Bana öyle bir baktı ki
silahı çekip vursaydı daha iyiydi.
Bakışı canımı alan alıcı
kuştu.
Ağzından çıkan ve mermiye
benzeyen kelimeleri beni yüreğimden vuran darbeydi.
Kaç kez vurulduğumu
sayamadım.
Bu öldüren değil
süründüren mermilerdendi.
Can acıtan, can
parçalayan...
Seni bensizliğe mahkum
ediyorum. Aşkın sendeki mutlak hakimi olarak kalemimi kırıyorum ve seninle
ilgili hükmünü veriyorum. Bu aşkın infazını da zamana bırakıyorum.
- Seni terk ediyorum! diyordu.
Cezaya itiraz hakkın yok.
Ağırlaştırılmış bir
ayrılıkla, ölümle, mahkum ediliyorsun.
"Ama" diyecek oldum ancak buna müsaade etmedi.
Söylenecek söz kalmadı.
Savunulacak hiçbir yanın yok ve avunacak durumda da değilsin.Üzüleceksin ama
şunu da duy: Acınacak haldesin. Ölsen daha iyi. Bence Allah'a dua et canını
alması için.Bu çabuk bir ölüm senin için, daha az acı verici olur.
Bu aşkın celladı ben oldum
sana.
Aşkın kılıcını yüreğine
soktum sonuna kadar.
O kadar haşin ve gaddardı
ki!
Beni bin kere öldür milyon
kere...
Umurumda bile değil. O
beni onsuzluğa mahkum edip ölüme yollarken ben ona gülümsüyordum.
- Deli misin? dedi.
- Evet, sana deli oluyorum deli! dedim.
- Ne gülüyorsun? dedi.
- Celladıma gülümserken fotoğraf çekiyorum. dedi.
Daha bir kızdı. "Cehennemim dibine kadar yolun var"
dedi.
"Öldüm diye seni
sevmeyi bırakacağım mı sanıyorsun beni." diyordum içimden." Ben ölürsem
uykusuzluğun olurum, kanayan vicdanın, üstüne her gece çöken karabasanın..."
Gözlerinde ateş saçan bir
ejderha olmuştu bana karşı.
Göğsümü açıp da "yak"
demek istiyordum "yüreğimi."
Senin ateş saçan nefesin
olsa olsa bana serin bir rüzgar olur.
"Sen beni sürekli yargıladın ve sırf bu yüzden hiçbir zaman tam
hakkıyla sevemedin beni!" diyecektim ona.
Ama öyle bir gurur ve
kurumla kurulmuştu ki infaz masasına.
Ona bunu söylemek cesaret
isterdi. İşte aşkın beni kılmış ve kıymış olduğu esaret buydu.
Özgürlüğüm olduğunu nasıl
söyleyebilirdim beni mahkum eden birisine. Azatlığım olduğunu... Masmavi
göğüm... Bembeyaz güvercinim...
- Son sözün ne? dedi bana.
O kadar kararlıydı ki ve
yüreğe baş eğdirecek tonda ses takınıyordu ki! Allah'ım bu bir rüya mıydı
yoksa? Aşkım cezam mıydı, ezam mıydı, belam mıydı?
Aşkın kemendini dolamıştı
boynuma çektikçe çekiyordu ve acıtıyordu.
Soluğum kesiliyordu, rengim
atıyordu, nabzım yavaşlıyordu.
Hayali gözlerimin önünde
bir heyula gibi duruyordu.
Ona bakmaya doyamıyordum
ve sırf bu yüzden gözlerimi ondan alamıyordum.
Kurşunlasa da canımı, sürgün
etse de beni kendisinden, silse de beni yüreğinden ben ondan asla kendimi ayrı
düşünemiyordum.
Tuzaktı bana başlı başına.
Saçının her bir teli boğazıma atlan bir idam ipiydi. Kirpikleri kalbimin
ortasına batan oktu. Kaşları o okları çeken gergin birer yaydı. Sesi beni
tuzağa çeken tatlı ve sarhoş edici sihirli bir melodiydi. Gözleri beni
hipnotize eden ve içimi ışığa çıkaran bir nazardı.Azar azar ona katılıyordum.
Benden geriye hiçbir şey kalmayacaktı bu dünyada.Ruhumu çekip alan Bir vakum
oluyordu. Kokusu beni cennete götürüyordu, güzelliği beni milyon kere
çarpıyordu.Hal böyle iken onun karşısında bir idam mahkumundan farkım
kalmıyordu işte.
Onun insafına kalmıştım,
yazığına. Kalbimin tek azığıydı. Son sözüm de "Seni seviyorum" olacak "Ey celladım!" dedim. Durdu o an, sanki bu kez yüreğinden
vurulan o olmuştu.
- Ölüme giderken dahi 'Seni seviyorum' dedin öyle mi?
Net ve bariz bir şekilde:
- Evet, dedim.
Kaybedecek hiçbir şeyin
kalmamıştı. Bana hakaretler yağdırabilirdin, küfredebilirdin hatta beddua
edebilirdin. Oysa! Sen bu aşkın azizisin
ve bu kalbin gerçek sahibisin. Şimdi inandım.Vakit çok geç değil, sevebilirim
seni bir daha. Olabilirim seninle galiba yine.
Uçurumun kıyısına
gelenlerdir gerçek yaşayanlar ve ayrılığın en son sınırında dolaşanlardır aşkı
sahiden yaşayanlar.
- Gel al beni! dedi. Uçarcasına gittim aldım.
- Gel sar beni! dedim. Kırarcasına geldi sardı.