Babama Japonya'yı Sevdiren Kadın-26
…
“Siz
kimsiniz? Benim iki kızım olup olmadığını nereden biliyorsunuz? Siz yoksa bir
dedektif misiniz? Veyahut bir casus musunuz?”
“Hayır,
ben ne dedektifim, ne de bir casusum...”
“Öyle
ise kimsiniz? Necisiniz?”
“Sadece
bir doktorum,”
“Bir
doktor mu? Hele çok genç bir doktorun benimle ne ilgisi olabilir? Kızlarımla
aynı yaşta gibisiniz. Doğum doktorum değilsiniz ki, doğumumu ve kızlarımın
sayısını bilesiniz. Ve hala beni niye aradığınızı söylemediniz?”
“Dedim
ya! Tanışmak için… Ama bir türlü tanışma ortamı da olmadı ki. Adım Dr. Safa,
Tokyo Üniversitesinde Doktora yapıyorum…”
Hitomi
Hanım Tokyo üniversitesini ve doktora kelimelerini bir kenara bırakarak içinden
Dr. Sa-fa ismini birkaç kez tekrarladı. Kendince bir ipucu arıyor, tanıdığı
isimlerle bir bağı var mı diye düşünüyordu. Ama bir türlü çıkış yolu
bulamıyordu.
“Tokyo’da
yaşayan bir doktorun benimle ne ilgisi olabilir ki?” dedi.
“Doktor
olmamın ve Tokyo’da yaşıyor olmamın elbette sizinle bir ilgisi yoktur.”
“Öyleyse
neyle ilgisi var?” dedi ama genç adamın cevap vermesini beklemeden “Nerelisiniz?”
diye sordu.
Kadın,
Genç Adamın gözlerine baktı. Doğruyu söyleyip söylemediğinden emin olmak
istiyordu. Gözleri genç adamın dudaklarından dökülecek sözcüklere düğümlendi.
“Türkiye’liyim…”
“Neee…
Türkiyeli mi?”
“Evet,
Türkiyeli…”
…
Hitomi
Hanımın aklı bir anda karmakarışık oldu. Çok hızlı bir bilgisayar gibi,
kafasındaki bilgi ve belgeleri taramaya çalıştı. Çok genç bir adam ve
Türkiyeli… "Ee bunda ne olabilir ki? Türkiyeli de olabilir Amerikalı da…" olamaz mı yani?
Ama
Türkiye için belleğindeki çok eski verilere gitmesi gerektiğinden düşünmeye
başladı. Bakışlarını Genç Adamın yüzüne çevirdi. Yok, tanıdık bir aşina yüze hiç
benzetemedi. Ama çok yıllar öncesinde, koleje gittiği yıllarda Türkiyeli bir
mektup arkadaşı vardı ama! Onunla bir ilgisi veya ilintisi olabilir miydi?
Kafasındaki düşünce ve soruları evirip çevirip tartmaya çalışıyordu.
Dr.
Safa, Hitomi Hanımı daha çok meraklandırmak istemiyordu.
“Müsaade
ederseniz tabletimden bir şeyler göstermek istiyorum,” dedi. Sırt çantasını
açtı tabletini çıkardı.
O
tabletin açılması ile meşgul olurken, Hitomi Hanım dikkatle onu izliyor, en
ufak bir hareketini dahi kaçırmak istemiyordu.
Genç
adam tablette Hitomi Hanımın on yedi yaşında çekilmiş fotoğrafını gösterdi. “Efendim.
Bu sizsiniz değil mi?” Hitomi resmi görünce hatırladı.
Bir
anda karmakarışık olan düşünceleri rahatlamıştı. Üzerinde okula giderken
giydiği beyaz gömlek, çizgili beline doğru sarkan açık mavi forma yakası,
yakanın alından göğüsleri üzerinde düğüm olmuş lacivert renkli ipek fular
duruyordu. İki örgülü siyah saçları omuzları üzerinden aşağıya sarkıyordu. Öne
taradığı zülüfleri kaşlarını kapatarak gözlerine kadar iniyordu.
Üzerinde
ki endişe ve kaygı yavaş yavaş yok olmuştu. “Ama bu resim bu genç adamda ne
geziyordu?” diye sordu kendi kendine… Hitomi kekeler gibi “Bu resmimi nereden
buldunuz?” dedi.
Genç
Adam “Bulmadım efendim. Aldım…” dedi.
Hitomi
Hanım “Nereden aldınız?” diye sordu ama diğer yanda o resmin bu genç adamın
eline nereden ve nasıl geçtiği hususunda fikir yürütmeye çalışıyordu. “İnternetten
aldığınızı söylemeyeceksiniz herhalde…”
“Hayır
efendim. İnternette isminizi ve resminizi o kadar çok aradım ama ne yazık ki
hakkınızda hiçbir bilgiye erişemedim… Sosyal sitelerde gezinen biri
değilsiniz…”
“Bunu
nereden biliyorsun?”
“Eğer
öyle olsaydı isminize mutlaka ulaşırdım,”
“Doğrudur.
İnternetten pek hazzetmem. Gerçi hazzetsem de asla kendi adımla girmezdim.
İnternet neredeyse bir çöplük gibi… Sizi rahatsız edebilecek yığınlarla dolu.”
“Haklısınız.
Bu görüşünüze fazlasıyla katılırım.”
Hitomi
Hanım uzayıp giden konuşma her ne kadar hoş bir sohbet ise de, kestirmeden bu
yabancı adamı ve elinde bulundurduğu nereden aldığını bir an önce çözmek ve
bilmek istiyordu. O arada aklına geldi.
Yoksa
sen o yazıştığım arkadaşımın…” dedi ve sözün gerisini genç adam getirdi. Genç
Adam “Evet,” dedi. “Yazıştığınız o arkadaşınızın oğluyum…”
“Demek,
mektup arkadaşımın oğlusunuz öyle mi?”
“Evet.
Efendim.”
“Japonya’ya
neden geldiniz?”
“Doktora
yapmaya geldim…”
“Hangi
üniversiteydi?”
“Tokyo!”
“Oraya
herkesi almıyorlar. Sen kendini nasıl kabul ettirdin?”
“Türkiye
ile Japonya arasında karşılıklı yüksek lisans ve doktora yapacak öğrenci
değişimi antlaşmaları var. Müracaat etmiştim. O şanslılardan biri de benim…”
“Tebrik
ederim… Güzel ve yerinde bir tercih… Orada okumak için girmek çok zor…
Şanslısınız…”
“Teşekkür
ederim.”
“Japonya’ya
geleli kaç yıl oldu?”
“Dörüncü
yılım… İlk yılım Japoncayı öğrenmeye çalışmakla geçti… Sonra ki iki yılım üniversite
ile hastanesi arasında, yoğun bir tempoda nasıl geçti ben bile bilmiyorum.”
“Demek
dört yıldan beri Japonya’dasınız. Alışabildiniz mi? Dil konusunda çok
başarılısınız…”
“Tokyo’da
dostlar edindim. Onların çok yardımını gördüm… Artı çok çalışmamı gerektirdi.”
“Gördüğüm
kadarıyla başarılısınız… Aynı zamanda tebrik edilmeyi hak etmişsiniz… Tebrik
ederim.”
“Hayat
çalışmayanları asla affetmiyor. Herkesi layık olduğu yere koyuyor…”
“Bana
başka anlatacakların da olmalı…”
...
Devamı Var
...
Ant-150515