TiK

O kadar ülke gördüm, bizim yurdumuz gibi yok azizim ama insanları öyle mi?
Üç tarafı denizlerle çevrili ama gemi sanayimiz yok. Balık yok. Avrupa'yı; Asya'ya bağlıyor, köprülerimiz, yollarımız yetersiz.
Ormanları yağma edilmiş, herkes mutluluğu dışarıda arıyor, içerde olanların çoğu; el ele verip malı götürüyolar.
Diyoruz ki ihaleler 'şeffaf' olsun. 'Olmaz' diyorlar kardeşim, olmaz. Ya 'nereden buldun' diyelim öyleyse diyorum; 'olmaz' diyorlar kardeşim 'olmaz'.
Şu ‘dokunulmazlıklara bir dokunalım’ diyorum. Yahu kardeşim buna da 'olmaz' diyorlar.
Kim olursa olsun gidiyormuş gibi yapıp, başka bir kisveye bürünüp tekrar geliyorlar karşımıza. Eskiden herkesin yüzü gülerdi. Herkes birbirine selam verirdi. Şimdi ‘bir dokun bin ah işit.’
Adamın hali vakti yerinde, çok yakından tanırım. Yolda giderken baş parmağı ile orta parmağını oynar gibi şakırdatıyor. Yaptığı şakırdatmanın farkında değil. Bir gün sordum:
“-Yahu arkadaş durup dururken, neden parmağını şakırdatıyorsun“ dedim, Oda:
“ -Yok yav sahi mi? “ dedi. Bende:
“ -Sahi basbayağı, şakırdatıyorsun işte”
" -Yav hanım ve çocuklarda demişti de inanmamıştım ama sonradan neden olduğunu bende çözdüm. Bir yerden alacağımı alamadım mı başlıyorum düşünmeye; bi defa düşünürken ne yaptığımı bilmiyom. Başlıyomuşum sağ elimi şıkırdatmaya. Ben düşündükçe boyuna şıkırdatıyom. Alacaklarımı alamamak yiyip bitiriyor beni. Bir sürü ödeyeceğim borç geliyor aklıma. En sonunda bir çare buluyorum sol elimin baş parmağı ile orta parmağını kuvvetlice bir şaklatıp, hah şimdi senden almasını bilirim diyorum ve bu seferde öbür elimin baş ve orta parmağını şaklatıp, bulduğum çözüme seviniyorum. Yav arkadaş sorunuma kafayı taktığımı biliyom. Çözümüne aklım eriyo. Ya şu parmak şakırdatmayı neden hatırlamıyom. Sen de söylemesen çocuklara inanmayacaktım. Dün arabamın boyasını çizmişler, akşam boyuna düşündüm. Bir türlü bulamadım kim yaptı. Bir isim geldi aklıma, ‘kesinlikle yapan odur’ dedim içimden ama parmak şaklattığımın farkında değilim. Bak senden bunun hesabını sormasını bilirim diyorum. Hadi peşinden bir parmak şaklatıyormuşum. Tabi vatandaşın sorunu çok olup ta her düşündüğünde parmak şaklatırsa adamı keyfinden oynuyor zannederler."
" -Niye yalan söyleyeyim bende öyle zannettim.”
" -Ooo Mustafa bey sabah şeriflerin hayırlı olsun, sevinçli bir haber aldın galiba, keyfin yerinde” dedim. Mustafa bey dalga geçtiğimi zannederek:
“ -Seni alakadar etmez” deyip sinirlendi. Parmaklarını şakırdatarak benden uzaklaştı.
İnsan sarrafı olmuşum bu hususta. Adam sık sık dudağını mı ısırıyor; o muhakkak, utanılacak bir şey yapmıştır. Zaten dudağını ısıranın, yüzü bazen gülüyor gibi olur, bazen de ağlıyor gibi. Gülüyor gibi olur, çünkü: Kendi kendine 'boş ver ne olacaksa olsun' der, utanılacak olanında işin boyutu büyüktür, arsızlar kendisini temize çıkaranlardır.
