Güzel Cansu gençliğe yeni adım atmış, on dört yaşında çok güzel bir kızdı. Uzun boyu ve açık mavi gözleri yaratılmışlığına hayran bırakıyordu. Özel bir kolejde, her maddi imkân sunularak eğitim görüyordu. Hatta yazları yurt dışında eğitim olanaklarından yararlanabiliyordu. Deniz kenarında ve çok sıcak bir şehirde, Mersin’de yaşıyordu. Her ne kadar muhafazakâr bir aileden de gelse, mini etek giyiyor. Düğünlerde manken gibi giymesinde sakınca görülmüyordu.


Terzi Abdullah, yaşı altmışlara dayanmış, oldukça mütevazı bir dükkânda hayatını kazanmaya çalışan istisna sanatkârlardan biriydi. Her elbiseye yatkın bir işçiliği vardı. Gözlüklerinin üstünden bakarken hangi dünyada yaşadığını kestirmek mümkün değildi. Ezan okunduğunda dükkânı kapatır, camiye giderdi. Geldiğinde de açardı. Yatsı namazından sonra dükkâna dönmez sohbetlere katılırdı. Eve gelmesi gecenin geç vakitlerini bulurdu. Bir oğlu ve iki torunu vardı. Torunlarından birisi Cansu’nun arkadaşı idi. Diğeri daha küçüktü. Oğlu başka bir semtte ve çok şaşalı yaşardı.


Zeynep, terzi Abdullah’ın torunu, Cansu’ya “ Dedemi çok severim. Sana dedemden bir elbise yapmasını istedim. Oda kabul etti. Bugün onu ziyaret edeceğiz. Sakın başka plan yapma, olur mu? ” dedi telefonda. Cansu hem şaşırmış ve hem de çok sevinmişti. Zeynep’le okulda tanışmışlar ve çok iyi arkadaş olmuşlardı.


Terzi Abdullah’a vardıklarında, öğle namazından yeni gelmişti. Gözlerinin ucu ile Cansu’ya baktı. Zeynep onu tanıttı ve daha önce konuştuklarını tekrar etti. “Kızım nasıl bir elbise istersin, dünyalık mı, ahirlik mi? ” Cansu, “Anlamadım amca, nedir dünyalık veya ahirlik elbise? ”


“İsterseniz bunu önce araştırın Zeynep’le, olur mu? Araştırmanız bittiğinde bana gelin. Elbise dikmesi kolay…”


Terzinin dükkânından ayrılmışlar fakat kafalarında bir çok soru işareti varmış. Elbiseyi bir örtü gibi düşünmemişlerdi daha önce. Ne yakışırsa sansürsüz alıyorlarmış. Ama şimdi eğer Abdullah amcanın dedikleri doğruysa alıştıkları alışverişleri hiçte kolay olmayacaktı artık.


İnternet’ten araştırmaya karar vermişler. Zeynep’in evine gitmişler. Sorgu motorunda “Örtü” yazdıklarında binlerce yazı görmüşler. Turban kelimesini tanımışlar. Türbanlı kızların üniversite okuyamadığını okumuşlar. Çeşitli eylemsel ve boykot yazıları görmüşler. Konu çok detaylı gelmiş. Yardım almadan içinden çıkılacak gibi değilmiş. Namaz kılanları, ezan sesini, Müslüman sözcüğünü duymuşlar ama bu detayı hiç görememişler. Abdullah Amca’dan kitap istemişler. Böylece Müslüman olmanın ne demek istediğini detaylarıyla öğreneceklermiş. Kitapları almışlar ve okumaya başlamışlar. Her okudukları onları şaşırtmış. Basit gibi gelen bir örtü gibi, camiye ve ezana yazılacak kitaplarda kütüphaneleri dolduracak güzellik ve incelikte görmüşler. Okudukça öğrenecekleri çok şey olduğuna karar vermişler. Fakat hala Abdullah Amca’nın ne demek istediğini anlamamışlar. Soruyu tekrarlamışlar…


“Dünyalık elbise tenini örter, ahirlik elbisede ruhunu…” 

“Ben yine anlamadım efendim.” 

“İnsanı altın oran esasına göre yaratan rabbim, birbirimizi görelim diye teni örtmüş üzerimize. O tenin korunması ve özel olması içinde elbise giymemizi istemiş. Dünyalık yarı açık yada yarı kapalı teni örten giysi, ahirlik ise, rabbimden bize nasihat ihramımızdır. Ruhu ten ile örten Rabbimiz, onun ancak ihram ile örtülmesi gerektiğini aksi halde tenin, kişiye özel olmaktan çıkacağını ve hayânın yok olacağını sonuçlarında geri dönülmez yaralara vesile olacağını söylemekteymiş. Eğer ten emanetinin borcunu ödemek istiyorsan ihramına sahip çıkmalısın.” 

“Ama amca, herkes böyle giyiniyor. Hem dediğiniz gibi herkes bana hayâsızca bakmıyor ki... “ 

“Duvardan ötesini görebilir misin? Hayır! Her bakış bir duvar gibidir. O duvarın ötesindeki fikirler ve düşünceler öyle farklıdır ki… Bunu bilemeyiz! İki kişi arasında üçüncü kişi şeytandır. Şeytan ise her kötülüğü güzel göstermek için akıl oyunları oynar. Eğer abdest ile yıkanmazsa ten ve ihram ile örtülmezse bu tehlike her zaman devam edecektir.” 

“Sizin dediğiniz gibi bir elbise giyersem ailem, arkadaşlarım ve çevrem ne der bana? ” 

“Bu kararı vermek zor biliyorum. İlk önce dinini ve neden yaratıldığını iyice öğrenmelisin. Bunun için dini eğitim almalısın. Eğer öğrendiğin gibi yaşarsan, bu dediklerinin hiç önemi kalmaz. Rabbim bu şekilde giyenleri de hiçbir şeyden yoksun bırakmamış. Örneğin ihramınla yüzebilirsin, koşabilirsin, tenis oynayabilirsin, lunaparkta eğlenebilirsin…” 

“Amca, bu konuyu ailemle konuşmalıyım. Onların desteğine de ihtiyacım var! ” 

“Konuş kızım. Umarım ailen bu arayışına ve duruşuna olumlu bakar…”


Hikâyemize, burada son noktayı koyuyorum. Şimdi düşünün bir ebeveyn olarak. Kızınız yanınıza gelecek ve size bunları soracak. Ben başımı örtmek istiyorum veya namaz kılmak istiyorum diyecek.


Ne cevap verirdiniz?


Saffet Kuramaz

( Cansu başlıklı yazı safdeha tarafından 22.06.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu