Hızlı adımlarla geride bırakmış olduğum ormana şaşkın bir bakış fırlattım. Ardından nefes nefese kalmış, biçare halime güldüm ve karşıma çıkan şirin kulübeyle baş başa kaldım.

*****

  Yaşını başına almış, ak sakallı bir beyefendiyle göz göze geldiğim sırada elinde yıllanmış bir balta tutmakta ve kesmiş olduğu yığınla odun içerisinde öylece durup beni izlemekteydi. Tanımak isterce gözlerini kısarak bakıyor ve beni baştan aşağı süzüyordu. Geriye doğru sendelemiş olduğum içindi çıkan o ses,o hışırtı.İhtiyar amcanın, ' Sen de kimsin ? 'sorusunu yöneltmesi ile donup kaldım olduğum yerde. Kıpırdayamıyordum artık. 'Ne işin var burada?' sorusu rahatsız edilmekten hoşlanmayan bir amca ile karşılaştığım sinyalini veriyordu. Bu fenaydı. Huysuz dedelere bulaşmamak gerektiğini hatırlattım kendime, hele ki elinde tuttuğu kılıç kadar keskin bir balta ise. Bu düşünce ile geriye doğru bir adım attım. Lakin ilerlemek hayli zordu. Geldiğim yeri bilmiş olsaydım eğer, koşarak kaçmak çok kolay olurdu haliyle. "Ben... Kayboldum"diye tizin doruklarında bir ses çıkıverdi titrek dudaklarımın arasından, farkında bile olmadan. 'Kimin, kimsen var mı kızım? ' Bu soru beni gerçeklerden düşünce dünyasına hızlı bir geçişe itti. Kimsem var mıydı benim ? Var mıydı gerçekten? Beni yok sayan bir ailem, benden nefret eden bir kız kardeşim, yaptığım en küçük hatada beni azarlayan bir babam varken, yalnız mıydım gerçekten? Arkadaşmışız gibi gösterip kötü notlar almamı bekleyen sınıf arkadaşlarım varken hem de."Yalnızım. Kimsem yok. " deyiverdim birden. Nedensiz... Bu cevabın huzursuz etmesi gerekirdi yaşlı amcayı. Fakat, o , elindeki baltayı yere bırakıp kulübenin girişine yönelik bir adım attı.Ve peşinden gelmemi ister bir işaretle beni yanına çağırdı. Ardından küçük kulübesine girdi. Tedirgin adımlarla takip ettim ihtiyar beyefendiyi. Kulübeye girdiğimde,çoktan koltuğa oturmuş,benim de oturmam için duvar dibine yerleştirilmiş divanı işaret ediyordu. 'Geç otur bakalım.'... 'Aç mısın evladım? 'şaşkın bakışlarımı üzerinden biran olsun eksik etmeyerek divana oturdum."Teşekkür ederim. Değilim. "'Pekala adın ne senin ?'"Eylül, efendim. "avuçlarımı divana bastırıyor,parmaklarımla üzerine oturmuş olduğum minderi sıkıyordum.'Ben de adım yok dersin sanmıştım. Üstün basın tertemiz, aç değilsin. Üstelik de ... 'cümlesini havada bırakan korkunç bir havlama idi. Pencereye koştu hemen. Neyse ki sorusunu sorma fırsatını yitirmişti. Eğer sorabilseydi. Bu küçük yalancı hapishanesine postalanacaktı.'Ben geliyorum. Sakın kıpırdama!' dedi. Mantosunu sırtına attı ,botunu ayağına geçirdi ve dışarı çıktı. Talimata uymak adına yerimden kıpırdamadım birkaç dakika.Merakıma yenik düştüm ve pencere kenarına uzandım camlar buğu almış dışarısı görünmüyordu.Kazağımın koluyla camı sildim.Nihayet ihtiyar amcayı görebildim. Yanında duran köpeğe birkaç şey söyleyip zincirinden kurtararak onu doğuya yönlendiriyordu. Kurt cinsi köpek fişek gibi bir hızla gözden kayboldu. Amca ise olduğu yerde dönüp duruyordu. Düşünceli ve huzursuz görünüyordu. Felaket tellalı çığlıklar duyar gibi görünüyordu. Onları duymamak istediği için olmalıydı elleriyle kulaklarını sıkı sıkıya kapaması. Çok geçmeden köpek ağzında kanlı bir bez parçası ile döndü. Kan kokusu içeriye kadar geliyordu sanki. Yaşlı amca köpeğinin dişleri arasındaki bez parçasını çekip aldı ve aldırmaz bir ifade ile bir köşeye fırlattı. Ve kulübeye döndü. Tek kelime etmeden montunu çıkardı. Şömineye birkaç odun attı, divanın en uç köşesine kıvrıldı ve gözlerin yumdu.

*****

 Sabah güneşi ışığı süzülür pencereden  ve gözlere bir aydınlık iner.Kulaklarda bir ses yankılanır, rahatsız edici , horozun biri ' uyan artık ' der gibi.Ve bir koku yayılar odaya , ekmek kokusu , güzel bir güne günaydın der gibi.İşte öyle bir sabaha uyandım o gün. Huzur dolu bir uykudan uyanmış mahmur gözlerim,  odun ateşinden çıkma taze mi taze ekmeğe takıldı hemen. Bakakaldım. Ve damarlarıma mutluluk aşılandı. Ayağa kalktım.Amcaya gülümsedim ve "Sabah-ı Şerifleriniz hayır olsun efendim. "dedim. Bu sözü daha önce hiç kimseden  duymamışçasına afalladı. Birkaç saniye sonra 'Senin de kızım. 'dedi ve gülümsedi.Bakır bir tepsiye dizilmiş tereyağı, süt, peynir toplaşmış beni yanlarına çağırıyorlardı. Besmele çekip elime ve yüzüne bir su çarptım ve şahane görünen sofraya oturdum. Ekmeğin tadı tahmin ettiğimden de güzeldi. Kahvaltımı sona erdirip tepsiyi kaldırmaya yeltendim. İhtiyar amca son lokmasını ağzına atıp başını evet anlamında salladı. Sofrayı kaldırdıktan sonra ortalığa çeki düzen verdim. İhtiyar amca yine tek kelime etmeden montunu sırtına attı ve kar şapkasını takıp dışarıya çıktı. At arabasına kestiği odunları yerleştirip sürücü koltuğuna bindi ve kırbacını şakladı.Saniyeler sonra gözden kayboldu.

