ciddileşerek hemen dinleme moduna geçti.
Elena başından geçen bütün hadiseleri anlatınca Oliver Forbes ve Klaus Salvatore’nin kafasındaki Gark modeli
değişmedi. Yani yine Liv Allen’in olduğuna kanaat getirdiler. Buna kanaat getirmesinde ki sebep ise şuydu... Liv
Allen, Richard Gilbert ile sevgili olduktan sonra onlara yakınlaşmış ve yakınlaşınca sırları çözme konusunda daha
kolay bir şekilde ilerleme katetmişti. Richard Gilbert’in sevgilisi olduğu için de Elena Pierce’ye karşı hislerini
anlamış ve kıskançlığından dolayı böyle bir oyun sergilemiş olma ihtimalini göz önünde bulundurdu. Elena
Pierce’ye bu durum mantıklı gelmişti fakat kafasında bir soru vardı. ‘’Tamam benimle bundan dolayı uğraşıyor
diyelim, peki ya sizle ne alakası var Liv’in’’ dedi. Oliver Forbes’de bu sorunun cevabı hakkında herhangi bir
bilgisi yoktu fakat zamanında sahilde koşu yapan Richard’ı gizlice izlemesi, evlerinin önünde gece vakti gizlice
gözetlemesinden yola çıkarak bu kanıya varmıştı. Her ne kadar Richard’a olan muhabbetinden dolayı gizlice evi
gözetlediğini söylese de Oliver ve Klaus’u tatmin edecek cevap değildi. Üç kafadarın ortak kararı Liv Allen’in
Gark olduğu kararıydı... Fakat bunu bir türlü açıktan dile getiremiyorlardı. Çünkü ellerinde kesin bir delil olması
lazım ki açıktan bu durumu anlatsınlar. Liv Allen dahi itiraz edemesin...
Maskesini düşürmek için hemen bir plan yapmaya çalıştılar. Fakat o kadar çok beyin fırtınası yapmalarına
rağmen tatmin edici bir fikir bulamadılar. Düşünme esnasında çalılıklar arasında dala basılmış ve kırılmış bir ses
işittiler. Hemen bütün dikkatler o sesin geldiği noktaya ilişti. Klaus Salvatore aniden ayağa kalktı ve ‘’kim var
orada!’’ diye seslenmeye başladı. Ses gelmeyince yavaş yavaş sese doğru ilerleyerek ‘’cevap ver kimsin!’’ diye
bağırmaya devam etti. Daha da yaklaşınca Oliver Forbes ve Elena Pierce Klaus’a gitmemesi ve dikkatli olması
konusunda uyarmaya başladı. Klaus dinlemeyerek sesin geldiği noktaya ilerleyerek ‘’seni lanet olası şey cevap
ver’’ dedi. Dostlarını korkutan hareketler yapan Klaus tüm cesareti ile sesin geldiği çalılığa doğru ilerlemeye
devam ediyordu. Oliver Forbes en yakın arkadaşı olan Klaus’a ağza alınmayacak küfürler ediyor ve gitmemesi
konusunda ikna etmeye çalışıyordu. Klaus çalılığa yaklaştıkça korku ve heyecan hat safhaya çıkıyordu. Çalılığa
yaklaştı ve...
Ve sonrasında Klaus’un üzerine biri atladı. Sıkı sıkı tuttu... Klaus resmen boğuluyordu. Oliver ve Elena şaşkınlık
içerisinde Klaus’a baka kalmıştı. Klaus ‘’bırak beni’’ diye yalvarıyordu fakat nafile...
En sonda onu sıkı sıkı tutan şahsı geriye iktirdi ve sevgilisi Katherine Grimmes’i karşısında gördü. Klaus şaşkın bir
ifade ile ‘’senin burada ne işin var?’’ deyince ‘’Richard bana bugün burada takılacağınızı söyledi. Bende hem
sürpriz yapmak hemde sizi korkutmak istedim’’ yanıtını verdi. Klaus sinirli bir ifade ile ‘’bir daha böyle aptalca
şakalar yapma’’ dedi ve arkadaşları ile yaktığı ateşe doğru ilerledi. Oliver Forbes ‘’bir daha sende böyle aptalça
hareketler yapma tamam mı?’’ diye Klaus’u tersledi. Katherine şaşkın bir şekilde ‘’ne oluyor size ya.. Ne bu
gerginlik’’ diye sorunca Elena ‘’boşver gel yanıma otur canım’’dedi.
Uzun muhabbetlerden sonra herkes evlerine dağılır. Oliver Forbes sabah erkenden kalkar ve uyku tutmaz.
Bilgisayarda birazcık video izleyerek, makale okuyarak gezinti yaptıktan sonra canı sıkılır ve hazırlanarak okula
erkenden gitme kararı alır. Kulaklarına kulaklık takarak müzik eşliğinde yoluna devam eder. Okula vardıktan
sonra okul koridorlarında sınıfına ilerlerken gözü başka bir sınıfa çarpar ve o sınıfta Violet Williams’ı görür.
Birden duraksar, uzun uzun düşünür ve Violet’in sınıfına girer. Violet kafasını sıraya koyarak gözü kapalıdır.
Oliver’ın kalp atışları hızlı atmaya başlar... Kendisini rahatlatmak için derin bir nefes alır ve elini Violet’in
omzuna koyar. Violet omzundaki eli hisseder hissetmez gözleri birden açılır ve Oliver’a bakmaya başlar. Oliver
Forbes rahatsız ettiği için özür diler. Violet hafif bir tebessüm ile rahatsız olmadığını dile getirir. İkili konuşacak
bir şey bulamaz ve birbirlerine, bazende farklı cisimlere bakmaya başlarlar. Oliver Forbes okula neden erken
saatte geldiğini sorar. Violet ise uyku tutmadığını ve canı sıkıldığını dile getirir. Violet aynı soruyu Oliver’a
yöneltince onunda canı sıkıldığından dolayı okula geldiğini dile getirir. Arkasından ‘’ancak canımız sıkıldığı
zaman okula geliyoruz zaten’’ diye bir espiri yapar. Violet’in yüzünde tebessüm ifadesi belirir. Oliver Forbes
uzunca ayakta durup Violet ile konuşunca artık oturma kararı alır ve soluğu Violet’in yanında bulur. Aralarında
geçen konuşmalar hep çekingen bir üslup ile sürer.
Fakat Oliver Forbes hislerine yavaş yavaş yenilmeye başlar ve Violet’e ondan çok hoşlandığını dile getirir. Violet
ise şaşkın ve aşk dolu bakışlarını Oliver Forbes’in üzerinden alamaz. Violet uzun uzun Oliver’ın lafını bölmeden
dinler... Dinler... Dinler... Ve en sonda dayanamayarak yanından kalkar ve sınıftan dışarı kaçmaya başlar. Oliver
Forbes derin bir nefes alarak yere bakmaya başlar ve nerede yanlış yaptığını düşünür.
Üslubunda yanlış bir lafız yoktu. Fakat Violet yanlış bir şey yapmamak, hislerine mağlup olmamak için kaçmıştı.
Çünkü fazla ömrü kalmamıştı. Arkasından ağlayan, acı çeken birini bırakmak istemiyordu. Bu yüzden hislerinden
fedakarlık edip kendisini dışarı attı, fakat Oliver’ın bu durumdan haberi bile yoktu.
Violet şimdilik kendisini güzel muhafaza ediyordu fakat bu durumu sürdürebilecek miydi? Buda ayrı bir merak
konusu...