Lise yıllarında, cuma öğleden sonraları dağılırdık Ankara'nın sokaklarına. Yetmişli yılların sonu seksenli yılların başı idi tarihler. Daha İnternet hayatımıza yıldırım hızı ile girmemiş, adı bile geçmiyor hiç bir yerde, kimsenin bu konuda bilgisi yok. Aynı şekilde cep telefonu da yeryüzün de daha kullanımda değil. İşte o yıllar biz gençlerin en büyük tutkusu, bilardo salonlarında bilardo ve masa tenisi oynamak. Aramızda bu işi çok iyi becerenler olduğu gibi, benim gibi yeteneksiz amatörlerde var; sonradan epey geliştirmiştim ama kendi hakkımı yemeyeyim...


Tunalı Hilmi Caddesinde ki Öztekin Bilardo Salonu biz liseli gençlerin en büyük buluşma yeriydi. Sabahçı olduğumuzdan, cuma öğleden sonraları, çantayı atıp, kravatları çıkartıp, spor ayakkabıları ve kot pantolonları alta çekip doğru oranın yolunu tutardık. Sigaraları da yeni yeni ciğerlerimizle buluşturuyoruz. Sonradan kokusu çıkacak ama serde gençlik var, arkadaşlarımız içiyor biz içmesek olmaz, millete hava basmasak olmaz. O yaşlarda ki delikanlı psikolojisi işte ne yaparsınız?


Cuma günü sabahı bir başka mutlu olurduk. Öğlen saat 13.00 oldu mu son ders zili çalacak demektir ve sınıfta ki kız, erkek bütün öğrencilerin gözü illa ki saatte. Hele bir de son ders, önemli bir ders değilse, beden gibi, müzik gibi, gönül yaylarımız iyice gevşemiştir o dakikalarda. Tatlı tatlı sohbetler olur son derste. Her türlü muhabbete varız gençlik olarak, ceylan muhabbeti, geyik muhabbeti, muhabbetin yüz çeşidi...


Bir de Kızılay'da Sakarya Biracıları var. Çok sık olmasa da, ara sıra oralara da takılıyoruz. İki bira, bir tabak kızarmış patates önümüze geldi mi değmeyin keyfimize. Hesap her zaman ki gibi öğrenciye en uygun ödeme şekli ''Alman Usulü'' yani herkes kendi kesesinden yesin içsin saltanatım var benim durumları diyeyim siz anlayın...


Ortaokula ilk başladığımızda cumartesi yarım gün olan öğrenim daha sonra lise yıllarında kaldırılınca tatilimiz cumartesi ve pazar olmak üzere iki güne çıktı. Bir de sabahçı olduğumuzdan, cuma öğleden sonrada tatil ve iki buçuk gün biz liselilere ilaç gibi geliyordu. Ortaokula giden ve öğlenci olan kardeşlerimiz haliyle bu duruma epeyce bozuluyor olsalar bile, biz de onlara ''Aslanım bu iş sırayla siz de bizim sınıflara gelince aynı şeyleri yaşayacaksınız.'' diyorduk...



Kış günlerinde cumartesi, pazar arsalarda maç yapardık. Genellikle hafta içi gayet kuru giden havalar cumartesi ve pazar çoğu zaman bozardı ve arsalar haliyle çamura bulanırdı, bizlerde hem havalara hem yağmura çamura kızıp, kızarıp bozarırdık. Rabbimize bir dolu sitemler. Pazar günleri çıkan Gırgır Dergisi bazen cuma günleri gelirdi bayiye ve biz dedektif şebekesi gibi hemen birbirimizi haberdar eder, cebimizde para yoksa bile bulup buluşturup o Gırgırı alırdık mutlaka.
 


En güzel yıllarımız, en güzel günlerimizdi o cuma günleri ve devamında gelen cumartesi pazar haliyle. Televizyon tek kanallıydı belki, renkli de değildi ama hayatımız sanırım şimdikinden daha renkliydi diyebilirim...
 

( Cuma Öğleden Sonraları başlıklı yazı AhmetZeytinci tarafından 31.01.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu