Demokrasi bir mücadeleler tarihidir. Kişisi mal mülk sahipliği gibi bir alan gücünün ortaya konması üreten inşacı bir yapının ürünü olmayıp yapının gelişmesinden epey sonra muktedir olucu eğriliği gözeten düşünmenin zor kullanmasından ortaya çıkmıştır.
Demokrasi mal mülk ve üretim gücü ile üretim araçları sahipliğinin ezen, zor kullanan gücene karşı direnç olarak doğmuştu. Zor kullanan gücün bir kendisinden kaynaklı kendi üzerine kendi etkimeli direnci yani fren etkisi vardı bir de karşıtı olan üreten kolektif emek gücüyle girişmesinden ötürü direnç koyan firen etkisi vardı.
Mülk sahipliğinin mülkünde çalıştırabilmek için emek gücüne köle gücüne (şimdi robotlara yani yine kolektif gücün ürünü olan akıllı robotlara) ihtiyacı vardı. Yine mülk sahibinin kendi servetine servet katması için emek gücünü sömüreceği bir kula (köleye) ihtiyacı vardı. Bu da kölenin ürettiği değerden köleye yarın yeniden çalışma yapması için zorunlu bir pay verişti.
Yani “Rab bana hep bana” diyen efendinin köleye istemeye istemeye ölmeyeceği kadar ve kölenin yarın yeniden çalışacağı kadarla pay vermesi (yiyecek-karnını doyurması!) efendinin kendi üzerine kendi direnci yani kendi fren etkisiydi.
Aslında efendiler kendisi için üretilenlerden köleye pay verilmesine karşı istekli değildirler. Efendilerin yarın yine iş başı yaptıracakları köleye, ölmeyeceği kadarla pay vermeye elleri mahkumdu. Efendinin köleye pay vermeye elinin mahkûm oluşu demekti ki; efendinin kendi zenginliğine zenginlik katacak olan üründen köleye pay vermek istemiyor ama yarın yeniden çalıştırmak için kendini köleye boğaz tokluğunu vermeye zorunlu hissetmesiydi.
Köleye pay vermek istememesine karşı, köleye boğaz tokluğunun payını verme çelişkisi, isteksizliğe karşı istek olan bir çelişki ve fren etkisiydi. Yani bu, sürecin bir türden durumla sürekli tekdüze olmanın çelişme çelişkisiydi. Efendinin isteksizliğine karşı istek gibi takdim ettiği çelişkiyi efendi lütfetmek gibi söylüyordu. Oysa, çelişki olan yerde firen etkisi ve sınırlanma, tekdüze olmamanın parçalı olması vardır.
Efendilerin kölelerini az çok beslemeye ellerinin mahkûm oluşunu bile efendi tarafında manaca söylemler içinde gizliyordular. Lütfettim diyordu. İhsanda bulundum diyordu. “Bağışladım” diyordu. Merhamet ettim diyordu. Himmet ettim, rızk verdim vs. demekle efendiler asıl süreci ve asıl bilinmesi gerekeni karartıyordular.
Efendinin kendi üzerinde kendi direnç etkisi dışında efendinin daha çok verim almak için çalıştıracağı köleden daha çok köle emek gücü almak istemesi en fazla 24 saatle sınırlı olmasıyla çelişiyordu. Kölenin daha az çalışmak istemesiyle çelişiyordu. Kölenin emek gücüne sahip çıkan mücadelesiyle çelişip firen etkilerine uğruyordu.
Çelişkiler bir alan içinin hem zıt yönlü hareketiydiler, hem de o uç duruma göre ileri yönlü süreç hareketiydiler. Örneğin kölenin emek gücüne sahip olma isteği köleci uca göre ileri yön hareketi iken, zenginliğine zenginlik katmak isteyen efendinin olduğu uca göre de zıt yönlü alan (fren) direnciydi. Zaten efendinin zenginliğine zenginlik katma isteği ezilen tarafın fren etkili alan direncini oluşturuyordu.
Mal, mülk sahipliği olan güçten alan gücü kazanan efendilerdeki güç, mülksüzleri yöneten mülk sahipli iradeydi. Yönetemeyen maldan yoksun, mülkten yoksun olmalarıyla köleler ya da kullar; iradesi olmayan acizliklerdi. İradesi olanla iradesi olmayan bu iki durum kolektif olan bir tarihi durumun yitirilme çelişkili fren hareketleriyle ortaya konan bir süreç belirlemesi olmuştu.
Kolektif hareket içinde gerçek olmayan durum, kolektif olan gerçekliğin yerine kondu. Kolektif sekansla çalışan her bir sekansın gerçekliği; efendi-köle anlam ilişkisiyle rızkla-rızk verenle olucu bir anlam ilişkisi söylendi.
Karşınızda bir inek varsa siz ineğe taş da deseniz inek süt vermeye devam ediyordu. Asıl olan inekti. Asıl olan kolektif güçle kolektif üretimin karşılıklı emek gücü bağıntısı ile üretip ihtiyacına göre tüketiyor olmasıydı. Siz üreten tüketen bu ilişkiye rızk ta deseniz rızk veren de deseniz; kolektif oluş, kolektif oluşa göre üreten ve zenginlikleri yaratandı.
