Gök ehli dedikleri de anlamını değişecekti. İttifaka katılan, ittifakı antla milletleşen totem yapıların yukarı yerli olmalarını belirten gök ehli sözcüğü; köleci sistem içinde efendiye bağlı kölelerden oluşan köleci imanla milletleşen sınıflı yapının nazarında gök ehli kavramı da yamulup değişmişti.

 

Millet; İbrahim gibi mülkü olan, irade ve otorite egemenliğini taşıyan efendilere köle ve hizmet edenlerden oluşan, anda bağlı iman edenler; İbrahim’i milletti. Millet kavramı dahi anlam değişmişti. Millet efendiye bağlılığın oluştuğu iman ve kültür gelenekçiliği olmuştu.   

 

Köleci sistem içine doğmakla köleci sistem işleyişini olağan şekilde kanıksamış biatçe aitlikler; köleci sistemi baştan beri zaten hep böyleydi demenin saltça olur algılaması içindeydiler.  Şimdi ittifakı döneme göre ittifaka katılım yapmak için gök topraklardan gelişin, tarifi olan gök sözcüğünün köleci aitliğe göre ne anlamı olabilirdi?

 

Ön ittifaka göre gelişmiş ve farklı kulvar içinde olan köleci sistemin içinde gök gibi gök yerli, gök ehli olmanın da hiçbir karşılığı yoktu. Ama köleci sistem de kendi mana anlamasını oluşturuyordu. İşte köleci sisteme göre olan yeni mana anlaması; gök ehli olmayla gök yerli olmanın içini de dolduracaktı.

 

Kimi ön ittifaklar içinde uyumsuzluk gösteren gök ehli totem gruplar; bozguncu, hileci, ittifak ahdine uymamakla ittifakla uyumsuz oluşun hafıza uzantısı olmakla ifade edilen bir gök ehli kavramları vardı. İşte İttifak katılımcısı grup olan bu ifsat edici gök ehli gruplar, anlamca köleci sistem içinde başka türlü yansıyacaktılar.

 

Ön ittifakın uyumsuz grup yapıları köleci sistemde irade sahibi efendiyle yapılan ahde uymayanlar olmakla, gök ehli iblis ve şeytanlar olacaktılar. Efendinin zulmüne karşı direnç koyan köleler da bu şeytanların vesvesesine ve iğfaline uğrayan yoldan çıkmış sapıklar olacaktılar!

 

Aşağı yer, Basra körfezi (Denizi) olmakla tuzlu su bölgesiydi. Yukarı yer Mezopotamya da; Anadolu’ya doğru yukarı uzanmakla tatlı su olan Fırat ve Dicle nehirleri dolaylarıydı. Bu dönem eski mitlerde şöyle söyleyişle; ‘daha birleşmemişti tuzlu suyla, tatlı su’ belirtiliyordu. Oysa iki ırmağın tatlı suyu, Basra’nın tuzlu suyu ile belki de on binlerce yıldır birbirine kavuşuyordular.

 

Bu anlatım boş boşuna durup dururken böyle söylenmiyordu. Tuzlu su ve tatlı su ile bir şeyler seremonine edilip tarihte ilk kez olan bir gerçeklik ten söz ediliyordu. Birbirine kavuşan Tuzlu suda kasıt, aşağı yerli totem gruplar olmakla genelde tarımcı totem gruplardı. Tatlı su da yukarı yerli totem gruplar olmakla genelde çoban olan totem gruplardı.

 

Bu iki coğrafi alan içinde oturan totem gruplar Fırat ve Dicle’nin Şattül Arap denen yerde Basra deniziyle birleşmesinden esinle yer özelliğiyle totem gruplar tarif edilip eşletme yapılıyordu. Totem gruplar ürettikleri totem ürünlerini gruplar kendi aralarında takas ettiler.

 

Bu takas nedeniyle gruplar birbiriyle temas etmeğe başladılar. Bu temaslar ilk süreçler olmakla bir milat oluşu anlatmaktadırlar.  İşte iki totem grubun tarihteki ilk kez temas eden girişmeleri böylesi bir dille  “daha kavuşmamıştı tatlı suyla tuzlu su” diye söylendi.

 

Temas eden yapılarla totem gruplar ilk kes birbirlerini bildiler. “Daha gök (tatlı su bölgesi yukarı topraklar) ve yer (tuzlu su bölgesi olan bataklık ve tarım toprağı Şattül Arap çevresi) birleşmemişti” diyen ifadeler aşağı ve yukarı yerde oturan grupların temas nedeniyle birbirinden haberdar olmaları çeşitli motivasyonlarla ifade ediliyordu.

 

“Enlil gelip göğü yerden ayırdıktan sonra, bilge ilah Enki [Anki (An tuzlu su, tuzlu yer ve Ki tatlı su dolayları olmakla yukarı yerlerin sentezi olan bilgelik)]  sekiz çeşit bitki ekti”  Burada sekiz ayrı totem grubun, sekiz ayrı totem mesleği olan tarım ürününü bir arada dikme seremonisi ifade edilmektedir.

