Seni unutmak için girdiğim
mücadelelerde yitirdim solmuş günlerden arta kalan benliğimi. Üşüyen
yalnızlığıma bir tokat misali yokluğun. Yakıyor benliğimi hasretinin kor alevi.
Ocakta unutulmuş çaydanlık misali kalbim. Her an su kaynatıp, adım adım içindeki sabrı azalan.
Ya da bir kibrit çöpü misali yandıkça külleri dışında bir şeyi kalmayan…
Her gece odamı izleyen bir hayalet
sanki yokluğun. Ne zaman senin dışında bir şey düşünsem yanımda beliriveriyor.
Bir tek anım dahi sensiz geçsin istemiyor. Sahi gülüşüne öldüğüm sen hangi
anında yanımda olmak isterdin. Bitmiş bir mumu daha ne kadar yakabilirsin ki. Daha
kaç bensiz anıyı biriktirebilirsin göz aydınlığında!
Fırtınalı geçen bir geçmişin sonu
güllük gülistanlık olacak desem kim inanır. Kim inanır bir daha bir araya gelebileceğimize.
Aramıza koyduğun uçurumların haddi hesabı yok. Aynı yolu yürürken ayak
parmaklarımızla çizdiğimiz o çizgiler bir bir siliniyor yollardan. Gittiğimiz sinema
salonu artık hiç açılmayacak sanki. Seninle biten kaç güzel şey varsa hepsine
birden üzülüyorum.
Sorgusu bitmeyen bir zanlı gibi
geçmiş. Kim sorgulasa ağzımdan sana dair bir şey duymuyor. İşkencelere maruz
kalıyorum. Soğuk gecelerin ayazında, uykusuzluğun hakim olduğu o bedbaht
saatlerde yokluğun hep başucumda. Ölüm gibi ensemde duruyor.Yaşadığıma şahit
arıyorum. Nefes almak yaşamak mı gerçekten?