Sürünenler çaresiz olanlardır onlar çoğu kez mahallenin delisidir. Kendisine gülenlerin neden güldüğünü anlayamazlar. Siz hiç akşama kadar trafik polisi gibi düdük çalarak kırmızı ışıkta zaten duracak arabalara eliyle dur işareti yapıp yayalara eliyle yol açan kişi görmediniz mi? Ya göz kırpan kişiler ya kaş çatanlar.
Adamın babası ölmüştü, soruyorlardı adama:
" -Niye gülüyon " diye. Adam:
“ -Bu bende hastalık” demişti. Psikologlar da böyle kişilik bozukluklarının olabileceğini söylememişler miydi? Çarşıya pazara çıktığınızda çevrenize bir bakının. Bu saydığım mimik hareketlerini yapan insanları sizlerde göreceksiniz.
Geçen gün uzun yıllar görmediğim bir arkadaşıma rastladım.
Çocuklarını okutmuş, iyi bir işi, anlaşabildiği de bir eşi var. Babadan kalma mirası, küçük kardeşi almışta, buna nasıl mal vermemişler. Kimseden para bulamamışta, zamanında yardım ettiği kişiler, şimdi yüzüne bakmıyormuş ta:
“ -Bak Hüssam” dedim. Adı Hüsamettin de biz kısaca Hüsam deriz. Açtım beş parmağımı birer birer kapatarak, çok şükür aç değilsin, açık değilsin, çocuklarını bak ne güzel okuttun. Kızını everdin. Ben her yaptığı işleri sayıp parmağımı kapattıkça o:
“ -Yapma ulan” deyip bana küfür ediyor. Neredeyse dansöz gibi de kıvırıyor. Ben her parmağımı kapattıkça o:
“ -Yapma ulan ananı” diyor.. Anladım Hüssam’a TİK gelmiş. Hareketimi hemen durdurup:
“ -Yav Hüssam n'olmuşşun sen böyle” dedim.
“ -Sorma abi, bana böyle bir huy geldi sonradan” dedi. Ben de:
“ -Mahsus yapıyorsun oolum, ben seni bilmez miyim?” dedim .Yemin billah etti ki :
" -Masuz yapmıyom" diye.
Demek ki şu miras davasından sonra adam cozutmuş. Bir iki defa iflas etmişti, ‘ondan sonra böyle oldu’ dedim herhalde. Hüssam'dan ‘haydi eyvallah’ deyip ayrıldım.
Artık gözüm herkesin gözündeydi. Herkesin ellerinde, ayaklarında ve hatta herkesin yüzündeydi. Toplumda kim hasta, kim değil, bana sorsunlardı. Ne kadar sorunlu bir toplum olmuşuz demek. ‘Bismillah’ deyip adam dükkanını açmış, bakıyorsun bir yürüyüş oluyor. Yürüyüş bittikten sonra o toplumun içinde bulunan ve başka gayeler için gelmiş kişiler; adamın dükkanın camını, çerçevesini kırıp kendi amaçlarına yönelik sloganlar atıp, başka banka, dükkan, otobüs gibi önlerine çıkan her şeyi kırıp ateşe veriyorlar.
Ben sorunlu toplumu gözlerimin önünde canlandırmaya çalışırken, uzakta iki kişinin, hararetli hararetli bir şeyler konuştuklarını gördüm. Ağızlarını açıp kapatmalarından başlarını birbirlerine sallamalarından, birbirlerine pek te hoş bir şey söylemedikleri belli oluyor. Biri durmadan kafayı aşağı yukarı sallıyor, öbürü de soldan sağa sonra da sağdan sola sallıyordu.
Bunları da hasta gözüyle görmeye başladım. Acaba birbirlerine ne diyorlar diye merak ettim. Onların yanlarında bulunan üçüncü kişide hiçbir şeylerine karışmadan arkadaşlarını dinliyordu. Bende yanlarına yaklaştım bu üçüncü kişiye sordum:
” -Hemşerim bunlar ne yapıyor böyle” diye. Kafayı yukarı aşağı indirip, kaldıran için:
“ -Ben sana sorarım diyo” arkadaşına. Sağa sola sallayan içinde:
" -Ne zaman soracaan? Ne zaman soracaan?" diyor . Bunda anlaşılmayacak bir şey yok, ikisi de ahraz bunların” dedi.