 

Enlil’in göğü yerden ayırması da şuydu. Temas eden yapılarla yukarı yer gök gruplarıyla aşağı yer karabaşlı grupların temasla birbirine kavuşup birleşmeleriydi. İkinci bir anlamı da temas etmeyen yapılar birbirini tanımadıklarından bir tanış olma bir birbirini bilme bilinci ve dokunması da yoktu.

 

Yani sınıflayan tasnif eden kategorize eden bilmenin olmaması; bilinç sel ayırt etmenlik de gökle yerin bitişikliği olmakla ifade ediliyordu. Bu bağlamlarla göğü yerden ayırmak ta; ittifak eden grupların birleşme yapması karşısında sentez olan (birleşen) grupların sentez içinde kendi totem düzlemiyle (etnik bilinciyle) sentez içinde birbirini bilip tanımasıydı.

 

Totem bilinç gök yerliyi gök yerliye ve karabaşlara tanıtma olmakla; gök yerliyi karabaşlardan ayırmaydı. Aynı şekilde totem bilinç bir karabaşlı aiti karabaşlıya ve gök yerliye tanıtma olmakla karabaşlıyı (yeri) gökten ayırmaydı. Bu asal eksen üzerinde ancak gök, yerden ayrılıp; totem düzlemdeki kendi kimliğindeki grupların gök yerli, kara yerli oluşla sofra düzeni içinde kültürel özel yaşamlarıydı.

 

Köleci sistemin “böyle gelmiş, böyle gider” ruh havası içinde olmaları nedeniyle kendi anlamalarına göre yeni ve bir öncesine göre zıt olan köleci anlamlar ifade edilir olacaktı. Ortak iradeye karşı tekil özel mülkün sahiplik iradesi söyleniyordu.

 

İttifaka sadakatsizlik; köleci sistemde efendiye sadakatsizlik olmuştu. Efendiye bağlılık yemini olan antlaşma köleci imandan sapma oluşla, sapıklık diye söyleniyordu. Ön ittifakın ortaklığına karşı köleci sistem, ortak tanımazlık; benzersizlik söylüyordu. Ortak tanıma olan iradeye şirk deniyordu. Artık ön ittifaklar, “böyle gelmiş böyle gider” diyen köleci sisteme göre, karanlıkta kalmıştı.

 

Ön ittifaka göre yukarı tatlı su bölgesi toprakları denen gök yerlerde oturan, gök ehli olan ittifakın katılımcıları; köleci sisteme göre kara deliğe dönüşmüştü. Kara deliğe göre tanımlanamayan bir anlam olan gök yerli olmakla anlam edilen yeni anlam gökte oturanlar, şimdiki anlamıyla bulutlu yer olan gökte; bulut üstünde üstüva eden (oturan) ilahi gök sel varlıklara dönüştü.

 

Kült merkezlerindeki ilahlar kurulunda bulunan ilah kürsüleri olan arş El’in tahtı olmakla El’in bulutlar üstünde arşla üstüva etmesiydi. İttifakın gök ehli, köleci sistemle böyle gelmiş; böyle gider olmuştu.

 

Sürü; tekil, tikel yaşamlara göre anti tezdi. Totem sürü yaşamına alternatif olan karşı savdı. İlah ta; totem dönemin karşı savıydı. El de, ilahi dönem varsa, var olandı. Totem dönemden bu yana ola gelen sav ve karşı savı ve sentezi söylersek durum şudur.

 

Totem dönem yalıtılmış küçük sayıdaki bir hem cins grubunun belli bir ortamda ve birbirinde totem kardeşliği olmakla ortaklaşa yararlanmasıdır. Bu süreç totem mesleklerini ihsas etmekle karşı savını ortaya koydu. Üreten ilişkili yeni sav öznel totemi anlayışla frenlenip, sürüşme direncini ortaya koymuştu.

 

Totem meslekleri yalıtıma ortama karşıydı. Karşı grupların birbirine karşı temas etmemeleri ilkelerine karşıydı.  Diğer totem gruplara ait farklı meslekli ürünlerle değişilmeyi yansıyordu (kendisini totem ilkeye karşı, karşı sav oluşla ortaya koyuyordu).

 

Ama totem kardeşliği öznel anlamalı sosyal kutsama (dokunulmazlık) bu tür girişmelere izin vermiyordu. Yani totemi süreç, yeni olan üreten ilişkilerin yansımasıyla zıtlaşmıştı. Yeni olan eski olanla karşı direnç ortaya koymakla ikisi de birbirine karşı direnç gösteriyordular.

( Varsa Var 2 başlıklı yazı Bayram KAYA tarafından 23.01.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu