Babama Japonya'yı Sevdiren Kadın-31
Yumi “Konnichiwa (Selam) anne, kendine genç ve yakışıklı bir
yardımcı almışsın…” diyerek annesinin
yanağına bir buse kondurdu. “Valla anne senden…” dedi ve lafının gerisini
getiremeden, annesi sert ve otoriter bir ses tonuyla söze karşıtı.
“Kızım, hoş geldin… Bak misafirimiz var…”
Yumi salata karıştıran yakışıklı o yabancı adama bakıyordu.
“Benim yaşlarımda ve tam bana göre biri…” diye düşünürken, annesinin “Kızım,
misafire bir hoş geldin yok mu?” diye hatırlatmasıyla Yumi hayal âleminden
çıkarak, Genç Adama dönerek eğildi ve tebessüm içinde; “Hoş geldiniz efendim,”
dedi.
Genç Adam başını kaldırıp baktığında Tokyo’da Üniversiteden
tanıdığı ve kendini baştan çıkarmak için elinden gelen gayreti gösteren kızın
ta kendisiydi. Gözlerine inanamadı. Burada ne geziyordu ki bu. “Hoş bulduk… Ayumi
Sen?” diye ağzından Ayumi ismini kaçırıvermiş, bir anda boş bulunuvermişti. Yumi
annesi ile göz göze geldi.
Hitomi Hanım’da şaşkınlığını kızına göstermemek için
arkasını dönerek lavaboya yöneldi. Genç Adama Yumi’ye şöyle veya böyle diğer
kızından bahsetmemesini rica etmişti. Peki, şimdi neler oluyordu. Evdeki
kızından bahsederken kızının ismini “Yumi” olarak söylediğinden o kadar çok
emindi ki… Öyleyse diğer kızının ismi
olan “Ayumi” nereden çıkmıştı.
Gerçi diğer kızının ismi “Ayumi” idi. Yumi ile Ayumi bir
yumurta ikiziydiler. Anne dışında birinin bunu ayırması imkânsızdı. O kadar çok
birbirilerine benziyorlardı ki… Bunu bir Hitomi Hanım biliyordu. Hitomi Hanım
“Bu yabancı adam diğer kızı ile de tanışıyor muydu?” diye düşünürken
şaşkınlığını atarak; “Aa Yumi demek istediniz herhalde!” diyerek geçiştirmek
istedi.
Yumi devreye girerek; “Benim adım Ayumi değil, Yumi
efendim,” dedi. Genç Adam elindekileri bıraktı ve elinin tersiyle gözlerini
ovuşturdu. Yeniden Yumi’ye baktı. “Yok, canım… Bu Ayumi’nin ta kendisiydi,”
diye kendi kendine içlenirken kendine çeki düzen verdi
“Özür dilerim, Yumi ile Ayumi arasında sadece bir a farkı var.
Dilim sürçüvermiş olmalı…” diyerek kırdığı hatayı düzeltmeye çalıştı. Ama
kafası o kadar karışmıştı ki! Yumi gözlerini Genç Adamdan ayırmadan “Anne beni
misafirinle tanıştırmayacak mısın?” diye sorarken, annesinin vereceği cevabı
beklemeden devamla “Adım Yumi, Kyoto Üniversitesi Japon dili ve edebiyatı
bölümü mezunuyum. Kyoto’da öğretmenlik yapıyorum,” dedi.
Hitomi Hanım “Misafirimiz Dr. Safa, Tokyo üniversitesinden…
Yemeğe geçelim. Kaldığımız yerden devam ederiz…” diyerek yemek sehpasının
üzerine sofrasını serip, servis tabaklarını koydu.
Yumi genç bir doktorun annesinin yanında ne işi olabilirdi?
Kimdi bu genç adam? Dr. Safa dediğine göre yabancı biriydi. Yabancı birinin annesi
yanında ne işi olabilirdi? Bir sağanak
şeklinde aklına gelen soruları geçiştirmeye, şimdilik bir kenara koymaya
çalışıyordu.
Diğer Yanda Yumi “Hashi (yemek çubuğu) mi, çatal mı?” diye
sorunca, Dr. Safa sorulanın kendine
olduğunu düşünerek “Çatal tercihimdir,” dedi. “Her ne kadar hashi ile yemek
yemeye alışsam da, hala zorlandığım oluyor” dedi.
Bir anda ve sonradan öğrenme ile bu iş yeterli kadar düzgün
olmuyordu. Mahcup olmaktan ise, her geçen gün dış kültürlerin etkisinde kalan
Japonya insanı yeniliklere kendini kapalı tutmuyordu. Yumi misafirin yanında
farklılık yapmasın diye kendileri için de sofraya çatal koydu. Yerde yeni tatamiler seriliydi. Hitomi Hanım
uzun süreden beri kullandığı tatamiler eskiyince yenisiyle değiştirmeyi tercih
etmişti. Yılların verdiği alışkanlık içinde Sehpa önünde diz çökerek oturdular.
Genç Adam “Kusura bakmazsanız ben bağdaş kuracağım, dedi.
Hitomi Hanım “Gayet tabi… Dilediğiniz gibi oturabilirsiniz,” dedi.
Yumi hala Genç Adama bakıp duruyordu.