Sabah uyandığımda Bahçelievler Askerlik Dairesi huzurlu ve rahat bir yer, inşallah bana iyi
bir görev verirler diye dua ettim. Kahvaltıdan sonra herkes görev yerlerine dağıldı. Ben
yine bir süre ne yapacağımı bilmez bir vaziyette bekledim. Öğlene doğru beni İzmit'e izine
gönderen çavuş yanıma geldi ve Üsteğmen seni çağırıyor dedi.
-Hayırdır Üsteğmen beni neden çağırıyor ki?
-Bilmiyorum, belki görev verecek. Az önce de benden seninle ilgili bilgiler istedi.
-Ne sordu?
-Yok bir şey, okulunu, mesleğini falan.
-Daha mesleğim yok ki benim.
-Ya ne bileyim belgelerinde çok iyi daktilo kullandığın yazıyor, onları söyledim işte.
-Anladım, kötü bir şey yok umarım?
-Kötü ne olacak ki? Hepimiz askeriz nihayetinde.
-Evet daktiloda çok iyiyim.
-Tamam girince selam ver ve kısa künyeni yapmayı unutma, böyle şeylere çok dikkat eder
Üsteğmen.
-Peki...
-Mehmet Fikret ÜNALAN, Kocaeli, emret komutanım.
-Gel bakalım asker İzmitli misin sen.
-Evet komutanım.
-Peki, bende bin dokuz yüz yetmiş beş yılından itibaren üç yıl İzmit Ordu evinde görev yaptım,
ne var ne yok bakalım oralarda.
-Değişen pek bir şey yok komutanım.
-Çavuş iyi derecede daktilo yazdığını söyledi. Milli Savunma Bakanlığı Asker Alma Dairesi
Başkanlığından bizden daktilo bilen asker isteniyor, seni oraya göndermeyi düşünüyorum.
-Emredersiniz komutanım.
-Burası gibi küçük bir yer değil orası, etrafın Albay ve Generallerle dolu olacak, Genelkurmay
Başkanlığı ile de yan yana bina. Çok dikkatli olman lazım, kendini sevdir rahat edersin.
-Emredersiniz komutanım.
-Aslında iyi bir çocuğa benziyorsun, keşke seni burada bırakabilseydik. Ama şartlar bunu
gerektirdi.
-Ben de burada kalmayı çok isterdim komutanım.
-Neyse bugünde burada kal, yarın sabah erkenden Çavuş yazını yazsın, yazınla birlikte gider
Asal'a teslim olursun.
-Emredersiniz komutanım.
Üsteğmenin yanından ayrılırken içimde hem bir sevinç hem de bir burukluk vardı. Sevinmiştim
çünkü en azından geçmişimle ilgili bir sıkıntı yoktu. Buruk olmamın nedeni ise keşke burada
kalabilseydim düşüncesiydi. Orada beni nelerin beklediğini bilmiyordum.
Sabah koskoca bahçenin içindeki Genelkurmay Başkanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı binalarını
görünce daha çok tedirgin oldum. Güvenlik noktasından geçtikten sonra bir asker bana Asker
Alma Daire Başkanılığının (Asal) yerini gösterdi. Bir an düşündüm, benim gibi teröristlikle
suçlanmış birisinin burada ne işi vardı. İçeri girdiğimde yine görevli askerler beni Personel
Albayın yanına götürdüler, burada dikkatimi bir şey çekmişti. Üsteğmenin dediği gibi etrafta
o kadar çok rütbeli vardı ki, hatta her gördüğüme selam veriyordum. Çoğu görmeden geçiyordu.
Personel Albay benimle çok tatlı bir şekilde konuştu, askerine değer verdiği belliydi.
İçimden inşallah bu büroda çalışırım diye düşündüm. Ancak o beni Seferberlik Şubesinde
görevlendireceklerini söyledi. Ardından bu Şubenin İkinci derecede gizliliği olan bir yer
olduğunu belirtti. İşe bakın ben gizliliği olan bir yerde görev alıyordum.
Seferberlik Şube başkanı ÇANKAYA Albayın yanına gittiğimde ise çok şaşırdım, açıkçası bu kadar
babacan birisini beklemiyordum. Üstelik yaşı bir hayli ilerlemiş ve üstüne başına pek dikkat
etmeyen, ceketinde yer yer lekeler olan bir komutandı. Günler geçtikçe ÇANKAYA Albayı çok
sevdim. Zaman zaman o asker ciddiyeti ile pek bağdaşmayacak zeka dolu espriler yapıyor, ben
dayanamayıp gülünce de, gülme asker diyerek bağırıyor, ama ardından kendisi de gülüyordu.
Albay beni biraz tanıdıktan sonra çalışacağım kısmın amiri Binbaşı Cumhur AĞRAS ile tanıştırdı
ve sivil memur gibi bir masaya oturttular.
Odada Binbaşı ve benim dışımda bir erkek sivil memur da vardı. Ayrıca bir de doğum izninde olan
kadın memur varmış.
Binbaşı biraz hakkımda bir şeyler sorduktan sonra bana sivil memuru tanıtıp, işleri ondan
öğreneceğimi söyledi ve ikimizi baş başa bırakarak gitti. Sivil memur Nail ağabeyde çok iyi
bir insandı, kısa sürede bana işleri öğretti, bir taraftan da üzerindeki yükü alacağım için
seviniyordu, arada bir bana birlikte çalıştıkları kadın memurdan şikayet ediyor, hiç bir işe
yaramadığını söylüyordu.
Seksen birinci bölümün sonu
Mehmet Fikret ÜNALAN