Hayli gelişen ön ittifaklı sürecin içindeki kimi insanlar kolektif sahipliğin akışını tersine bir hareketle, kişi sahipliğine çevirmenin eylem ve mana anlayışını tartıştırmaya ve tartışmaya yönelici yeni bir mana oluşun düşünce ve uygulama alanı içine girdiler. Bu yeni mana alanı sahipliğinin tavrı, kolektif alana kaybettirerek kişisi kazanmanın ana esasını ortaya koyucu anlama ve anlatımların mana düşüncesiydi.

 

Tersten çevrim ile kolektif sahiplik olanı, özel mülkiyet sahipliği yapmanın unuttuğu bir şey vardı. Özel mülkiyet yapılan her şey, kolektif emek gücünün eseri olmakla ancak ve ancak kolektif oluşla, kolektif bir süreçten sonra ortaya konan geçmiş, ilk oluşla biriken değer ve zenginliklerdi. Köleci tutum kolektif değerlerden sapıştı. Bunun yeni ahlaki yansıması kolektif zenginlik içinde, kolektife göre olan genel yararın, genel değerlerin ve özgeciliğin kaybolmasıyla yitirilen şeyde anlaşılacak olan tek şey de ERDEMDİ. Tarih boyunca 35 bin El hem bu ihdası ortaya koyacaktı hem de bu ihdas sonunda yitirilen erdemi düzenlemeye uğraşacaktılar! 

 

Edem, kolektif ligini yitiren kişilerin kolektif bilinçle, kolektif güçle kolektif iliğin içinde olmasından kaynaklı durumlarıyla, kolektif ligin kişilere yansıyan özgecil bir kolektifi olgunluk içinde olmasında ön ayakla depreşecekti. Kişi yalnız kaldığı köleci sistem içinde yiten kolektif değerleri nedenle; köleci sistem içinde kolektif hafızadan hatırlanıp, bilince yansıyan kolektif değerlerin olası olduğu kadarla mücadelesini oluşan depo hafızadan kaynaklı kolektif ruhlu davranıştı.

 

Şimdi erdem bozulan kolektif ahlakı, kişi sahipli sınıf çelişkileri üzerinde pansuman tedavilerle geçiştirici eylemleriyle bu geçmiş hafızaya göre ortaya koyup düzeltme edimlerinin, tekrardan kişisi bencilliği aşma duygusunu taşıması olacaktı. Köleci sistem içinde baktığımızda erdem sel çaba muazzamdı. Tarihsel seyrediş içinde bakınca yapaydı.

 

Kolektif emek, kolektif sahiplik ve kolektif zenginlik olmasaydı böylesi bir özel mülkiyetçi sahiplik alanı ve köleci meşruiyete göre yasalar, öğütler, kutsal sözler olan alan yönünü ortaya koyan köleci MEŞRUİYETLİKLER de oluşamayacaktı. Bu durumda El’in takdiri maktiri hak getire olacaktı.

 

Kolektif gelişmişlik içinde bu türden kişi mülkiyetli yansımaları veren ortam salınımları, temel düzlemin kendi referansları üzerinde inşacı olmalıydı. Bu olası olmadığı için kişisi mülk sahipliği üzerinde tuzaklar kuruldu.

 

Kolektif miras ve kolektif sahiplikler içindeki kolektif anlayış kişinin kendi emek gücü sahipliği üzerinde sahibi olacağı özel sahiplikler dışında kalan; bu tarzdan kolektife ait üretim nesnesi ve karmaşık üretim araçları üzerinde, kişisi sahiplere izin verilmiyordu. Gözünüzü açtığınızda her şeyi ile bilgisinden mühendisliğine kolektif gücün ortaya koyduğu bir kolektif miras içindeydiniz. Bu nedenle üretim araçları ve üretim nesneleri üzerindeki kişisi mülk sahipliği de ancak El tarzı mana anlayışı üzerinde meşruiyetle takdir edildi.

 

Böylece kimi kişiler kolektif yararla ortaya konan kolektif zenginlikleri El tarzı mülk sahipliği üzerindeki tasarruf ve idare edilmesini mülk sahipliği hakkı diye kolektif emek gücünün elinden alıyordu.

 

İnşacı ve gelişmeci kolektif süreç içine mütekabiliyeti gayretle katılan her bir kişi sağlatım sonunda kendi kolektif emek gücünün payını mütekabiliyeti denklik içinde alıyordu. Hak, kolektif oluşun ortaya koyduğu bir yararlanma ve eksen oluşun göz önüne alınması ile köleci yapı içinde doğmuştu.

