İletkenlik (akışlı oluş), yalıt kanlık ve di elektrik; kendisi enerji olan enerjinin çeşitli enerji düzenli niceli durumlarla belirişinin, birbirine bağıntı girişme durumlu enerji düzenleri içinde olan bu yansımaları özdek sel özelliklerdendi. Bu yansımalar nesnel oluşla, akan enerjiye dek büyülü olan enerjinin nesnel kurallardırlar. Enerji bu nesnel ve kesikli sürekli olan bağıntılarsan ilişkileri nedenle büyülüydü.
Bizler bilerek ya da bilmeyerek alan etkisi nedenle bu yasa kurallara göre taat, itaat etmenin zorunluluğu içindeyiz. Bu taat ve itaat anlaması içinde yasa size “bir yalıtkanla izole edilmemiş iletkendeki akan enerji sizi çarpar” diyorsa bunun aksi olası değildir. Bunu kimse dilemiyordu.
Eşyanın (enerjinin) tabiatı (ırası- ana karakteri) böyle. Bu temel düzlemle beliriştir. Bu böyle. Bunu bu durumla kendimize referans edip, bilinenden bilinmeyene yol alacaktık. Buna göre ön deyiler ortaya koyup sınayacaktık. Var oluş ta, bilgi de bir girişme türü olan deneyden gelirdi.
Aksinin olası olması için iletkenin yalıtılması gerekirdi yasa budur. Doğa bunu ve birçok şeyi birleşen enerji düzenleri içindeki elektron valans hareketleriyle ortaya koymuştu. İletken bir maddeyi yalıtkan bir madde ile izole ediyordunuz.
Yoğunluğu belli ve çok yoğun bir ortam olsun. Bu yoğun ortamımız da su olsun. Suya atılan başka bir cismin de yoğunluğu, sudan daha az olsun. Bu suya atılan cismin yüzmesi için gerekli, ama tek başına yeterli bir neden değildir.
Suya atılan cismin alan yönüne göre suya batma eğilimi vardır. Suyun da batana karşı batmaması için batmaya karşı koyan bir kuvveti vardır. “Suyun, suya batmak isteyen cisme karşı gösterdiği bu fiziki kuvvet suyun direncidir (yukarı doğru kaldırma kuvvetidir)”.
Objeyi suya attığımızda, suya atılan cismin yoğunluğu; cismin suda kapladığı yerin kaldırma kuvvetinden azsa, o cisim yüzer. Bu bir yasa ve kuraldır. Bu kurala uyar taat ve itaat ederseniz; santimetre küpünün özgül ağırlığı 1 gram olan suda, yine santimetre küp özgül ağırlığı 7,9 gram olan demiri rahatça yüzdürürsünüz. Temel düzleme göre belli şartlarla bu hep böyle oluyordu
Bunu kimse öyle istediği için bu böyle olmuyordu. Enerji düzenli yapıların yansımalar girişmeli yeni özellikleri içinde etki tepkiye karşı gösterdikleri girişme durumlardı. Bir devinmeye bağlı diğer ters devinme biçimiydi. Ya da bunu El öyle istediği için o öyle değildi. Sosyo toplumsa belirleniş dışında El’in istediği El’in dilediği değildi. Aksine El’in dilediği istenmesi gerekendir.
Paylaşım şekliniz üreten ilişkilere bağlıdır. Ama paylaşım biçiminiz üretimin yasası değildir. Paylaşım biçiminizin üretime bir etkisi ve katkısı olmadığı gibi üretimi n meydana geliş yasası da değildir. Siz paylaşsanız da paylaşmasanız da üretim dediğiniz süreç kendi doğal haliyle nesnel yasalarına göre olur.
Ancak sosyo toplumlar üreten ilişkinin yasalarına taat ve itaat ettikten, üretimi ortaya koyduktan sonra, paylaşım aşamasında insan isterse kafasına göre üleştirme yapabilir. İşte El burada bu keyfi oluş noktasında devreye girip keyfi oluyordu. Fakat bu keyfi olan manayı söyleyen de zaten El değildi. Zorba insan öznesiydi.
Kimine darlık, darlıkta olan kimine ferahlık, genişlik, bolluk verdiğini söylemekle El; kararlarını istediği gibi değiştirip rızkları kafasına göre istediği gibi dağıttığını söylüyordu. Zorba insan El dediği son nokta olan süreç çevriminin yapıldığı mana yere bunu böyle söyletiyordu.
Oysa El belli şartların sağladığı süre içinde suda yüzen kütüğe, suda yüzme diyemezdi. Dese bile cevabı ve karşılığı olmazdı. Zorunlu bağ ilişkili beliren koşullar sağlandığında hemen etki-tepki; çekme itme gibi girişmeler içindeki süreç, kendi kesikli sürekli olgu ve olaylarına dönüşür.
Yokluğun bir var olma biçimi olduğunu unutmayın lütfen. Şarj varsa boşluk yoktur. Şarjın deşarj süreci vardır. Deşarj başlamışsa ters taraftan deşarjın yerini dolan bir şarj vardır. Şarjın yok olanı deşarjdır. Deşarjın yok olanı şarjdır. Çok olanın olmayanı az olandır. Az olanın olmayanı da çok olandır. Yani azın olduğu yerde çokluk yoktur. Yok olur. Etkisiz olur. Çokluğun olduğu yerde azlık yoktur.
Süreç yok olana göre var olanıyla ve var olana göre de yok olanıyla meydana çıkıyordu. Zorunlu belirmesi içinde olan süreçler içinde El, akan enerjinin akanına, akma diyemez; akmayanına da ak vs. diyemezdi. Nedendi acaba?
Özdeğin davranış belirmesi ve var oluşla akış şekli böyle olduğu için doğada zorunluluklardan kaynaklı yansıma bağ ilişkilerinin yasaları vardı. Elektrik gibi akan enerjinin çarpacağını bilip te bir iletkeni yalıtmıyorsanız ya da yalıtım maddesi olan di elektrik gereci gerektiği kadar malzeme yoğunluğu olarak kullanmayıp malzemeden çalıyorsanız ahlaksızdınız.
İnşanın, nesnel oluşun, sosyo toplumsa devimli girişmelerle oluşan üçlü polar bağ oluşumunun gerçek işleyişini veren alan yönündeki kuralına göre her oluş ahlakınızdı. Yani zorunlu olana taatinizdi ve itaatinizdi.
Bu nedenle gerçek ilişkilersen bağıntıları bizler deneysel ve uygulamalı durumları içinde yapacağımız okumalarla aklın işleyişi yapmadıkça; bu kural durumların ahlak oluşunu kimsecikler ortaya koymuyordu. Gayrı menkul mülk doğadandı. Emek insandandı. Emeğin gaspı ve kolektif alan içindeki kolektif mülkün gaspı ahlaksızlıktı.
Yani koşulları sürdükçe taş her zaman sertti. Kimse istedi diye taş yumuşak olmuyordu. Kimse istedi diye ortam girişmesi içindeki sıcak soğuk gibi birçok etkilenmeleri içinde bulunan taş da parçalanmam ufalanmam diyemezdi. Enerji akışlı niceli akışlar girişmesi süreci bu şekliyle parçalı olgu olaylara dönüşüyordu.
Üreten emekler de kimse istedi diye ortaya konmamıştı. Aynı yerlerde aynı tekrarlı hareketler arazide iz yapıp bir cılga yol, yön ve gidilecek istikametleri ortaya koyuyordu. Kimse size yol yapın. Kimse size yol şöyle olsun. Şurada bitsin. Şuraya uğramasın demiyordu. Yol gideceği yere kadar gidiyor. Uğrayacağı yere uğrayıp sonlanıyordu.
Yol bir bataklığa, bir uçuruma uğramadan çevreden dolaşıyordu. Ya da yolun devamı için köprü yapılıyordu. Değilse durup dururken kimse ona köprü yap şöyle böyle yap demiyordu. Köprü yapılma sırasında nasıl olacağını kendisi size birçok sınama yanılmalar içinde söylüyordu. Sınama yanılma nasıl yapması gerektiğini, iletkenin ne kadarla nasıl ve neyle yalıtacağını ve transatlantiğin nasıl yüzdüreceğinin ip uçlarını hep bu sürecin karşılıklı diyalektiği ele veriyordu.
