Tezgâhımda
acılarım var.
"İsot bunlar isot!" diye haykırasım
var.
"Urfalıyam ezelden..." diye
de türkü çığırasım var ama sesim güzel değil.
Dertlerim
var taptaze...
Kalbime yeni
girdi, hiç çekilmemiş hem de.
Bedava!
Alan yok,
bakan çok.
Şifa olan
yok, dert olan çok.
Ben böyle
tezgahın.... Zabıtası olurum, yıkarım,
kırarım!
Baksana şu
dağ izine! Kızgın bir bakışın ve ani terk edişinle oluştu. Yüreğim yanık
yanık... Kokusunu duysana! Seni kınamıyorum bunu yaptığın için, suçlamıyorum. Sakın
beni yanlış anlama! İstersen anla! Yeter ki anla! Yoksa başka nasıl iz bırakırız
bu yalan dünyada değil mi? Bizler aşkın müdavimleriyiz bu hayat kahvesinde. Elbette
sermayemiz hüzün olacak, çektiğimiz elbet dert olacak. Öyle pamuktan aşklara,
mıymıylı sevdalara istekli değiliz. El bebek gül bebek sevmelere gelmez
yüreğimiz, hoyrattır Anadolu gibi; sert rüzgarlar görmüştür, yalçın kayalılara
tırmanmıştır ve ayaz yemiştir. Dibine kadar yalnızlığı boylamıştır. Kolay değil
öyle sakin durmak ve öyle huşu içinde aşkı yaşamak şık değildir bize.
Yüreğim
ağrıyor seni görmeyince!
Of Allah'ım
of!
Onsuz içim
ne kadar da kof!
Nasıl bir
derttir bu? Bir insan başka bir insanın yüreğini nasıl ağırtabilir, nasıl
ağlatabilir? Şimdi kalkıp yürek nakli mi olalım seni unutmak için! Allah için
git işine ya! Unutmak da nereden çıktı? Hem kolay mı seni unutmak! Bak
başkasını demiyorum "seni"
diyorum. Göğe asılmış bir yıldızsın sen her baktığımda orada duran... Kokladığım
en güzel çiçeksin dünya bahçesinde; değil kopartmaya, koklamaya dahi kıyamadığım.
Ben nasıl kalkıp seni unuturum bile isteye, akıl işi değil.
"Gel de dinsin bu ağrı!" diyesim
var ama serde erkeklik var.
Sen gelme bu
ağrı da devam etsin.
Çünkü canım
ağrıyınca varlığına ne kadar muhtaç olduğumu hatırlıyor ve seni nasıl
sevdiğimin bir kez daha farkına varıyorum. Yokluğunda bile ders çıkartıyorum
gördüğün gibi. Tuhaf karşılayabilirsin bunları, anlamazlıktan gelebilirsin,
cevap vermek zorunda da değilsin.
Ama ağrı sahiden
var. Dur göstereyim tam nerede olduğunu!
Sol
yanımda... Olduğun yerde yani.
Kaburgalarımın
arkasında, yüreğimin tam da ortasında...
Bırak
kanasın. Kırılsın kaburgalarım bir ok gibi saplansın kalbime. Bülbül öyle
yapmadı mı aşkı için, gecenin yarısında başlayıp günün ağardığı saate kadar
terennüm etmedi mi aşkını? Gül açmadı inadına, kapandıkça kapandı karanlık
arttıkça içine. Bir tomurcuk gibi asılı kaldı dalda ve bülbülün feryadına sağır
kesildi. Ağaran vakte kadar aşkını şakıyan bülbül güçten düşerek ve bir yaprak
gibi salınarak kendisini atmadı mı gülün dikenlerinin üstüne? Ve kanı akmadı mı
gülün ak tenine, al al olmadı mı gülün yaprakları.
Senin
yokluğun da benim kalbime batan dikendir.
Yaşamak bir
başka güzelken seninle, sensiz yaşamak bir başka rezildir.
Yüreğim
ağrıyor, ey bütün dertlerimin üstündeki dert.
Gel de
derdime dert kat!
Aklımı oynat,
yüreğimi sök.
İçindeki her
türlü nefreti dök.
En çok da
sen bende olmadığında ağrıyor kalbim.
Nasıl bir
ağrı, rabbim düşmanıma vermesin; dayanılacak gibi değil. Tırnağınızın çekilmesi
yahut dişinizin sökülmesi gibi değil, başka bir şey gibi. Her zerreniz
hissedercesine sancıyı, inim inim inlercesine, kahrınızı döke döke...
Gül güneşsiz
olmaz, papatya acısız ve elbette ki ben de sensiz olamam. Alayına isyan değil
de nedir şimdi bu kurduğum cümle? Bir şekilde ihtiyacımız var birbirimize. Bunu
bir sen bilirsin bir de ben bilirim. Başkasına lüzum var mı? Yok.
Sen kuruyan
bir dudaksan ben de o dudağa hasret buz gibi bir içimlik suyum.
Sen güzele aşina
bir gözsen ben de o göze girmesi gerekenim.
Sen insanlığı
kucaklayan bir kalp isen ben de o kalpteki süveydayım.
Gördüğün
gibi sen neysen ben bin beteriyim.
Şairin
dediği gibi: "Beni bırak göğe bakalım"
Gökteki en parlak
yıldızsan ben de uzayım.
Bir
damlaysan ben de okyanusum. Bitmez bu söylem.
Tezgâhımda
acılarım var.
Kalp tentenemde
aşk acısı işlenir. Uzun ve sivri iğnelerle kalp içre adlarımızın baş harfleri
yazılır. İşte bu yüzden sevmek güzel, beklemeden seni, tutmadan, sıkmadan,
bıkmadan... Yıldız gibi ağmadan, çığ gibi kopmadan, yağmur gibi boşalmadan...
Bırak beni,
ağrısın yüreğim geceler boyu hem de. Sen yoksan kırılsın paramparça olsun. Bak
nasıl da acıya müştakım, nasıl da layıkım. Aklım dağılsın bir meyhane sofrası
gibi. Bak nasıl da acıya meyilliyim, nasıl da acıya meydan okuyorum. Ellerim
dolansın ellerine, kollarım kollarına...Bak nasıl da muhtacım sana, bu yüzden acı'msın.
Bırak ömrün
ömrüme kördüğüm olsun.
Yaşanacak
günlerimize değsin.