 

Her El tarzı aykırı durum, kolektif süreçte yansıyan referansa göre hak aramaya değer yargısı olmakla, kölelere ölçü olmuştu. Kaybedildiğinde anlaşılan kolektif hak neydi? Herkesin mütekabiliyeti denklikle kolektif güç katkılı, kendi emek gücüne ve ihtiyacına göre tüketeceği bir pay almasıydı. Böyle olmakla kişinin emek gücüne ve ihtiyacına göre olan tüketme payıydı. Hak kolektif mirasçı imleçle ve canlı kolektif güç kazanımı içinde oluşan zamandan, kölece zamana göre yansıyan eksiklikti. Kendisini doğuranla kendisini bir kıyastı.

 

Oysa şimdiki köleci yapı içi hak, kişi mülk sahipliğinin takdiriydi. Kişi mülk sahipliğinin yönetimiydi. Kişi mülk sahipliğinin iradesiydi. Ve kişi mülk sahipliğinin ürün sahipli mülk takdiri olmakla, efendinin çalışan kölelere doymaları için LÜTFETMESİYDİ.

 

Köleci sistemin öncesi olan, köleci sürecin bebeklik doğumu olan ön süreçli nesnel ve tarihsel olan gerçekler o kadar gizleniyordu ki; bu gizlenme içinde sanki kölenin yarın yeniden ve yeniden çalışması için yemesi, beslenmesi gerekmiyordu da efendi acıyıp merhamete gelmekle kölelerine doyması için lütfediyordu!

 

Hak ediş diye kolektif yarar içinde alınan kişilerin payı, şimdi mülk hakkı diye alınıp, mülk hakkının iradesi olarak karara dönüşüp, efendinin mülkünde istediği gibi tasarruf ile efendinin takdirde bulunması olmuştu. Böylece köleci sistemde hak olup olmadığı dahi fark edilmeyen doğallık; köleci sistem içinde efendilerin eline geçmişti. Hak, kolektif sahipli iyeliğin ele geçirilmesi ile fark edilmişti. Eski duruma göre yeni durumun dile getirilmesiydi. İllüzyonist ikna ve kullanılan mülk gücü ile zor kullanma karşısında öncesine göre kıyasla doğan hak, bir dirençlerden oluşan direnme ile köleci tarihi sürecin yeni ve köleci durumla belireniydi.

 

Kolektif mülkün ve kolektif güç yansımalı kişilere dek emek gücünün efendiler eline geçmesi için yapılan illüzyon oyunları ve zor kullanmaların sınıf mücadele tarihi içindeki köle üzerindeki karşılığı olan etki, şimdi hak mücadelesiydi. Hak bir direnç, bir bilinç işiydi. Tarihsel olanı önce olana göre ve özne nesnelliğe göre bilmenin sınıf bilinciydi.

 

Bu sınıf bilinci içinde kolektif sahipliğini ve kolektif yansımalı kişi emek gücünü kaybedenlerin, efendiler sahipliğinde olan kendi emek güçlerini ve kolektif olan üretim nesnesi ve üretim aracı sahipliğini; geri ait oldukları yere teslim etmek için geri alma mücadelesi de bu kapsamda hak olarak kavranmaya başlamıştı.

 

Önce olanın sonra olanı belirleme ve sonra olanla da hak arama gibi durumlara referans oluşla belirlenme, zorunluluğu vardı. El köleci sistemden gasp ettiğini önce köle sahibine göre, meşru olanı söylemişti. Buna göre mülk sahibinin hakkı olan meşruiyetler; yönetmeydi. İradeydi. Güç kullanmaydı. Her tür takdir ve tasarruftu.

 

Bu zaten üreten totem meslekli gruplarla, ittifakı olmakla üretim ilişkisi içindeki grupların sektörel meslekli (totem ürün meslekli) süreçleriyle ortaya konan yönetme ve takdir hakkıydı. El bunu (mülkü) kolektifin elinde almıştı. Burada önce olan durum yansıması köleci dönem içinde köleler nezdinde, kölelerin hak mücadelesini doğurmuştu. Bu durum karşısında efendinin yararına müdahaleci olan El, El Hak adını almış, efendiye varlık olan ve köleye yokluk katlanma ve sabır olan sanal bir hakkı söylüyordu.  El bu tarz hak takdiri, El'in her şey üzerinde olma doğrulamasıydı

 

Yeni süreç kolektif oluşun hilafına olan bir yararlanma olmakla tuzaklarla dolu olan mana anlamasıydı. Nimeti mülk sahibine vermişti. Külfet olan tüm olumsuz oluşları da mülksüzlere paylaştırmıştı. Mülk sahip liginin yönetme ve irade gücü sistemin meşruiyet hükmü olmuştu.

