B.






Geçmişte bir telefon şirketine ait güzel bir reklam vardı . Selo koşar , direklere tırmanır , paraları toplar . Yanında iki arkadaşıyla oturan tembel arkadaşı aşağıda bağırır :

- Memleketi sen mi kurtaracan be Selo ?
-
- Topladığım paraların vergilerini vereceğim .
-
- Selo !... Saçmalama ! Nereye kadar ? … İlla vereceksen , bana ver !

Adamın elinde bir düzine çimento fabrikası , bir düzine baraj var . Yatlar , katlar ,uçaklar , gazeteler , televizyonlar emrine amade … Karısı , bebek Amerikalı olsun diye dışarıda doğurmuş , kendisi askerlikten kaçmak için Ürdün vatandaşı olmuş . Suudi Arabistan’da bir posta kutusunu adres gösterip askerlikten sıyırmış . Halktan görünüp halkın öz değerlerine karşı çıkmış .Oluk oluk hortumladığı bankasının dişlileri gıcırdayınca feryadı basmış . Yüksek faizle halktan para toplayan bankasının perişan hali , dört sene önce ilgililere rapor edilmesine rağmen hiçbir devlet yetkilisi ne hikmetse (!) dosyaya el atmamış . Hiç kimse soru sorma cesaretini bulamamış .

- Nereye kadar be Cemo ?

Adam maviş gözlerini aça aça , yüzünde en küçük bir sıkılma çizgisi olmadan devlete meydan okumuş . Sanki bankayı boşaltan kendisi değilmiş de Başbakan’mış …

Osmanlı yıkılırken şairin sözü tekrar hatırlanmış :

“ Bir soğan soyulsa yaşarır gözler “
“ Memleket soyulur , bakar öküzler “

28 Şubat 1997 Tarihinden sonra “ Çıktık açık alınla on yılda her savaştan “ şarkısı söylenerek iki düzine banka hortumlandı . Memleketin sosyo ekonomik hayatı alt üst oldu. . Emekli generaller banka kurullarında mamalandı. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en karanlık dönemi böyle geçti.

Bir zamanlar rüşvet aldığı ihbar edilen bir Müdür için gerekli tertibat alınmış . Numaraları kayıtlı paraları elleri titreyerek veren vatandaşın halinden şüphelenen Müdür , adam kapıya doğru dönünce elindeki banknot tomarını arkasındaki duvarda asılı Atatürk çerçevesinin arkasına atıvermiş . Birkaç saniye içinde dışarıdaki Savcı ve polisler içeriye dalmışlar . Müdürün üstünü , çekmeceleri , her yeri aramışlar . Bir şey bulamayınca mahcup ve şaşkın bir şekilde özür dileyip gitmişler .
Vartayı atlatan Müdür , koltuğuna şöyle bir yaslanıp arkasındaki Atatürk resmine dönerek derin bir soluk almış : “ Ey Koca Atatürk , demiş ; sen önce Türkiye’yi kurtardın , şimdi de beni kurtardın . “

Gençken bir müfettiş , fazla kanuni olduğum için bana öğüt vermişti :

“ Doğru ol kavak gibi ; minare gibi değil …”

Biz de kavak gibi olduk .Rüzgar estikçe biraz eğildik . O zaman daha çok sevildik .

Devletin malına yapılan hainlik cezalandırılmalı ama bizde baklava çalan çocuk on yıl yatıyor , devleti soyan serbest geziyor .

Namussuzluk rüzgarı o kadar kuvvetli esiyor ki kavakları üstten eğmekle kalmıyor , kökünden deviriyor . Faiz parasıyla yapılan minareler bile rüzgardan devrilir oldu .
Doğruluk timsali ne minare ne kavak … Kala kala bahçemdeki palmiye ağacı kaldı .
Denizden gelen kuvvetli lodos fırtınası bile onun muhteşem gövdesini sarsamadı .O şiddetli fırtınalara karşı fil kulağı gibi yaprakları hafifçe hışırdardı . Gövdesi sarsılmazdı.

Ah palmiyem ah ; bir tek sen ve ben kaldık bu yolun divanesi …

Seni bir müteahhit kepçesi beni de Azrail (as) halledecek .
( Nereye Kadar Be Selo ? başlıklı yazı A.Müfit KUTLU tarafından 13.12.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu