O yaz yaşadığım başka bir ilginç olayı da nakletmeden geçemeyeceğim. Ondan sonrada artık hayatımın
en acı günlerini yaşadığım seksenli yıllara döneceğim.
İkinci Kıbrıs Barış Harekatından sonra hayatımız normale dönmüştü. Ancak okulların açılmasına az bir
zaman kala, İzmit'deki evimizde hiç tanımadığımız ve beklemediğimiz konuklarımız oldu.
Ürdün'den Türkiye'ye İzmir Ege Üniversitesini kazanıp okumak üzere gelen bir genç. Aynı zamanda
babamın akrabası. Bir gün okul çıkışında İzmirli kız arkadaşı Nalan hanımla buluşmak üzere bir
pastahanede oturur. Yanındaki masada üzerinde resmi kıyafet bulunan bir adam gazete okumaktadır.
İsmi Ali İmam olan genç bir süre uzaktan gazeteyi okumaya çalışır, adam gazeteyi okumayı bırakınca
bozuk bir Türkçe ile gazetenize bakabilir miyim diye sorar.
Adam tabi der gazeteyi uzatır, ama sormadanda edemez.
-Yabancısınız galiba
-Yok, aslında pek yabancı sayılmam, zamanında büyüklerimiz Ürdün'e yerleşmişler.
-Türksün yani
-Galiba, ya da Kürt belki...
-Ne fark eder ki?
-Bilmem, tam olarak ben de bilmiyorum.
-Ama bildiğim bir şey var, Türkiye'de akrabalarımız varmış.
Sizin resmi kıyafetiniz var, ne iş yapıyorsunuz.
-Gümrük memuruyum, gel bakalım şöyle yanıma otur.
Ali İmam bunu duyunca hem şaşırır hem de sevinçle gözleri parlar. Hemen adamın masasındaki boş
sandalyeye oturur.
-Gümrük memuru öyle mi? Benim Türkiye'de ki bir akrabamda, Gümrük memuruymuş, belki de
tanırsınız, ama bir sürü Gümrük memuru vardır değil mi? Nereden tanıyacaksınız ki?
-Kim
-Bende bir fotoğrafı var, yıllarca önce dedeme göndermiş, üzerinde resmi kıyafeti ile. Yanında eşi
ve kucağında bir bebek var. Resmin arkasına ben Gümrük memuru oldum dayı diye yazmış. Türkiye'ye
gelirken babam verdi bana ve bu akrabamızı bulabilirsen bul dedi...
-Adını biliyor musun?
-Ahmet adı Ahmet, soyadı da Ünalan
-Ünalan, Ünalan hiç yabancı gelmiyor bu isim, bakayım fotoğrafa.
Tamam bildim ya, bu bizim Ahmet, Mardin Nusaybin'de birlikte çalışmıştık, ey gidi gençliği bu resim.
-Gerçekten mi? Tanıyorsunuz demek. Peki şimdi nerede olduğunu biliyor musunuz?
-Yanlış hatırlamıyorsam İzmit İpraş (Tüpraş) Rafinerisi Gümrüğündeydi en son, halen orada mı
bilmiyorum.
Ali imam bu ilginç tesadüfe çok sevinir. Az sonra arkadaşı Nalan hanım gelince, Adama teşekkür eder
ve masasına geçer.
Durumu hemen Nalan hanımada anlatır. Nalan hanım " O ağabeye bir mektup yaz sor bakalım aradığın
kişi mi?" deyince Ali İmam babama bir mektup yazar. Mektubunda kendisini tanıtır, eğer aradığım
kişiysen cevap yazarsan memnun olurum. Yok değilseniz kusuruma bakmayın der.
Rahmetli babam mektubu aldığı gün olayı bize anlatınca Ürdün'de bir akrabamız olduğuna çok
şaşırmıştım.
Ertesi yıl Ali İmam okulunu bitirmiş ve bir bankada çalışan Nalan hanımla evlenmiş. Bu arada
babamla mektuplaşmaya da devam etmiş. İşte o yaz evimize gelen beklenmedik misafirler Ali ağabey,
Nalan abla ve Ali ağabeyin hiç Türkçe bilmeyen kardeşi Hasan ağabeydi.
Otuz sekizinci bölümün sonu
Mehmet Fikret ünalan
(
Bin Dokuz Yüz Seksene Doğru (Otuz Sekizinci Bölüm) başlıklı yazı
MehmetFikret tarafından
29.12.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.