İnek temel düzlemiçinde sizden ve sizin bilincinizden bağımsız oluşla zaten doğada verili bir düzen ile vardı. İneği kimse kimseye mal mülk diye vermemişti. İneği böylesi bir iyelikle sahiplenen de yoktu. Bu nedenle hemcinsler ve diğer avcılardan elini çabuk tutan ineği avlayıp yiyordu. Hemcinsler ve hemcinslerin türevleri yüz binlerce yıl doğada ineği avlarken hiçbir rızk kavramı da rızk söylemi de rızkı ben verdim diyen de bu süre içinde ortalıkta görünmüyordu.
Ne zaman ki inek yaklaşık sekiz on bin yıl önce doğadan avlanmayıp, hemcinslerin kendi elinin altında kolektif süreçler içinde inek kolektif güçle üretidi, beslendi; üreten süreçle birlikte yep yeni ve türlü türlü yansıma düşünceler ortaya kondu. Bu düşüncelerden birisi de kişisi özel mülk sahipliğydi. Özel mülk sahipliğine binaen yine yaklaşık olarak bundan altı bin yıl kadar önce kimi yerde kollektif sahipliğin karşısına köleci ilişkili kişi sahipli özel mülkiyet kavramı ortaya atıldı.
Önce olan, depo hafıza olan, meşru olan doğru ve özne nesnel olan kolektif sahiplikti. Kolektif mülkiyet karşısında özel mülk kavramı açıklanamıyordu. Özel mülkiyet fikri açıklanmaya mahkûmdu. Özel mülk sahipliğini meşruiyet içinde açıklayamayan efendiler özel mülk sahipliğini sanal bir rızk olma, rızk olarak verilme kavramıyla açıklayıp bu açıklamayı El söylemi etrafında kolektife ait mülk denen rızkların mülk sahipleri elinde olmasını uymasa da açıklamaya gayret ettiler! Bu izahla açıklanan bilinen süreç, açıklanamaz bilinemez olmuştu.
Kolektif güçle üretilen ineğin yeniden ve yeniden beslenip üretilir olmasından sonra ineğin özel mal sahipliği içinde mülk olarak söylenmesi fikri ortaya atıldı. Atalardan görüle gelen şekliyle mülk kavramı kolektifti. Bu nedenle ineğin özel mal mülk sahipliği kapsamında söylenmesi yapıla gelen uygulamaya göre bir türlü anlaşılır olan ve doğru olan bir meşruiyet değildi. Ortaya atılan fikri meşru ve kabul edilir kılabilmek için "dağıtılan rızk kavramıyla, rızkları dağıtan El mana düşüncesi" her bir yol adımı içinde inşa edildi. Artık ineği doğada bulmakla değil, kolektif emekle üretip elinizin altında bulundurmanın kolektif sahipliği içinde tüketiyordunuz. İnek üzerine eklenen emek, kolektif bakımdı. Kolektif sahiplikti. İneğe sahip olan kolektif bakıma da sahipti.
Gerçek durumu gerçek olmayan durumla söylemeyi baştacı yapmanın yanılması içine girilmişti. Bir üretim grup içi kolektif bir üretim ilişkisi iken (tekil olmayan üretim ilişkisiyken), girişen temaslarla karşı gruplar tarafında üretilen farklı kullanım değeri bir üretimin iken; farklı kullanım değerli grup emek güçleriyle değişilen mütekabiliyeti bir üretime-tüketme hareketiydi. Temel değer yargıları ve referans buydu.
Bu temel çelişki kişi bencilliğine indirgendi. İndirgemeci hitap; kolektif ilik belirleyenine ve kolektif oluş gerçeğine karşı çeşitli düşünce, akıl oyunları içindeki süreci, efendi köle sahipliğine çevirdi.
Kişi bencilliği kolektif oluş düzlemi içinde geri plana itilmekle kolektif güç ortaya konmuştu. Kişi bencilliğine kolektifin sağlaması üzerindeki garanti ile bencilliğin ihtiyacı olan cevap veriliyordu. Katı ve kesin olan bencillik garantili ve daha az enerji sarfı olan kolektif durumdan mutlu ve buna istekli olmakla kolektif inşa sentezine izin vermişti.
Kişisel davranış içinde bulunamayan kolektif inşa muktedirliği öyle bir düzlem içi yansımalarını yapar olmanın durumuna geldi ki, siz kolektif oluşuma hükmettiğiniz zaman kolektif üretime katılmadan kolektif üretimin sahibi ve yöneten egemen gücün iradesi yani karar vericisi oluyordunuz.
Mülkü olanın mülk sahipli irade koyan ilişkisi, kişisi bencilliğe göre biçilmiş kaftandı. Kişisi bencillik ortaya konan kolektif depolu öğrenme -öğretme ve bilgi süreçlerini ve müktesebatları kolektif hafızada unutmayıp kişi olarak bunları oluşturmaya başlamıştı.