Onları da orada bırakıp, bankada bir işim vardı bir bankanın şubesine uğradım.
Banka ana baba günü, kimi telefon kuyruğunda, kimi maaş, kimi elektrik parası, bende girdim bir kuyruğa bekliyorum. Bekleme salonundaki koltukta oturan bir adam baş parmakları hariç dört parmağını, tarağın dişleri gibi birbirine kenetlemiş, yalnız baş parmaklarını birbirinin etrafında bir ileri bir geri çevirip duruyor. Sorsan niye böyle yapıyorsun diye, yaptığını kabul etmez. Çünkü yaptığının farkında değil. Ondan gözümü ayırdım.
Vezne kuyruğundaki bir başkası takıldı gözüme. Oda elini çenesinin yan tarafına koyup, çenesini eliyle kuvvetlice sol tarafa doğru itiyor, çenesinden kütür kütür sesler geliyor belli ki çok rahatlıyor. Sonrada diğer elini çenesinin diğer tarafına koyup hızla bir itekliyor, çenesinin o tarafından da kütür kütür sesler geliyor, sonrada iki elini belinin arka tarafına koyup; belini elleriyle öne doğru bir kaktırıyor çıtır çıtır belini de kütürdettikten sonra, arkasındanda bir 'oh' çekiyor ama hilafsız bu hareketlerini her üç, beş dakikada böyle tekrarlayıp duruyor. Hadi bir defa yapsa ihtiyacı varda ondan yaptı diyeceğim.
Benim gözlerim sağda, solda başka tik li adam ararken, omzuma bir el kondu. Baktım bizim Can:
” -Yahu arkadaş Ne yapıyorsun öyle? Her gidenin arkasından koşuyorsun, tanımadığın insanların yüzüne bakıp, sonrada birisini arayıp ta bulamayan insanlar gibi kaşlarını kaldırıp, ellerini açıyorsun. Hadi bir iki sefer yapsan neyse diyeceğim. Sonrada bankaya girdin. Bende girdim senin peşinden bankaya ‘bakalım ne yapacaksın’ diye. Burada da kuyrukta eğilip başkalarının yüzlerine bakıyorsun. Sonra iki ellerini açıp kaldırıyorsun dua okuyanlar gibi. Sen hastasın arkadaş! Seni bir doktora götürelim” demez mi. Bende haksız tahakkuk ettirilen bir elektrik parasının makbuzunu bulamadığımdan ikinci defa ödemek için; kuyrukta sıradayken bunalmışım, nasıl bir bağırmışım ki Can Beye. Adamcağız:
” -Sakin ol arkadaş! Sakin ol!” deyip beni yumuşattı. Bende ona:
” -Esas sen hastasın, önce sen bi kendine bak ta ondan sonra bana hastasın de” dedim.
“ -Ne varmış bende “dedi, Can.
“ -Ne olacak, sol yanağın, sol gözünün üstüne doğru bir inip bir çıkıyor” deyince, Can içinden arkadaşına çaktırmadan kendini bir kontrol etti.
Sahiden arkadaşının bağırmasından sinirlenmiş bir vaziyette yanağının titrediğini hissetti. 'Kim bilir yanağım kaşıma doğru inip çıkıyordur şu anda bir ayna olsa da kendi durumuma baksam' diye geçirdi içinden.
Can’ın yanağındaki seyrime epey bir devam etti. Sanki birisine göz kırpıyor gibiydi. Can Bey bana
" -Kusura bakma üzdüm seni” deyip yanımdan ayrılırken. Ben kuyrukta içimden başkalarının yüzlerine eğilip baktığımın farkına varmadan, kendi kendime konuşuyordum:
“ -Toplumda herkes stresli ‘Allah'ım aklıma mukayyit olayım bari’ deyip vezneye paramı ödedim.
Başkalarının yüzlerine baktığımın farkında olmadan sessizce oradan uzaklaştım.


Ahmet Canbaba
( Tik başlıklı yazı AhmetCanbaba tarafından 16.12.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu