Heyecanla ve korkulu gözlerle kapıyı açtığımızda karşımızda bir astsubay, bir çavuş ve bir kaç
asker duruyordu.
Astsubay askerlere evi arama talimatı verirken kendisi de kimliklerimizi istedi. Evde dört arkadaştık.
Hepimiz kimliklerimizi çıkardık.
-Necisiniz siz
Anlam veremediğimiz bu soru karşısında bir an hepimiz sustuk.
Konuşsanıza oğlum diliniz mi tutuldu deyince, ben atıldım.
-Öğrenciyiz, öğrenciyiz efendim.
-Onu biliyorum oğlum, sağcı mı, solcu musunuz?
-Şey, biz pek bir şeye karışmayız
-Pek derken...
-Yani karışmayız demek istedim.
-Korkmayın oğlum, yiyecek değilim sizi, ben görevimi yapıyorum.
-Biliyorum efendim korkmuyoruz, askerden korkmayız biz, benim dedem de Astsubaydı
-Bana ne senin dedenden yavrum, iltimas mı bekliyorsun?
-Yok efendim öylesine söyledim.
-Bir de efendim, efendim deyip durma, komutanım de bana...
-Tamam komutanım
-Hah şöyle, nerelisin sen?
-Aslen Urfalıyım, doğma büyüme İzmitliyim ama.
-Peki sizler nerelisiniz?
Herkes teker teker kısa künyesini yaptı.
Bu arada askerler evi hallaç pamuğu gibi ettiler, az sonra bir çavuş geldi ve komutanım ev temiz
ancak banyo sobasında yanmış kitap kalıntıları var.
-Kitap mı yaktınız oğlum?
-Yok komutanım, odunumuz yok da, gazete falan koyup yakıyoruz banyo sobasını.
-Yemedim ya neyse, yapacak bir şey yok.
Sonra çavuşa döndü. Üstlerini, üstlerini aramadık bunların. Bir de üst kontrolü yapın bakalım.
Bizi teker teker boş bir odaya alıp anadan üryan soyup öyle aradılar. Ben askere nereli olduğunu
sorayım dedim, sus işareti yaptı, sonra yavaşça konuşmamız yasak dedi.
Üzerimizde de bir şey çıkmayınca astsubay bir kaç soru daha sordu ve biraz da nasihat edip askerleri
toplayıp gitti.
Onlar gittikten sonra evde bir sessizlik oldu. Sonra sevinçle bir birimize sarıldık. Üzerimizden
büyük bir yük kalkmıştı. Artık hiç birimizi uyku tutmazdı. İzmitli yavaş yavaş bağlamasını çalmaya
başladı. Tokatlı küçük piknik tüpümüzün üzerine çaydanlığı koyarken ben de yiyecek bir şeyler
hazırlamaya başladım.
İzmitlinin ikinci türküsüne hep birlikte iştirak ettik. Türkünün sözleri Aşık Mahzuni ŞERİF'e
aitti.
"İnce ince bir kar yağar
Fakirlerin üstüne
Neden felek inanmıyor
Fukaranın sözüne
Öldük öldük biz açlıktan
Yapma ağam n'olur n'olur
Adam mı ölür okul olunca
Yol yapılınca çeşme olunca
Kendin bulunca n'olur n'olur
Sen anadan ben babamdan
Aga doğmadık dostum
Gel beraber yasayalım
Sanma ki sana küstüm
Yandık yandık öldük öldük
Biz açlıktan
Yapma beyim n'olur n'olur n'olur
Adam mı ölür yol yapılınca
Okul olunca çeşme yapınca
Doktor gelince mühendis gelince
N'olur n'olur n'olur
İstanbul'un benzemiyor neden o Urfa'lara
Bir de sizler gelin bakın şu çamurlu yollara
Acıdır ki bu yüzyılda düştük biz ne hallara
İşte durum işte yorum kızma beyim n'olur
Öldük öldük biz açlıktan
Yapma agam n'olur
Adam mı ölür asfalt olunca
Yol düzelince
Sağlık gelince
Okul olunca
İnsan gülünce
Dost sevinince
N'olur n'olur n'olur
Mahzuni'yim duyun artık şu haykıran sesimi
Okuyun tarihi görün insanlığın hasını
Birgün siz de görürsünüz dünyanın gidişini
İşte yaşam işte insan işte doğa gör bunu n'olur
Bizler gördük yapma agam n'olur
Adam mı ölür insan sevince
Karın doyunca
Sağlık olunca
Paylaşılınca
Doktor gelince
Yol yapılınca
N'olur n'olur n'olur..."
Çayımız demlenince birlikte biraz da bir şeyler atıştırdık. Başımıza bir iş gelmemesinin de huzuru
ile hepimize tatlı bir uyku bastırdı. Tekrar yataklarımıza dönerek saatlerce uyuduk.
Kırk beşinci bölümün sonu
Mehmet Fikret ÜNALAN