Orta bir’de okuyorum. Sene 1973. Köyden gelmenin sorunlarını hala yaşamaktayım. Başım Türkçe ile hayli dertte. Yaşlı bir Türkçe hocamız var. İsmini hala hatırlıyorum “ Hikmet Leblebici”. Kısa boylu, ciddi bakışlı ve oldukça esmerdi. Her derste, öğretmen lisesinde okurken okulu ziyaret eden Atatürk konusunu işlerdi. Gözlerine baktığını ve derinden aşık olduğunu sanki yaşar gibi anlatırdı.
İlk
dönem iki yazılımda “4”tü. İkinci dönem ilk yazılımda “ 4”tü. Korkmaya başlamış,
artık korkunç hayaller görüyordum. Sınıfta kalacaktım belki de… Öğretmenimiz
trafik kazası geçirmiş ve bir ay okula gelememişti. Kendi kendime söz
veriyordum. Eğer gelirse çok iyi bir not alacaktım. Bunun içinde sanki yazılı
olacakmışım gibi durmadan eski konuları tekrar ediyordum. Belirsizlik içinde
kalmak ne kadar kötüydü, bu zamanlarda sabırlı olmakta. Öğretmenimiz okula geri
döndüğünde ilk işi yazılı yapmak olmuştu. Sonuçta hazırdım ve “
Yıllar geçti. Üniversiteye başlamıştım. Bir gün mahallemiz elektrik idaresine elektrik borcumuzu yatırmak için gitmiştim. Faturayı ödedim ve geriye döndüğümde “ Hikmet leblebici” arkamdaydı.. Göz göze gelmiştik. Onu tanımıştım ama yıllar geçmişti. İçimden “Beni tanıyamaz. Hem bunamıştır!” dedim. Tam onu geçecektim ki, gözlerime öyle dikkatle baktı ki…“Saffet, insan ne kadar büyürse büyüsün ve değişirse değişsin gözler asla değişmiyor. Nasılsın evladım?“ demez mi. Öylesine onure olmuştum ama mahcupta! Kısa bir konuşma yaşadık ve ayrıldık.
Yıllar geçmesine rağmen ismini hala yaşatıyorum beynimde. Böyle ne öğretmenler kaldı nede öğrenciler. Ne zaman düşünsem, üzülüyorum bu tatlı anı aklıma gelse… Sizinde varmı böyle anılarınız? Paylaşır mısınız benimle…
Saffet Kuramaz