B.
İNSANLAR
VE HAYVANLAR
Havalar ısınmaya başlayınca uzun kış
gecelerinde kurduğumuz hayallerin gerçekleşeceği günlerin yaklaştığını
hissederdik . Okulların tatil oluşuyla çantaları , bavulları toplar deniz
kenarında zeytin ağaçları arasındaki tek katlı , ahşap çatılı , briketten
yapılmış küçük evimizin yolunu tutardık .
Kırk yıl önce yazlık ev pek bilinmezdi .
Bilinse de bilenlerin sayısı pek azdı . Çevredeki üç beş evin dışında yerleşim
alanları yoktu .Elektrik olmadığı için buz dolabımız da bulunmuyordu. . Kıymamız kasaptan yetecek
kadar alınır ve kavrulurdu . Karpuzumuzu bahçedeki havuza akan buz gibi suyun
altında soğuturduk . Geceleri gemici fenerleriyle aydınlanır, mehtaplı gecelerde
onlara da ihtiyaç duymazdık . Bir benzin istasyonu ve iki katlı küçük bir motel
, Edremit’i Çanakkale’ye bağlayan , trafik yoğunluğu olmayan dar bir asfalt yol ve iki saatte bir geçen
belediye otobüsü dışında bizi 18 km ötedeki
ilçeye bağlayan bir ulaşım aracımız
yoktu . Sessizlik, güneş , kum , deniz, mis gibi bir hava ve
yemyeşil zeytinlikler ve
Kazdağı’na tırmanan çam ormanları …
Elektriği olmayan , suyu doğal olarak yerden
fışkıran, zeytin ağaçlarıyla çevrili
evimizde radyo ve televizyon da yoktu tabii.. Çevre
ot ve böğürtlenlerle kaplıydı . Denizin maviliğinde uzanan bakışlarınız
, gökyüzünün berrak derinliğinde dinlenir ve arkanıza döndüğünüzde tepeler boyunca
fışkıran zeytin ağaçlarından daha yukarılara çam ormanlarıyla kaplı muhteşem Kaz dağlarına dalıp giderdi.
Kırlangıçlar evimizin önündeki oluklu sundurmanın altını pek severler ve
bize aldırış etmeden minicik gagalarıyla getirdikleri çamurlarla oralarda
mükemmel yuvalar yaparlardı . Sonra
yavruları olunca iş bölümü yaparak , kendileri küçük, ağızları büyük,
obur yavrularını , kırlardan bulup
getirdikleri böceklerle , kurtçuklarla bıkmadan
doyururlardı . Bu kadar
ithalattan (!) sonra ihracat (!) başlayınca balkonumuz kirlenir , popolarını
yuva ağzından dışarı çıkaran yavrular , evin titiz hanımına nazire yaparcasına arka arkaya hediyelerini (!) yollarlardı .
Ama eşim, taşın üzerine bir karton serer ve kırlangıçların bu eziyetlerine
gönülden katlanırdı . Onlar bizimle
yaşarlardı ve biz onları kovalamayı hiç düşünmezdik .
Farelerimiz de çevremiz gibi temizdi. Çünkü
çöp ve pislik olmadığı için sadece zeytin yemeğe alışık bu hayvancıklar otların
arasında mutlu yaşarlardı . Bir gece çardağın üzerindeki yapraklardan örülmüş
salıncağından yere pat diye düşen bir fareyi görünce pek şaşırmıştım .
Geceleri gelincik ve kirpiler devriyeye çıkarlar , kaplumbağalarımız
böğürtlenlerin dibinde yumurtlardı .
Güller açmaya başlayınca bülbüllerin konseri
başlardı . Gecenin sessizliğinde en hazin
aşk şarkıları dinlerdik . Serçeler yolun kenarında kum banyosu yapar ,
telefon tellerinde dizilen kırlangıçlar adeta onları seyrederlerdi .
Bunlara ilâveten her yaz mevsiminde oğlak , kuzu , tavşan , tavuk , güvercin ,
kanarya ve muhabbet kuşları da bahçemizin,balkonumuzun mevsimlik
misafirleri olurdu .
Denizde balık boldu . Suyun üstüne
sıçramaları bizi heyecanlandırıp dikkatimizi çekerdi . Balıkçılar küçük
tekneleriyle kıyıda ağlarıyla balık çekerlerdi . Ağlara takılıp boğulan bir
yavru yunus için ne kadar üzülmüştük .
Çocuklarım
bunlarla büyüdü . İstiridye kabukları ve zeytin yapraklarıyla oynayarak
büyüdüler . Deniz kenarında yaralı martıya taş atan , bira içen , oturdukları
yerlere poşet ,sigara paketi,pet şişe bırakıp savuşan, hayâsızca kumların üstünde sevişen gençleri görmeden
büyüyüp, kanat çırparak uçup gittiler .
Yıllar çok çabuk geçti. Şimdi her sonbahar
geldiğinde hüzünlü cıvıltılarla toplanıp
kuzey Afrika’ya göç eden kırlangıçları sadece
bu ayrılık mevsiminde
görebiliyorum . Onlar da bize darıldılar .Kırlangıçlar, balkon ve
saçaklarımızda artık yuva yapmıyorlar .
Yazın nüfusları yüz kat artan sayısız sitelerden geriye kalan
aç kediler de fareleri bitirdi . Gelincik ve kirpiler insanların şerrinden emin
olabilmek için gece yarısından sonra sadece kış mevsiminde korkarak
dolaşıyorlar .
Bülbül sesine yıllardır hasretim . Ne gül
kaldı , ne de dalında ötülecek böğürtlen .. Her taraf ev ve insan, yolumuz altı şeritli otoban oldu .
Elektriğimiz , arabamız , klimamız , televizyonlarımız ,
bilgisayarlarımız , cep telefonlarımız
, buzdolaplarımız oldu ama o dost çevre
ve sevimli hayvanlarımız kayboldu .
Şimdi hayatımızda başka şeyler var . Siteler
, lüks villalar , gösterişli yüzme havuzları … Kapı önlerinde son model
arabalar, yollarda binlerce otomobilin homurtusu … Çöpler ve poşetler …Çevreye ve tabiata saygı duymayan bir sürü
insan …
“ Ha şimdi ne oldi ? “