Faruk akşam güneşini, kalabalığı ve kenti izledikten sonra evine döndü. Meraklı komşusu Münevver teyze her zamanki gibi perdelerin ardından kendisini izliyordu. Faruk’u evde bir sürpriz beklemekteydi. Ama elbette ki bu Faruk için bir sürpriz değildi. Kadim dostu Semra çoktan eve gelmişti. Faruk evinin anahtarının bir eşini yalnızca Semra’ya vermişti. Faruk kapıyı açmaya uğraşırken bir anda kapı kendiliğinden açıldı. Faruk karşısında Semra’yı gördüğünde içten içe heyecanlanmış olsa da bunu belli etmedi.

- Hoş geldiniz beyefendi
- Hoş bulduk Semra. Erkencisin.
- Evet biraz öyle oldu. İşten erken ayrıldım.
- Nasılsın?
- Nasıl olayım işte bildiğin gibi. Bak içeride kimler var.
- Kimler var? Hoş geldiniz.
- Bak bu Funda işyerinden arkadaşım, bu da Leyla. Arkadaşlar bu yakışıklı da arkadaşım Faruk.
- Yapma şimdi Semra.
- Gördüğünüz gibi kendisi son derece mütevazidir.
- Hoş geldiniz arkadaşlar. Tanıştığımıza memnun oldum.
- Hoş bulduk
- Hoş bulduk.

Semra daha önce Faruk’un tanımadığı hiç kimseyi Faruk’un evine getirmemişti. Faruk Semra’nın bir planının olduğunu tahmin ediyordu. Faruk odasına gidip üzerine ev kıyafetlerini giydikten elini yüzünü yıkadıktan sonra tekrar salona arkadaşlarının yanına döndü. Her zaman ki refleksleriyle koltuğuna oturdu ve televizyonu açtı. Sonra Semra’ya;

- O kadar kızsınız yemek yaptınız mı bari?
- Biz de tam yemeğe kalkacaktık beyefendi, istediğiniz özel bir şey var mı?
- Kafanıza göre takılın.
- Olur!
- Bir de yemekten önce bir kahve hiç de fena olmaz.
- Faruk!
- Tamam tamam… Lütfen…

Misafirler gülüşe gülüşe mutfağa giderken Faruk televizyon kanallarını gezmeye başladı. Bu sırada kapı çaldı. Faruk Semra’ya kapıyı açmasını söyledi. Kapıdaki Faruk’un kardeşi Fikret’ti. Kapıda Semra’yı gördüğünde oldukça şaşırdı.

- Merhaba Semra abla
- Kaç defa diyeceğim bana abla deme diye
- Af edersin, Faruk abim…
- Gel Faruk abin salonda.

Fikret her zamanki telaşlı ve endişeli tavrı ile salona girdi. Ağabeyinin bu rahat tavrı kendisini deli ediyordu. Sahip olmak istediği her şey ağabeyinindi ve bu durum Fikret için can sıkıcı bir durumdu.

- Merhaba ağabey,
- Hoş geldin Fikret, gel otur.
- Müsait değilsen ben gideyim.
- Yok oğlum Semra ablanı tanımıyor musun? Hani üniversiteden arkadaşım.
- Tanıyorum ağabey tanıyorum da senin evde ne işi var onu anlayamadım.
- Nasıl ne işi var? Arkadaşım oğlum işte ziyarete gelmiş.
- Başka bir şey yok yani
- Ne olacak ki?
- Hiç, anneme söylememde de bir sakınca yok o zaman.
- Annem biraz telaşlanır ama elbette ki yok.

Fikret Faruk’un bu rahatlığa sinir olsa da elbette ki bu belli etmiyordu. Ne de olsa avarel diye geçiriyordu içinden. Neden geldiğini bile sormamıştı Fikret’e. Oturmuş televizyon izliyordu. Fikret Faruk’un karakterinin tam tersi olduğundan ömrü boyunca hiçbir kadına arkadaş gözüyle bakamamıştı. Tüm kadınlar Fikret için cinsel arzular uyandıran varlıklardı. Hayata ve kadınlara cinsellik penceresinden baktığı için bu konu da her zaman yalnız kalmıştı. Çünkü hayatın garip bir adalet sistemi vardı. Belki de gündelik yaşam sistematiği böyleydi. Hayat herhangi bir şeyi en çok isteyene en az, en az isteyene en çok veriyordu. Elbette bu durumun insan psikolojisi, insanlar arası ilişkilerle de yakından ilgisi vardı. Ama Fikret tüm bunları anlayacak ya da düşünecek kadar zeki birisi değildi. Faruk ise düşünmeye ihtiyaç duymazdı. Salondaki masaya sofra kurulurken salona Funda ve Leyla’da geldiler. Fikret’in şaşkınlığı daha da artmıştı. Ağabeyinin ne kadar şanslı olduğunu düşünüyordu. Funda ve Leyla’nın çok güzel kadınlar olduğunu ve ağabeyinin onlarla ilgilenmediğini görmek Fikret için gerçekten çok zor ve anlaşılmazsı güç bir hadiseydi. Semra Leyla ve Funda ile Fikret’i tanıştırdıktan sonra;

- Haydi Fikret sende yemeğe, ama önce eller yıkanacak,
- Ben yemeyeceğim, yedim de geldim.
- Faruk hadi o zaman kapat artık şu televizyonu.
- Ya annem gibi konuşuyorsun şu an.
- Ağabey, ben gideceğim. Beni kapıya kadar geçirir misin?
- Ya biliyorsun işte kapıyı.
- Haydi ağabey.
- Tamam geliyorum.

Fikret Semra ve arkadaşlarıyla vedalaştıktan sonra kapıya yöneldi ve ağabeyine;

- Ağabey, bu durum ne böyle ya?
- Ne durumu?
- Evi kızla doldurmuşsun ya.
- Terbiyesizleşme oğlum ya.
- Ya bana para versene.
- Ne kadar lazım?
- Artık gönlünden ne koparsa, ama gönlüne bu durumu anneme açıklayacağımı söylemeyi unutma.
- Beni tehdit mi ediyorsun torik?
- Yok be ağabey, tehdit etsem sanki sallayacaksın.
- Al şu parayı, hem argo konuşmak sana hiç yakışmıyor.
- Teşekkürler ağabey.
- Görüşürüz
- Görüşürüz.

Fikret parayı aldığı için oldukça neşeliydi ama ağabeyinin durumu aklına geldikçe öfkeleniyordu. Ağabeyinin her zamanki gibi çok şanslı olduğunu düşünüyordu. Sinirle ve hışımla apartmandan çıktı.


( Umursamaz Bölüm 2 başlıklı yazı MESUT ÇİFTCİ tarafından 11.11.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.