· Gece evimizde yatınca sabaha kalkabileceğimiz belli değil,
· Evden işe veya çarşıya çıktığımızda eve geri dönüp dönemeyeceğimizi kestiremiyoruz,
· Çocuklarımız dışarı çıktığında başlarına ne geleceğini tahmin edemiyoruz,
· Kendimizden emin olamadığımız gibi, arkadaşlarımızdan da, sahip olduğumuz değer ve eşyadan da emin değiliz,
· Teyakkuzda olmamız gereken güvenlik, trafik, doğal afet vb. o kadar çok şey var ki, bazen dalgınlığa düşmek, rehavete kapılmak ve umutsuzluğa bürünmek elimizde olmayabiliyor…
Oysa hepimiz topraktanız, sahip olduğumuzu sandığımız her şey fani ve tamamen emanettir; öyleyse kavgalar ne diye, neyi paylaşamıyoruz ve neden herkes kendi hakkına razı değil?..
Birbirimizin farklılıklarına ve sahip olduklarına anlayış gösterip hoşgörülü davranabilsek hiçbir sorun olmayacaktır belki de…
Ama durum hiç de öyle olmuyor; birileri daha fazlasını istiyor veya tamamını istiyor…
Bunu isterken normal yollardan yapmıyor bunu; şiddete başvurarak, tehdit ederek ve sindirmeye çalışarak bunu yapmaya çalışıyor…
Peki sürekli korku içerisinde yaşamanın adına hayat denilir mi?..
İnsanın havsalasını zorlayan akla ziyan o kadar terör ve şiddet olayı meydana geliyor ki, takip etmekte zorlanıyoruz…
Sahi terörle beslenenler, acaba hedeflerine ulaşabileceklerini mi zannediyorlar?..
Dünya tarihinde kim, zulümle abâd olmuş da ahiri berbat olmamış?..
Akıllı bir varlık olarak mahlûkatın en şereflisi olan insanların bizatihi kendi elleriyle dünyayı kirletip yaşanmaz hale getirdikleri ortadadır…
İnsanın insana yaptığını, ne şeytanlar, ne cinler ve ne de hayvanlar yapmıştır…
Gerçi normal şartlarda da nerede ve ne zaman, neyle karşılaşacağımızı bilemiyoruz amma, geldiğimiz nokta itibariyle yarına dair umutlarımız ciddi anlamda zedelenmiştir…
Öyle ki, her şeyden önce güven olayı tamamen bitmiş gibidir. Güven de olmayınca hiçbir şeyin varlığından bahsedemiyoruz…
Aile efradından tutun da, iş arkadaşlarından, sosyal hayattaki muhatap olduğumuz her bir kişiye şek ve şüpheyle bakmaya başladık:
· Kim sağlam, kim çürük?
· Kim paralelci, kim meridyenci?
· Kim emin, kim sahtekâr?
· Kim mümin, kim münafık?
· Kim vatansever, kim hâin?
· Kim dost, kim düşman?
· Kim müttefik, kim muhalif?
· Kim samimi, kim cıvık?
· Ne doğru, ne yanlış?
· Ne orijinal, ne sahte?
· Hangisi barış, hangisi savaş?
· Neresi güvenli, neresi güvensiz?
· Kimi sevelim, kime kızalım?
· Neyi yapalım, neden sakınalım?
Bu sorular böyle uzar gider…
Hani gerçek manada ben ölüme hazırım, Allah’a verecek hesabım tamam diyebilsek; her şey bizim içindir der kendimizi salardık…
Anlaşılan o ki, hiç kimse normal eceliyle ölmeyecek, illa ki adeta bir fanteziyle sürpriz bir şekilde ömrünü tamamlayacakmış gibi…
Korkunç bir düşünce trafiği içerisinde bir an önce gerçek dünyaya gitmek için bir yarış arenasında çırpınıyor insan/lık…
Bütün duamız Rabbimize meşru bir şekilde ruhumuzu teslim etmektir vesselam…