Babama Japonya'yı Sevdiren Kadın-33
Her nerede olursa olsun bir insanın
yüzünde uzun süre bakmak töreleri gereği ayıplanıp yadırgansa da, Yumi’nin buna
aldırış ettiği yoktu. Nasıl olsa ayıplayacak birileri de yoktu ortada. Sadece
annesi vardı onu ise arkadaş gibi gördüğünden sözleri yıkıcı olmuyordu. Sanki aklı
başından gitmiş gibiydi. Sanki konuşmaya başlamasını, kim olduğunu anlatmasını
bekler gibiydi…
Hitomi Hanım “Kızım; Dr. Safa… Az önce
bahsettim. Tokyo Üniversitesinde doktora yapıyor. Türkiyeli… Biliyor musun? Hem
de bekârlık yıllarımda yazıştığım mektup arkadaşımın oğlu… Uzun bir zamandan
beri beni arıyormuş…” dedi ve kızına baktı.
Kızının konuğuna o şekilde bakması
duygularını bulandırdı. “Yoksa Yumi daha ilk bakışta genç adama gönlünü mü
kaptırıyordu?” diye içinden endişe dolu düşünceler, soğuk bir rüzgâr gibi
geçiverdi.
“Kader ağını mı örüyordu? Bu olabilir
miydi? Olur, ise nasıl olurdu? Yabancı Adam bir ömür boyu bu ülkede kalabilir
miydi? Yoksa yanında canından çok sevdiği kızını kendinden çekip ayırır mıydı?”
Endişeli düşüneler içerisinde gidip gidip geldi.
Nasıl ki, bir kibrit tanesi koca bir
ormanı yakmaya yetiyorsa, aslında âşık olmak için insana bir kıvılcım bile yeterli
değil miydi? Gönül kimi severse güzel o değil miydi? Yumi her gelip gidene bir
mazeret bulmamış mıydı? Mazeret bulamadığına ise ‘elektrik alamadım’ deyip
çıkmıyor muydu?
Yumi’nin gözleri parladı. Neredeyse
annesinin anlattıklarını duymuyor gibiydi. Dr. Safa’nın gözlerinin içine bakmak
geldi içinden ama o hep göz göze gelmemek için kaçınıyor gibiydi sanki… Dr. Safa “Gelin hep birlikte şu sözle
başlayalım. Bunu söylediğiniz her şeyde şifa yoksa şifa olur, bereketi artar,
gözle görmediğimiz bazı canlılar yemeğimize ortak olamazlar. Çok kısa bir söz.
“Bismillahirrahmannirrahim” deyiniz”
“Belki ne anlama geliyor diyeceksiniz.
Anlamı ise Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla… Yani evrenleri yaratanın
ismiyle demektir.” Devamında Hitomi Hanımın “İtadakimasu-‘yiyelim’…” diyerek
yemeğe başladılar. Yumi “Rahman ve Rahim
ne demektir?” diye sordu.
Dr. Safa “Bu dünyada kendine inanan,
inanmayan her canlıya rızkını veren, rahim ise; ahrette yani bu âlemde ölüp,
diğer âlemde yeniden dirilince sadece inananlara nimet ve güzellikler verecek
olan yaratıcının adıyla demektir.”
Hitomi Hanım ve Yumi için ilginç
konulardı. İlk defa böyle sözlerle karşılaşıyorlardı. Yumi kafasına takılanları
çekinmeden soruyordu. Hitomi Hanım ise zevkle ve ilgiyle onların uzayıp giden
bu sohbetlerini dinliyordu. Yumi “Neden Tanrı demiyorsun da, Allah diyorsun?”
Dr. Safa “Yeryüzündeki tüm insanlık
bilir ki, Tanrı insanoğlunun bazı inandığı olağan veya olağanüstü birçok
varlığa Tanrı diyebiliyor. Hatta o kadar çok Tanrı var ki, beraberinde de çok
büyük anlam kargaşalığı da yaşanabiliyor. Hiçbir şey net ve açık değildir.
Yorumlara ve izah edilmelere sebebiyet veriyor. Ama Allah ismini evrenlerin
yaratıcısı kendi Allah adını kendisine kendisi veriyor... Bu yeryüzünde bu
anlamda başka bir isim yoktur.”
Dr. Safa “Müsaadeniz olursa size
Allah’ın kendini anlattığı o çok kısa sureyi okuyayım. Diz çöktü. Besmele
çekti. Yanık bir sesle ihlâs suresini ‘Kul hüvellahu ahed. Allahussamed. Lem
yelid ve lem yuled. Ve lem yekün lehü küfüvven ahed,’ okudu. Ardından ise
anlamını anlattı. “Rahman ve rahim olan Allah’ın ismiyle… De ki, O Allah bir
tektir. Allah eksiksiz, sameddir. (Bütün varlıklar O’na muhtaç fakat O, hiçbir
şeye muhtaç değildir.) Doğurmadı ve doğurulmadı. O’na denk de olmadı.”
Yumi “Çok farklı ve ilginç…” dedi.
...
Devamı Var
...
Ant-150515