sen yoksun ve ben hiç kimseyi sevemiyorum bu şehirde
bütün sevmelerim sende kalmış
sende ama zorda, darda ve zararda ah aklım firarda
sanki param yok ve ben yaşamsal olan hiçbir gıdayı alamıyorum
hiçbir içeceği alıp da tadamıyorum
sen yoksun ve ben kalkıp da
başkasını sevmeye cürret edemiyorum
sobeleniyorum yalnızlığa bir kriz sonrası
yakaladım seni diyor içimdeki çingene sesi
kimin nesi demeye mecalim kalmıyor
ensemde hissediyorum çaresizliğin nefesini
ah be papatyam, ah be küçüğüm, aşk böceğim
sensiz inan tadı yok yaşamın, aşkın manası
sen yoksun ve depremler oluyor içimde
kalbime direkt inen fay hatları kırık
umutlarım yerle bir arzularım boz bulanık
sensiz aklım ne kadar da karışık
ben sanki hep hüzne yapışık ve tek sana alışık
sensizliğin bilmem kaç şiddetindeki darbesi
yerle bir ediyor can kafesini yakıp yıkıyor
kalp üstünde kalp bırakmıyor yaş üstünde yaş
üstümde taş üstünde taş
bu denli gidilir mi bu şekil terk edilir mi
bir şehirim farz et
şehrin altını üstüne getirmeye hakkın var mı
ters yüz etmeye her sokağını
göğünü yere serip yerini göğe çekip
canı allak bullak etmeye kudretin var mı
damarına basılmış gibi sinirlerim ayağa kalkmış
göz gözü görmüyor etraf kapkaranlık olmuş
sesler geliyor uzaktan çığlıklar
martı sesi değil duyduğum, vapur sesi hiç değil
bir acı çığlık ki bir yürek yırtılıyor gazete sayfası gibi
deniz kokusu değil burnuma gelen
bal gibi de yokluğunun korkusu
üzerime devrilmiş aşk kolonu artık bulamam yolumu
altında kalmışım bütün bir şehrin
ayak sesleri var üzerimde hüznün
hüzne gark olmuşum gözyaşına boğulmuşum
sen yoksun ve ben sesine muhtacım
kimse yok mu diyen bütün seslere yabancıyım
en tuzlu deniz bende, en derin çukur,
en dipsiz kuyu ve en kızgın yanardağ bende
kimsem yok senden başka garibim bu yüzden
en çılgın sevmeler bende saklı
en deli dolu aşk benden çıkıyor
en muhteşem ben seviyorum seni
gözlerim ne de manidar bakıyor sanki içten içe ağlıyor
ıslanmadık göz, göz değil
yüreğe değmedik söz, söz değil