Çocukluğum bir tiyatro gösterisinin seyircilerle buluşması gibi kah kahkaha tufanına boğuyor kah hüzünlendiriyor insanı. Benim için çoğunluk anılar hüzündü. Ne zaman büyüyeceğim diye düşünürdüm hep.


 Karne günü gelip çattığında daha üçüncü sınıfta olmama rağmen, ağabeyimin takımını üzerime çekip okula gitmiştim. Bir elimle pantolonumu tutuyorum düşmesin diye. Diğer yandan da yüzümü gizliyorum gelip geçenler dalga geçmesinler diye benimle. Annem işi çıktığı için benimle okula gelmemişti. Ağabeyim de arkadaşlarıyla çoktan çıkmıştı. Ben kendi kendime hayatımda görüp görebileceğim en büyük rezilliği bugün yaşadım diye düşündüm. Okulun önünde insanlar doluşmuş. Bende geç kalmanın verdiği korkuyla hızlı adımlarla ilerleyeyim diye düşünürken, birden cılız bacaklarımın iki katı genişliğinde olan pantolonum kendini yaz tatilinin sersemleştirici rüzgarına bıraktı. O an okulda ne kadar insan varsa hepsi birden bana gülmüştü. Öğretmenler de ciddiyetlerini ne kadar korumaya çalışsa da, ciddiyet bir yerden sonra kayışı kopmuş bayır aşağı giden bir araç gibi kendini salıvermişti. Sonra ablam ile ağabeyim beni eve getirdiler. O gün ve kim bilir ona benzer kaç gün kimseyle konuşamadım. Zamanla unuttum dedim bu kötü anıyı. Ya da yenileri eklendiğinden hangisine üzüleceğimi şaşırdım bilmiyorum...


Büyüdükçe anladım ki, asıl ayıp benim düştüğüm durum değildi. Asıl ayıp ben o duruma düştüğümde diğer insanların başımda akbaba gibi durmalarıydı. Onlar yüzünden rezil olma korkusu hep barındı içimde. Ama artık rahatım.  Yani en azından bir beden büyük kıyafet yerine bir beden büyük acı alıyorum. Ve çocukluğumdaki gibi rezil olma korkusu barındırmıyorum içimde.


Hayatın bana getirecekleri karşısında çocukluğum fragman kalıyor. En çok da buna üzülüyorum. 


Dost yüzlü yılanlar, dişini göstermeyen köpekler yanımda melek maskesine bürünmüşler. Oysa hayatım maskeli balo değil. 


Ben hala mavi önlüklü bir çocuğum. Yanaklarım al al. Terli terli su içiyorum. Yalan söylediğimde kızarıyor yüzüm. Bayram sabahı en güzel kıyafetlerle kapısını çalıyorum adını dahi bilmediğim bir teyzenin evini. Şeker uzatıyor alıyorum. Gülümsüyor ya bana hala umut var diyorum. Uzun eşek oynuyorum. Altta kalanın canı çıksın diyorum. Kayışı saklıyorum. Sıcak soğuk deyip birazdan gelecek olan kayış darbesinin etkisini hissediyorum. Okuldan kaçmamızı istemeyen müdüre inat arka bahçenin duvarından atlayıp okuldan firar ediyorum. Babam kazık kadar adam oldun dese de bilyelerimi saklıyorum. En sevdiğim polis arabamla suçlu kovalıyorum. Gözyaşlarımı dolduruyorum kamyonuma kum niyetine. Sonra, sonra mı uyanıyorum işte. Başlıyor yine o kabus dolu geceler. Monoton hayatlar, somurtkan yüzler...


''Hayat hep boyumuzdan bir beden büyük acı verdi. Seneye de giyelim diye. Oysa biz yerimizde saydığımızdan hep sıfır bedendik!''




( Acılar Hep Bir Beden Büyük. başlıklı yazı Mecaz Adam tarafından 10.05.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu