Hikaye / Yaşamdan Hikayeler

Eklenme Tarihi : 15.02.2017
Okunma Sayısı : 1597
Yorum Sayısı : 2


Asal'da göreve başlayışımından bir ay sonra, bir gün binbaşım "Akşama doğru seninle özel 
konuşacağım Fikret" Deyince yine her zamanki sürgün endişesini duydum. Ama bu defa 
haklıydım galiba, saat dört gibi Nail ağabeye izin vererek gönderdi. Heyecanla söyleyeceklerini
beklemeye başladım.

boş büro ve daktilo resmi ile ilgili görsel sonucu

-Oğlum sen iyi bir çocuksun ve askerliğin süresince burayı derleyip toparlayacağından eminim.
-Teşekkür ederim komutanım.
-Şimdi sözümü kesmeden beni dinle ve sadece sorularıma cevap ver.
-Emredersiniz komutanım.
-Bölüğüne seninle ilgili bir yazı gelmiş. Sivil hayatında siyasi olaylara karıştın mı hiç?
-Karıştım denebilir komutanım, ama öyle kayda değer bir şey olmadı, daha doğrusu ben bir suç
işlemedim.  Ancak ilgim olmayan bir olay nedeniyle suçlandım ve mahkeme ceza verdi, o cezada
para cezasına çevrildi ve ödedik.
-Başka, başka bir şey olmadı mı? 
-Ufak tefek eylemler
-Oğlum daha ciddi bir şey olmalı.
-Sürgün mü yedim komutanım?
-Oğlum sadece sorularıma cevap ver dedim.
-Emredersiniz komutanım, 12 Eylülde götürdüler beni, günlerce işkence gördüm, sonra başka bir
şehre atmışlar, bir parkta uyandım.
-Hangi şehirde işkence gördün?
-Öğrenci olduğum yer Eskişehir.
-Tamam işte bunu soruyorum. Peki haksız yere diyorsun, davacı olmadın mı?
-Hayır komutanım, korktum...
-Peki çalıştığın yerin önemini biliyorsun değil mi?
-Biliyorum komutanım, ikinci derece gizliliği olan bir yer, zaten ben de buraya verilişime hayret
etmiştim.
-Peki neden söylemedin bana durumunu? Anlatabilirdin her şeyi.
-Komutanım hep sürgünden korktum, nasıl anlatabilirdim ki?
-İyide şimdi durum daha kötü, bir sürü şey öğrendin burada.
-Ama gerçekten hiç bir suçum yoktu komutanım.
-Tahmin ediyorum zaten, senin gibi çok kimse suçsuz yere madur oldu.
-Gönderecek misiniz beni komutanım?
-Bak soru sorma diyorum, ama dinlemiyorsun beni.
-Üzgünüm komutanım.
-Peki üzülme ÇANKAYA Albayla konuştuk, Nadir paşayla konuşacak durumunu. Dur bakalım 
elimizden geleni yapacağız.
-Sağ olun komutanım.
-Şimdi Nail ağabeyin dahil, hiç kimseye bahsetmeyeceksin bu durumdan, aramızda kalacak yani.
-Emredersiniz komutanım, kesinlikle bahsetmem kimseye.
-Büyük ihtimalle hallederiz, Nadir Paşayı ikna edebilirsek o halleder. Kimsenin onu kıracağını
sanmıyorum.
-İsterseniz beni de Paşamla görüştürün komutanım.
-Buna gerek yok, kendisine senden övgüyle bahsetmiştik zaten.
-Emredersiniz komutanım.
-Sen hiç bir şey olmamış gibi görevine devam et. Allah yardımcın olsun.
-Sağ olun komutanım.
askeri büro resmi ile ilgili görsel sonucu


Aslında hiç kolay değildi, aynı şevkle göreve devam etmem. Ama bunu yapmak zorundaydım. 
Daha yolun başındaydım. Askerliğimin bitmesine on beş ay vardı. Bu süreyi sürgünde geçirmek  
çok zordu. Üstelik ailem de bir kere daha yıkılır, annem kahrından ölürdü. Onlara hiç böyle
bir ihtimalden, sürgüne gönderilebileceğimden söz etmemiştim.

O geceyi uykusuz geçirdim, içtima vaktine doğru biraz dalmışım, rüyamda Zabit'i gördüm.
"Seni benim yanıma verirler üzülme, sıkıntı yok burada, biraz fazla çalıştırıyorlar o kadar
"Diyordu. Ama çok zayıflamıştı. Bu halin ne Zabit diye sordum. "Oğlumu dedi, oğlumu çok 
özledim. Onun için hiç bir şey yiyemiyorum, eh bir de çok yoruluyorum tabi ondandır"
Sonra yine ağlamaya başladı. Tam onu teselli ediyordum ki, koğuş kalk sesiyle uyandım.

Yeni günde masamın başına oturduğumda kendimi çok kötü hissediyordum. Bir taraftan 
uykusuzluk bir taraftan beynimdeki fırtınalarla, nasıl çalışacaktım ki...

Başımı masanın üzerine koyduğumun farkına bile varmadım. Nail ağabeyin Fikret diye 
seslenmesiyle yerimden fırladım.

-Ne oldu kardeşim beşik mi salladın dün gece?
-Yok Nail ağabey, nedense uyuyamadım?
-Kafana takılan bir şey mi var?
-Yok abi, işte öylesine, askerlik, gurbet malum.
Neyse, bak burada rahatın iyi, herkes tarafından çok seviliyorsun üstelik.
-Sana bir şey söyleyeyim aramızda kalsın.
Eyvah dedim kendi kendime, yoksa o da duymuş muydu?
-Tabi ki ağabey kalır aramızda.
-Personel Albay seni istemiş ÇANKAYA Albaydan, o kadar metini duymuş ki, pişman olmuş 
kendi yanına almadığından.
-Albayım ne demiş?
-Vermem demiş tabi ki...
-İyi bari vermesin ben de çok memnunum burada olmaktan.
-Korkma! ÇANKAYA Albay hem çok iyi, hem de çok inatçıdır. Alamazlar kolay kolay.
-Teşekkür ederim ağabey, burada ne öğrendiysem senin sayende oldu.
-Rica ederim, iyi oldu benim içinde, eğer muvafakat verirlerse tayin isteyip gideceğim zaten.
-Yapma ağabey nereye?
-Bu da aramızda şimdilik, memleketime Kırklareli'ne gitmek istiyorum. Orada yaşlı annem ve babam
var, bakıma muhtaçlar, yakınlarında olmak istiyorum.

Cumhur binbaşının gelmesi ile sohbetimiz sona erdi.

Seksen ikinci bölümün sonu
Mehmet Fikret ÜNALAN
( Bin Dokuz Yüz Seksene Doğru (Seksen İkinci Bölüm) başlıklı yazı MehmetFikret tarafından 15.02.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu