—Bakın komşularınız bakıyor, rezil olmayalım. Özür diliyoruz işte.
—Asıl cezasını vermezsem rezil oluruz. Benim çocuğun kafasını yaracaksınız, sonra da cezasız kalacak ha! Çekil bakayım, o bu tokadı hak etti.
—Tokat atmanız için kenara mı çekileyim! Saçmalamayın.
—Bana bak, Sen beni biliyor musun! Sen kimsin ki utanmadan kapıma kadar gelebiliyorsun?
—Benim bileceğim sadece Kutay’ın babası olduğunuz, gerisi beni ilgilendirmez.
Kezban Hanım bağırdı;
—Ne bekliyorsun Kasım, şu çocuğa bir tokat at da gönder.
Kasım Bey ileri bir hamle yapınca, Mahmut bileğinden yakaladı. Kasım bağırmaya devam edecekti ama acıyan bileğini kurtarmaya çalışıyordu.
Mahmut biraz fazla sıktığını fark edip, Kasım’ın bileğini bırakırken biraz da geriye doğru itekledi.
— Kasım Bey, biz bize düşeni yaptık.
—Görürsün sen. Seni o süt fabrikasından attıracağım.
Mahmut durakladı, buruk bir gülüşle;
—Beni attıracaksınız diye, çocuğuma vurmanıza izin vereceğimi mi sanıyorsun? Herkes kendine yakışanı yapar Kasım Bey. Fakat sizi asla çocuğumun yakınında görmeyim, sizin için iyi olmaz.
Kezban Hanım balkondan bağırıyordu; “Aaa... Bir de bizi tehdit ediyor. Duydunuz mu komşular?”.
Mahmut bu sözleri duymamış gibi yaparak geriye döndü, endişe içinde bekleyen Mehmet’in elinden tuttu uzaklaştı.
*** *** ***
Mehmet, babasının kendisini korumasına sevinememişti bile. Babası o günden beri kendisiyle konuşmuyordu. Okulda da öğretmen, Kutay ile Mehmet’i birbirinden uzak oturtmuştu.
Birkaç gün sonra teneffüste Kutay yanında Erkut ve Turgut olduğu halde Mehmet’in yanına doğru yaklaştı, onun duymasını sağlamak için yüksek sesle;
—Dayımın arkadaşı geldi Ankara’dan. Onun babasını süt fabrikasından attıracakmış bu gün.
Mehmet, Kutay’ın söylediklerini duyunca üzülmüş, iyice içine kapanmıştı.
Akşam, Mahmut Bey işten geldiğinde gayet üzgün görünüyordu. Sofraya oturduklarında, Mehmet’e bakarak hanımına sordu;
—Bu kadar olaydan sonra bana bir şey söyleyecek kimse yok mu?
Mehmet, babasının ne demek istediğini anlamıştı ama “Her zaman doğruyu söyle” diyen de babasıydı. Susup, başını öne eğdi. Onun bu hareketini gören babası, bir an öylece baktı, sonra dayanamayıp ayağa kalktı, Mehmet’e sarıldı.
—Ben oğlumu tanırım. Eğer yapmış olsaydı, şimdiye kadar söylerdi. Değil mi oğlum?
Mehmet ağlayarak;
—Ben bir şey yapmadım baba. Sadece güreşirken düştü, onu da anlattım.
—Tamam, oğlum, sana inanıyorum artık. Ama keşke bir şahidin olsaydı. Neyse, sen yemeğini ye, yatağına geç. Benim annenle konuşacaklarım var.
Yemekten sonra Mehmet odasına geçti ama hiç yapmadığı bir şeyi yaptı ve babasının ne konuştuğunu dinlemeye başladı.
—Bu gün Genel Müdürümüz Ayhan Bey odasına çağırdı. Ankara’dan gelen bir bürokrat beni işten attırmak istemiş ama Ayhan Bey karşı çıkmış. Bürokrat Kasım Beylerin tanıdığıymış. Ayhan Beyin söylediği, “Ankara’da güçlü biriymiş. Baskıyı artırırlarsa benim çok da fazla etkim olmaz, beni de görevden alacak güçte olduklarını anladım” dedi.
Duyduklarıyla üzüntüsü daha da artmıştı Mehmet’in. Babasının işsiz kalması ailesini çok zorda bırakacaktı. Ali’nin babası Ayhan Bey elinden geleni yapmış, babasını korumuştu anlaşılan ama… Mehmet o gece de huzursuz halde uykuya dalmıştı.
Artık o neşeli, gözlerinin içi gülen Mehmet’ten eser kalmamıştı. Kutay, en yakın iki arkadaşı olan Dev Turgut ile Sarı Erkut’u da yanına alıp, iki de bir Mehmet’in yanından geçiyor ve Mehmet’in babasının mutlaka işten atılacağını söylüyordu.
*** *** ***
Okuldan sonra oyun arsalarına gittiğinde Osman’la, Ali’yi bisiklet sürerken görmüştü Mehmet. “Beni istemezler” diye onlardan uzakta oturdu. Arkadaşları bir süre onu görmediler.