Bir kes de yol oluşturma tekrarlı süreçleri içinde trans Atlantik yüzdüren ve yüzdürmeyi sürdürülebilir süreçler haline koyan devinme içinde olduğunuz anlarda da trans Atlantik yüzmez biçimde davranmıyordu. İletken etrafında iletkenin yalıtkan lığını oluşturan süreçleri ortaya konduğunuz koşulları içinde El istese dahi şartları sağlandığında izolasyon yok olmuyordu. Ancak zıttı durumla zıttı şartlarda kurallar aksi kural olarak yüzen yüzmeyerek, yalıtkan olan yalıtmamakla belirebiliyordu.
Ancak gemiye delik açarsanız geminin ağırlığı geminin suda kapladığı yerdeki suyun kaldırma kuvvetinden fazla olduğu şart ve durumun sağlanmamasında gemi yüzmüyordu. Yani kolektif üreten ilişkiler üzerinde ortaya konan El tarzı taat itaat biat türü sanal söylemli ritüeller beyhude olduktan başka inşacı oluşta değildiler.
Sanal eşletmeler şal gibi üzerini örttükleri gerçekliğin devinmesi üzerine eşleşen oturmaları yanılsamasıyla siz sanal olanın inşacı olduğunu sanıyordunuz. Söz gelimi yer ve gök belli bir dinamiğin eşleşen girişme yansımalarının aynı ve benzer kurallar girişmesiyle gök ve yer var olmaya devam ediyor.
Gök ve yerin var oluşunu ortaya koyan karşılıklı bağıntı girişmeli dinamiği devam ettiği sürece siz bu dinamik dengeye bakıp ta; “yer gök dua üstünde duruyor “deme eşletmesini söyleyebilirsiniz. Gök ve yer bu denge koşullarıyla var olduğu sürece eşletmesini yaptığınız bu mana anlayışınız sanki doğruymuş gibi çalışır.
Ama bu anlatım ve anlayışla roketi bulma olanağınız hiç yoktur. Bu tür anlam ve anlatımlarıyla da enerji gerçekte bağ olarak var olmayan bir konumla ama akılda var olan sanal enerji biçimine dönen bir enerji düzenli akış olur.
Tıpkı kayanın gölgesinin olması kayanın var oluş nedeni olmaması gibidir. Sizin yer, gök için dua eden enerji sarfınız da yerin göğün ayakta durma nedeni değildi. Sizin bu kandırılma üzerinde sömürülme aldatılmanıza dönüşmenin kullanımı olan enerji türüydü. Bu söylem sel enerji, emek gücünüz üzerinde El alanlı El istiskali yani El ile korkutma-El ile susturma-El ile konuşamaz yapma olmakla asalakların beslenmesine enerji kaynağına dönüşüyordu.
Sanal oluş ta bir enerji düzenlenim türüydü. Sizin yer ve gök nasıl böyle duruyor demenizle soran zihinsel enerjili belirme biçimi olan ide enerji kişiye rahatsızlık veren, düzensizlik veren ide enerjidir. Cevap bulamamakla sizin akli kaoslarınıza dönüşür.
Siz bu soruya “yer gök dua üzerine duruyor” demekle düzensizliği veren bu tür soruların karşılığı olan anlamaları bilme değil ama bilme yerine geçen sükûnet edicilerle sükûnet siz ligi bastırırsınız. Bu sanal cevaplı enerji sizin zihniniz içindeki düzensiz düşünmelerinizi bastıran durumuyla zihninizdeki düşünce kaosunu oluşan atım ve akım enerjinizi, düzenli enerji konumuna sokar.
Bu tür söyleminiz tıpkı gerçeklik içinde bambaşka nedenlerle var olan kayanın gölge verir oluşuna bakarak kayanın var oluşunu “kayalar salt sıcakta bunalan insanlara gölge vermek için El iradesiyle var olmuşlardır” kabili bir söylemle belirtmenize benzer. Sanal olan eşletmeler hep ilinektir. Gerçek ilinek olan enerjisiz de var olur. Oysa bir ilineğin var olmak için gerçek bir var oluşa ihtiyacı vardır. İlinek türü ilinek enerjiyi çekseniz bile gerçeklik var olmaya devam eder. Duayı da gölgeyi de eşletilenden çekerseniz, gerçeklik var olmaya devam eder.