her gece uykusuz
her sabah mutsuz…
bu deprem ülkesinde, çok katlı binalarda çoğaldı acıları
caddeler, sokaklar üstlerine devrildi
artçı şokları ölçmeye yetersiz kaldı
Richter ölçekleri
bazen parçalanmış bir düğün fotoğrafı
bazen parmaktan çıkan alyanstı lar
kime el uzattılarsa, bir vebalı dan kaçar gibi kaçtılar
bu günah çukuru dünyada suç olsa da intihar
onca suçlunun yanında, bir bebek kadar masumdular
masal kuşları güzel haber getirmedi onlara, ne dünden, ne yarından
onlar ki…
çivi yazısı gibi, yüreklerine yazarlardı aşkı
şiirler kotarırlar ken sevgiliye…
Ferhat ın gürzü ile dağları yıkarlardı.
ayrılık, bir bıçak gibi saplandı yüreklerine
biten bir aşkın ardından, eşiğine geldiler intihar denen o dipsiz kuyunun
kınından çekilen kılıç gibi değil, duvardan sökülen çivi gibi söküldü ler
gövdesinden kırılan ulu ağaçlar misali…
dal budak, boylu boyunca düştüler
şakağa dayanmış bir namlu, işini kusursuzca yaptı
perdesi kapandı bu kanlı oyunun
gazete sayfalarıyla örtüldü acıları
güvercinler gibi kapandı gözleri
geride gözü yaşlı üş beş dost, yarım kalmış birkaç şiir kaldı
bir şair, o günün sayfasına;
“en güzel ölüm kana-kana, kanaya-kanaya yaşamaktır” yazdı.