Mehmet, arkadaşlarının bisikletine baktı. Dikiş makinesi alındıktan sonra, kendisine de bisiklet istemeyi hayal ediyordu ama bu hayalleri bitmişti artık.
Kutay’ın babası Kasım Bey, Mahmut Beyin ek iş bulmasına engel olmaya başlamıştı. Babası her ne kadar Mehmet’e yansıtmasa da, akşamları erken ve üzgün bir halde gelmeye başlamıştı. Mehmet de annesine sorunca, annesi dayanamayıp anlatmıştı.
“Her şey benim yüzümden oldu” diye mırıldanırken, arkadaşlarının yanına geldiğini fark etti. Osman onun üzgün haline baktı;
—Bizimle oynar mısın?
Mehmet, arkadaşlarına baktı. Ali’nin annesinin de balkonda olduğunu gördü.
—Yok, anneniz kızar belki.
Osman;
—Bak Mehmet, ben sana inanıyorum, çünkü Kutay daha önce de yalan söylemişti. Başına taşı kim attı bilmiyorum ama eminim sen atmadın.
Ali, Mehmet’in üzgün halinden etkilenmişti;
—Ben de sana inanıyorum Mehmet. Şey… Gelirsen bisikletime de bindiririm.
Mehmet daha fazla dayanamadı, kalktı. Osman’ın bisikletinde epey öğrenmişti sürmeyi. Ali’nin bisikletini sürerken hiç düşmedi. Arkadaşlarının sayesinde yine yüzü gülüyordu.
Akşam, Mahmut Bey eve geldiğinde hanımına, “Mehmet nerde, ona bir sürprizim var” diye seslendi. Babasının sesini duyan Mehmet, içerdeki odadan koşarak gelip, babasının boynuna sarıldı. Babasının sözlerini anlamamıştı. Hemen sevinçle Ali’nin bisikletini anlatmaya başladı. Babası güler yüzle gelmişti ama Ali’nin bisikleti anlatıldıkça gülüşü gitti. Sonunda eliyle Mehmet’i susturduktan sonra;
—Oğlum, seni neşelenir diye ben de sana bir sürpriz hediye getirmiştim ama bilmem ki beğenir misin?
—Sürpriz mi? Nedir baba?
—Kapının önünde, bir bak istersen.
Mehmet koşarak kapının önüne çıktı. Sağdan soldan toplanan parçaların bir araya getirilmesiyle yapıldığı belli mavi bisikleti gördü. Sevinçle babasının boynuna sarıldı, yanaklarından öptü.
Oğlunun bisikleti beğenmeyeceğinden çekinen Mahmut Bey, Mehmet’in halini görünce çok mutlu olmuştu. Mehmet, annesiyle babasından izin almaya çalıştı.
—Anne daha erken, arsaya gideyim mi?
Ek iş olmadığından babası erken gelmişti. Yine de saate baktı.
—Erkenmiş ama uzak bir yerse olmaz. Nerde bu arsa?
Makbule hanım;
—Yok, hemen yakındaki boş arazi var ya, orayı diyor.
—Git bakalım ama gecikirsen bozuşuruz.
Mehmet vakit kaybetmeden dışarı fırladı.
Ali ile Osman sahadaydı. Yaklaşan takır-tukur sesleri duyunca merakla döndüler. Mehmet, toplama bisikletini zorlukla sürüyordu ama gayet neşeli, mutlu bir halde yaklaşıyordu. Ağzıyla da rüzgâr uğultusu sesi çıkarıyordu. Arkadaşlarının yanına gelince, patinaj yapıyormuş gibi bir ses çıkararak durdu.
—Çekilin, rüzgârın oğlu geldi.
Osman; “Senin mi bu?”
—Evet, babam yeni aldı.

Ali gülümsedi; “Yeni mi aldı. Pek de yeni gibi görünmüyor.”
—Canım yeni aldı dedimse, arkadaşlarından parçalarını yeni aldı, bisikletçi de parçaları birleştirmiş. Nasıl güzel değil mi?
Osman, Ali’nin yine patavatsız bir söz söylemesinden çekinip, hemen atıldı;
—Çok güzel görünüyor, güle güle kullan.
Üç arkadaş o kısa sürede arsayı turlayıp durdular. Bisikleti arkadaşlarınınki gibi vitesli olmayan Mehmet çok yorulmuştu ama yine de mutlu olmuştu.
Eve gittiğinde nasıl sürdüğünü anlatıp durmuştu. Son günlerde ilk defa yüzünde gülümseme ile uyuya kalmıştı. Mahmut Bey, yatmadan önce Mehmet’in alnına bir öpücük kondurduğunda rüyasında bisikletiyle dolaşıyordu.
*** *** ***



--- DEVAMI VAR ---
( Arkadaş - 7 başlıklı yazı ahmet-unal-c tarafından 16.11.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu