Kızdığım zamanlarda mı yoksa sakin
olduğum zamanlarda mı daha iyi yazıyorum henüz ayırdına varamadım. Şimdi de
kızdığım bir zaman. Ders yapmayan ya da yapmakta zorlanan diyelim, kızıma
kızdım ve asaplarımı relaks durumuna getirmek için, aldım kalemi elime
yazıyorum. Ne yapalım biz de böyle rahatlıyoruz işte...
Ne yazılabilir böyle durumlarda, herkes
her şeyi biliyor, hani demiş ya eski yunan filozoflarından biri''Hiç bir şeyi
bilmediğimi bildiğim için diğer insanlardan daha akıllıyım''diye. Biz de mi bu
yaşlarda her şeyi biliyorduk da sonradan mı unuttuk? Şimdilerde ne
unuttuğumuzu da unuttuk...
Baktım oğlumun çalışma masasında öyle
duruyor beş litrelik su bidonu, tepesi delinmiş ve içine bir kamış sokulmuş
oğlumcum tarafından. Sinirlendim ya bir kere hızlı hızlı yazıyorum, bu sefer de
elim yoruluyor. Raflara dizilmiş kitaplar, üstte Ana Britannica, yirmi yıl
öncesinde gazetelerin verdiği kırmızı renkli Temel Britannica, altında
sayılarını bir türlü tamamlayamadığım İslam Ansiklopedisi...Aslına bakarsanız
şimdilerde hiç birine ihtiyaç kalmadı, İnternet çıkınca. Yaşasın diyorum kendi
kendime, yaşasın ağaçlar kağıt olmaktan yavaş yavaş kurtuluyor, en azından ağaç
kesimi azalacak. Geçenlerde basından takip ettiğim kadarı ile Çinliler'de Fil
pisliğinden kağıt üretmişler. Demek ki daha değişik alternatiflerde istenirse
zamanla bulunabilir. Hadi hayırlısı...
Kış günü oda da beni rahatsız eden
karasinek de yok sivrisinek de. Ne kadar şanssızım. Halbuki Walt Disney ne
kadar şanslıydı, o kaldığı oda da bir fındık faresinden, dünya çapında ünlü bir
çizgi filim karakteri Miki Maus'u yaratmıştı. Sinek görsem ne görmesem ne, biz
de resim kabiliyeti yok ki zaten, ancak hikayesini yazarız sineklerin
resmetmeden...
Oğlanın çöp kutusu kağıtlarla dolmuş,
vay kerata, boşaltsana arada çöp kutusunu. Üniversiteli oldu bu sene ama,
düzeni tertibi de öğrenmesi lazım keratanın. Yaş otuz beş yolun yarısı demiş ya
şair, biz elliyi geçtik dostum, ne yarı ne de bir şey kaldı...Saçlarda yoksa da
beyazlar fazla, sakallara biraz düşmüş gibi görünüyor. Her gün tıraş olmasam
onlar da belli olacak. Şükür ki otobüs de, metro da çocuklar''Buyur amca
otur''demiyorlar daha. Hele bir desinler de göreyim, alırım boylarının ölçüsünü
hemen, cevap da hazır cebimde''Amca senin babandır''. Bakir espriler bulmam
lazım, yeni hikayeler yazmalı henüz namluya sürülmemiş. Televizyonlarda
seyredilecek fazla bir şey olmadığı için, biz de mecburen yazıyoruz, biraz da
can sıkıntısı, biraz rahatlama içgüdüsü. Yarına bir sürü ödeme var, dert üstüne
dert. Ödemiş'de oturuyor olsaydık hiç bunlara gerek yoktu, biraz saçma bir
espri olsa da beni seviyorsunuz değil mi? Birçoğunuz ile yüreğimiz,
fikirlerimiz örtüşüyor, paylaşımlarımız var mesajlaşıyoruz...
Her nesil bir önceki nesli santim
santim, metre metre geride bırakıyor. Ben babamı geçerim, çocuklarım beni...
Bizim gençliğimizde ne bilgisayar vardı, ne cep telefonu, ne de arabalarda ABS
fren sistemi ya da AİRBAG. Biz kahvelerde bilardo oynar, paraları bayılırdık. Benim
çocuklarım bilardoyu da, tavlayı da, satrancı da İnternet de oynuyor. Dahası
altmışaltı, okey; hem de hiç tanımadığı adamlarla...
Bizim torunlarda ileride şöyle konuşacak
herhalde''Ya Berke sen geçen gün ellialtı salisede bağlanmışsın İnternet'e, ne kadar
yavaş, benimkisine otuzbeş salisede bağlanılıyor'' ya da şöyle''Okula geçerken
helikopterin İle beni de alsana, benimki tamircide de arızası vardı''...
Hani Şair demiş ya...
''Anlamak yok çocuğum, anlar gibi olmak
var
Akıl için son tavır saçlarını yolmak
var...''
N.Fazıl Kısakürek
Biz de hem hayatı, hem çevremizi, hem
insanları anlamaya, bildiklerimizi de kendi çapımızda aktarmaya çalışıyoruz.
Bilmediklerimizin bildiklerimizden kat kat fazla olduğunu da biliyoruz. Ne
güzel ömrünün sonuna kadar bir şeyler öğrenmek, hayat okulunda öğrenci olmak...