  Ertesi gün takip etmek istedim amcayı. Arabasına odunları yerleştirmesini gizliden gizliye izlemeye başladım. Odunculuk yapıyordu besbelli lakin döndüğünde elinde ücrete tabi tek bir şey dahi göremiyordum. Odunların tümünü sattığına göre dönüşte parasını bir yerlerde harcıyor olmalıydı. Beni takibe iten bir başka neden ise bu son derece ketum amcayı araştırmaktı.Hayalimdeki dedeler böyle ketum böyle huysuz değildi. Onların anıları vardı.Yaşanmışlıkları... Onların yaşamak isteyip de yaşayamadıkları vardı. Oysa bu dede bambaşkaydı. Lügatında 'Ah, o eski bayramlar... ' , ' Ben yaşayamadım bari siz yaşayın . ' , 'Çok istedim, olmadı. ' ,gibi cümleler barınmıyordu. Hayallerimin çok ötesinde bir yaşantısı vardı ve ben derinlerindeki yaşam izlerini görmek, onu tanımak,  bilmek, çözmek, istiyordum. Hayallerimdeki dedelerden olsa sorun kalmazdı. Ama onu bu gizeme iten bir neden vardı. Hayalimdekilerin yanında mini minnak torunları oturuyor ve merak dolu koca gözlerle dedelerine bakıyorlardı. Oysa onun ne anlatacağı şeyleri merak eden koca gözlü torunları ne de ailesiyle yaşadığı güzel anıları vardı. O yapayalnızdı.Ona eşlik eden tek şey yalnızlığıydı. Takip halindeydim, öyle hissettirmiyordum ki dönüp arkasına dahi bakmıyordu. İlerledik,ilerledik ve sonunda küçük bir kasabaya geldik. Tek tek evlere gidiyor , odunları teslim ediyor ve karşılığında sepet dolusu yiyecek içecek alıyordu. Ardından topladığı fileleri arabasına atıp ilerliyordu. Bu sefer kasabanın yoksul kısmına girmiş olmalıydık ki evler bir öncekilere göre fazlasıyla yıpranmış, binalar da hayli eski görünüyordu. İhtiyar beyefendi eline birkaç file alıp yıkık dökük evlerden birinin önüne geliyor ve fileleri kapının eşiğine bırakıyor ve kapıya vurup köşeye saklanıyordu. Arabadaki tüm fileler boşalana kadar bu işlemi yineledi. Ve sonunda arabasına atlayıp gözden kayboldu.Gözlerimden akan o bir damla yaşa engel olmak istemedim. İstedim ki doya doya aksın. O damlalar bana insanlığı hatırlattı.

 *****

  Havlamalar ve at kişnemeleri eşliğinde yeni bir güne daha merhaba dedim. Uyandığımda Huysuz Dede çoktan montunu sırtına geçirmiş ve kapıya yönelmişti. Tam açmak üzereydi ki uyanmış olduğumu gördü ve 'Ben geliyorum, sakın kıpırdama !' dedi tıpkı o günkü gibi. Bu arada omzunda asılı bir şey dikkatimi çekmişti. Bir tüfek. Ürkek kalbimin atışları hızlanmaya başlaı.Kapıyı açtı ve dışarı çıktı. Duvarda asılı duran gaz lambasını elime alıp pencerenin kenarına yerleştirdim. Ve dışarıda olup biteni izlemeye koyuldum. Ağaçlar yanıyor, çığlıklar yükseliyordu. Huysuz Dedemin tüfeğinden çıkan bir mermi, griye bulanmış mavilikteki gökyüzünü deliyordu. Ardından bir mermi daha, bu sefer bir başka tüfekten çıkıyor ve sisli göğü yararak seyahatini Huysuz Dedemin göğsünde sonlandırıyordu. Olduğum yere sabitlenmiş olanları hayret içinde izlerken dedemin yaşlı bedeni bir önceki akşam kesmiş olduğu odunların üzerine düşüyordu. *****

  Hızlı adımlarla geride bırakmış olduğum ormana şaşkın bir bakış fırlattım. Ardından nefes nefese kalmış, biçare halime güldüm ve karşımda duran şirin kulübeyle baş başa kaldım.Keskin bir koku burnumu deliyordu. Çürümüş et kokusu alıyordum. Polis ve kasaba halkından birkaç yoksul görünümlü insan kulübenin önüne birikmiş bir şeyler fısıldıyorlardı.Köpekler havlamıyor, adeta acı içinde inliyordu. Atların boynu bükük... Sonunda biri açıklama yapma gereği duydu. Kulak kesildim. ' Yapayalnızdı.3 gün önce ölmüş. Kokuyu duyunca polise haber verdik. Çok iyiydi...' ve kendini tutamayarak ağlamaya başladı. Beni ormanın en dibine sürükleyen topu yerden aldım ve oradan uzaklaşarak kaçtım. Sonunda piknik yaptığımız alana ulaştım ve topu dudaklarını bükmüş olan kız kardeşime attım. Ve boynuna sarıldım. Ardından anne ve babama baktım ve gülümsedim.İyi ki hayatımdalar...

~SON~

( Yalnızlık başlıklı yazı eylülrengi tarafından 5.12.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.