Babama Japonya'yı Sevdiren Kadın-27
...
“Şunlar yazdığınız mektupların
suretleri. Otuza yakın mektup… Orijinalleri babamın kütüphanesinde…” dedi.
Çantasını açtı ve daha önceden mektupların suretlerini küçük bir kitapçık
şeklinde getirtmişti.
Paketlenmiş o kitapçığı Hitomi Hanıma
“Bu sizin efendim…” dedi.
“Bu nedir?”
“Açıp bakarsanız sevinirim.”
Hitomi Hanım bir genç kız gibi eli
titreyerek ve heyecan içinde merak ederek paketin ambalajını açtı. Paketten ince
ciltlenmiş bir kitapçık çıktı. Kitabın üzerinde “Hitomi Kinugawa – Mektuplar”
yazılıydı. Kitapçığın kapağını açtı, kendi el yazısını tanıdı. Üzerinde
tarihleri bulunan kendi mektuplarıydı.
“Çok teşekkür ederim… Beni
sevindirdiniz… Tanrı da sizi sevindirsin… Mektupların bende suretleri yoktu… Onca
yıl sonra bu gün otuz yıl öncesine ait mektuplarımla karşılaşıyorum. O kadar
şaşkınım ki!” dedi.
Genç Adam iki küçük paket daha
çıkardı. “Bunlar da kızlarınız için… Kızların ismini bilemediğim için
yazamadım. Onların adına bunları kabul edersiniz beni mutlu edersiniz.
Kızlarınız yok mu?”
“Hediyelere ne gerek vardı yavrum.
Zahmet etmişsiniz.”
Genç Adam “Zahmeti mi olur… Ben
giderim ama bunlar sizlerde birer anı ve hatıra olarak kalır”
“Babanız sağ mı?”
“Evet…”
“Bu mektupları hala saklıyor mu?”
“Evet,” dedi Genç Adam
“Sadece sizin değil, yazıştığı tüm
mektup arkadaşlarının mektuplarının tamamı olduğu gibi duruyor…”
“Benim dışımda yazıştığı başkaları da
mı vardı?”
“Sayısını hatırlamıyorum desem
yeridir… “Avusturya’dan Berta, İtalya’dan Cresimbeni, Mauritius’dan Nesrin,
İngiltere’den Cliff, Almanya’dan Hans vardı. Gana ve Finlandiya’dan da
arkadaşları vardı ama isimlerini hatırlamıyorum,” dedi.
Hitomi Hanım “Peki, onlardan hala
yazıştıkları var mı?”
Genç adam “Hayır,” dedi ve devam etti.
“Bildiğim kadarıyla onlarla da İngilizce yazışsa da, o sadece sizi sevdi. Sizin
ülkenize ve kültürünüze saygı duydu…” Genç Adam nefeslendi ve yeniden anlatmaya
devam etti.
“O bir okuma hastalığına yakalandı. Türkiye’de
Japonya hakkında yayımlanmış nerdeyse ne kadar kitap varsa hepsini satın aldı. Kütüphanenin
bir bölümü tamamen Japon yazarlara veya Japonya hakkında yazılmış kitaplara
ayrılmış durumda… Hatta bende bile Japonya’ya ilgi babamın Japonya’ya olan
ilgisi ve Japonya hakkında okuduğum kitaplar sebebiyledir. Bir ara diğer kitaplarının birçoğunu dağıtsa
da, şuanda yine büyük bir kütüphanesi hala var. Kitap okumadan duramıyor. Hatta
kendine göre yazmaya da başladı. Hatta şu anda google.com’da, aradığınızda
birçok sitede ismine rastlayabilirsiniz. Yazdıkları Türkçe olduğu için anlayamaya
bilirsiniz. ”
Hitomi Hamımın gözleri dolar gibi
oldu. Sevmenin ve sevilmenin verdiği heyecanla gözleri nemlendi. “Demek beni
sevdi? Demek beni hala seviyor?” Sevilmenin verdiği sıcaklık ve yakınlık
duygusu damarlarında sıcakkanın akışı gibi akmaya baladı. Aslında bu gözyaşları
onun ruh inceliğinin şahitleri olmalıydı. İnce insan, yüzünü gözyaşları ile
yıkanıp arınan insan değil miydi? İçi sızlamayan, kirpiği ıslanmayan insanlarda
incelik ne gezebilirdi?
“Babanız çok iyi bir mektup
arkadaşımdı. O zamanlar şimdiki gibi cep telefonları, mesajlaşma ve internet
falan yoktu. Ama yazmanın zevki, gelecek olan o mektubu alma sevinci bir
başkaydı. Mürekkebin, hatta kâğıdın kokusu bile bir başkaydı. Onun yazdıklarına
bayılıyordum. Hatta gelecek mektuplarını dört gözle yolunu bekler olmuştum. Onun
şahsıyla Türkiye’yi tanıdım ve sevdim. Onu tanıdıkça dünyayı sevme imkânım
oldu. O benim dış dünyaya açılan penceremdi sanki... Peki, şu anda nasıl iyi
mi?”
“Evet, sıhhat ve afiyet üzeredir. Seksen
dokuz yılı sonunda, Aralık ayında annemle evlendi. İki ablam var. Ben üç
numarayım. Bir de benden daha küçük bir kız kardeşim daha var.”
“Ben bu dünyada mutlu olamadım. Bari o
mutlu olsun.”
“Aslında… Annemle babam arasında hem
yaş, hem de belirli bir eğitim farkı olmasına rağmen anlaşabiliyorlar. Babam
kültürlü bir adam… Çok anlayışlı biri o… O Japonya’ya o kadar çok düşkündü ki, âşık
derecesinde sevdi… Her ne kadar bana itiraf etmese de, size âşık mıydı? Veya
siz onu seviyor muydunuz?”
Hitomi Hanım bir süre sustu. Geçmişe,
geçmişteki hatırları arasına doğru daldı gitti. Ağır ağır başını kaldırdı ve
çok uzaklara bakıyormuş gibi bir süre ufka doğru baktı. Sonra kendine gelmeye
başladı.
“Evet, o beni sevdi, ben de onu sevdim…
Ama imkânsızlıklar bizim birleşmemize engel oldu. Arada koca bir uçurum vardı o
günler için… Ama bu gün gitgide dünya küçüldü sanki… Görüntülü cep telefonları,
kameralar, internetler uzağı yakın etti. Uçakların çoğalması ve ucuzlaması uzakları
yakınlaştırdı. Neredeyse dünya koca bir köy haline döndü.”
“Onu hala seviyor musunuz?”
...
Devamı Var
...
Ant-150515