Gizemlerle dopdolu
Eyüp Semti;
Sabahın ezan
sesinde,
Yıkar
Bütün nurlu
yüzleri.
Yaşam
Beni, benden alır.
Diker
Eyüp Sultan’ın
Kabri’ne
Nöbetçi.
Topkapı
Surlarında;
Fetih tapusudur,
Ulu batlı Hasan’ın
diktiği
Sancak.
Yer, gök
Gelmiş, geçmiş.
Ellerinden
Bir şeyler
gelmiyor.
Selam dururlar
Ancak.
Sarayburnu’nda;
Fi tarihli bir
Efsaneyi anlatır,
Boğaz’ın serin
suları.
Haliç’in girişine
çekilen zincir,
Ayasofya’nın
iflası.
Ne kadar yıkansa
Kurumaz,
Bizans’ın
Kirli çamaşırları.
Sonuna kadar
Aç kapılarını
Topkapı Sarayı;
Yavuz Sultan
Selim,
Mısır Zaferi’nden
dönüyor.
Boşuna mı
dövünüyor
Mehter Marşları.
Küf kokan
galerilerinde
Tarihin ak-pak yüzleri
Derin uykularında
uyuyor.
Çocuksu
heveslerimizle
Ciğerlerimize
dolsun,
O eşsiz vapurdumanları.
Sirkeci-Eminönü’nde,
Damak tadı yenilen
Ekmek arası balık.
Soğan kokan
ellerimiz.
Ya seyyar satıcı
sesleri;
O sırlara
Bir daha mazhar
olamadık.
Karaköy’deki kalabalık;
Köprünün altı da
Üstü de bir.
Yabancılaştırdın
bizleri.
At arabaları kovan
Metro Tramvayı;
Kimler dinliyor,
Bu keşmekeş
senfonisini.
Sosyete züppeliği
ile,
Yukarıdan seyre
bakıyor
Galata Kulesi.
Dolmabahçe
Stadı’na,
Küçüğüm diye
alınmadığım gündü.
Metin Oktay’ın
ağları delen golü;
Dillerden düşmedi
bir türlü.
Dokunmayın, ne
olur
Çocukluğumdur;
Popomda donum
Türlü heveslerle,
Dolmabahçe Tahta
İskelesi’nden
Denize
girmekte… (20 Kasım 2010 -8.şiir kitabımdan)