 

Kolektif işleyiş köleci süreç içindeki mülk sahiplerinin iradesi üzerinde ve mülk sahiplerinin bilincinden bağımsız olan zorunlu bir durumdu. El bunu biliyordu. Ama kişi benci öznel yararı ihdas etmek için de kendisini haksız oluş eğilimleriyle dayatmak zorundaydı. El bu durumuyla kolektifi olan, kolektif çalışan emek gücünün, kolektiften pay almasını, kendi takdir ve iradesi karşısında faso fiso saymakla yokuş yukarı yaptı. Kişi sahipli mülk hakkı (huzur hakkı) takdirli kavram, kolektif yararlanışı silip atıyordu.

 

Yokuş yukarı yapılan takdire göre söylenen kısmet söylemli imge manalar; ritüelce algıların eylem ve söylemlerin efendi köle arası ahitleri oluştu. Bu ahitler güdülen kişilerin kontrol altında tutulmaları oldu. Kolektifi ilik totem dönemden beri, önce sağlanan mütekabiliyeti kolektif katılım ortak çabasıydı.  Sonra da kolektif üretime ilişkin bir kolektif paylaşımdı. Kolektiflik bu iki tür çaba üzerine çevrim olan süreçler paylaşımıydı.

 

Bu temel kolektifi ilik, şimdiki takdir eden köleci mana söylemli durumlarla üzeri örtülen gerçekliktiler. Bu köleci örtü kendi öncesinin kendisini belirleyen nesnel ve somut ilişkilerini, anlaşılmaz kılmıştı.

 

Üstelik nesnel ve tarihsel belirlenimle olan somut ilişkiler; köleci kutsal seremonine hareketin gölgesindeki ritüeller içinde şimdi kölelere boğaz tokluğunun lütfetmesi olmuştu. Bu lütuf karşısında köleler kanaatkâr ve tevekkülü içinde şükreden bir müminin olmanın efendiler karşısındaki ahit imajını ortaya koyuyorlardı.

 

El paylaştırmalı geçiş ritüeli mizanseni içindeki yokluklarıyla sarsılan köleler, eski düzendeki rızk sahiplik ve rızk paylaşım imajlarını düştükleri bu durum karşısında yavaş yavaş zihinlerinde canlandırdı. Kolektif ligi tartışırken yeni fikre doğru algı eğilimi yaratmak için fikri sorulan kişilere şimdi fikri bile sorulmuyordu. Bir hiçtiler. Hiçlik karşısında hiç olmayanlar, yeni istismarcı değerleri meşruiyetle sürece söylediler. Köleci sistem de her köleci uygulama bu tür geçiş ritüelleri üzerinde mana edildi.

 

Bu süreçler adım adım hile ve desiselerle dolu olmakla, kolektif süreci köleci olan hileci, hüllece mana ile doldurulan oyuk alan devinmelerine çevrilmenin geçiş ritüelleriydiler. Bu ritüeli geçişli kutsal anlayış içinde olan edimler sonucunda, yeni bir akla ziyan anlayış belirmişti.

 

Zorunlu olarak kolektif üreten ilk süreçlerin ürünleri kolektif bir sahiplik ile kolektif alan içinde paylaşılan bir sonuç ortaya koyuyorlardı. Bu gerçeğe rağmen köleci mantığa göre kolektiflik, adeta enerji sağlamak zorunda olmakla sizin dışınızdaki nedenle kolektif oluşu ortaya koyan zenginliklerin üreteni sanki siz değilmişsiniz. Akla ziyan olan buydu.

 

Bu hal ve hareketi size yaptıran olmasaydı siz davranamazdınız. Çalışamazdınız. Karnınızı dahi doyuramazdınız. Dilemesi olmasa hiçbir şey üretemezdiniz diyordu El. Yani El'in dilemesi olmasa hapı yutardınız deme kabilinden bir enfekte anlayış çevresinde köleci ritüeli yapılan kutsamanın özünü oluşan mana buydu. Akla ziyan olanın ikincisi de buydu.


( Alan Alan Etkisi Ve Alan Yönü 6 başlıklı yazı Bayram KAYA tarafından 22.11.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu