E-5 Kara  yolu  üzerinde  seyahat  ederken  bir  ambulansın  kendisine  yol  açabilmek  için  nasıl  çırpındığını,  hafriyat  kamyonlarına,  servis   ve  yolcu  minibüslerine,  kamyonlara, özel  ve  ticari  taksilere    nasıl  yalvardığını  görünce  böyle  bir  şey  kurguladım.

Eminim  bu  kurguda  pek  çok  hatalar  olacaktır.  Özellikle  de  Hızır  Acil'in  çalışma  düzeni  ile  ilgili  olarak.    Her  ne  kadar  hatamız  olursa  affola.  

Bu  hikayedeki  her  şey bir  kurgu  olsa  da  E-5 Çilesi  kesinlikle  kurgu  değildir.

***********************************

- Aloooo.  Hızır  bey  mi?
- Yanlış  numara  sanırım  hanımefendi. Ben  Rümeysa.
- Hay  Allah.  Hızır  Bey'e  nasıl  ulaşacağım  peki?
-Hanımefendi  ben  nereden  bileyim  Hızır  Bey'e  nasıl  ulaşacağınızı.  Lütfen  telefonu  meşgul  etmeyin.  Burada  boşa  geçirdiğimiz  her  saniye  bir  hastanın  ya  da  yaralının  hayatı  için  oldukça  büyük  bir  tehlikedir.
-İyi de  ben de  aynı  şeyi  söylüyorum.
-Ne  söylüyorsunuz  anlamıyorum  ki.
-Kocam  ölüyor  ayol.
-Eee  o  zaman  doğru  yeri  aramışsınız  ama  Hızır  Bey    ne  alaka  onu  anlamadım.
-Hızır  Bey'in  acil  servisi  değil  mi  orası?
-Hay  Allahım  yaaa...Neyse  sorun  nedir  onu  anlatın  bana.
-Sorun  Kocam... Kocam  döner  bıçağı  yuttu.
-Döner  bıçağı mı?  Ohaaaa.  Yutacak  başka  bir  şey  bulamadı  mı?  Hem  nasıl  yutar  koskoca  döner  bıçağını  yahu.
-Yutar  efendim  yutar.  O  bir  gösteri  sanatçısıdır.  Kılıç  yutar,  ateş  yutar.  Ne  bok  bulsa  yutar.  Bu  sefer  de  döner  bıçağı  ile  deneme  yaparken  bıçağın  tamamını  yuttu.
-Hımmm  anladım.  İyi  de  adamın  işi  oymuş  zaten.  Sorun  tam  olarak  ne  onu  anlayamadım.  Yutarken  gırtlağını  mı  kesti?
-Yok  hanımefendi.  Rahatlıkla  yuttu  yutmasına  ama  şimdi  çıkaramıyor.  Ne  üstten,  ne  alttan  çıkarması  mümküm  değil.  Alt  taraftan  ucu  azcık  dışarı  çıktı  ama  o  kadar  uğraştık  tamamen  çıkartamadık.  Herif  parça  parça  olmadan  acele  yetişin.  Yoksa  gitti  gider  benim  aslan  gibi  kocam.
-  Hımmm  anladım.  Adresi  alayım.

Rümeysa,  kadından  adresi  alınca  yüzünü  buruşturdu.  Kendi  kendisine  ''  Vah  zavallı.  Biz  onu  oradan  alıp  hastaneye  kaldırıncaya  kadar  çoktan  terk-i  alem  eylemiş  olur''  Diye  geçirdi  içinden  Zira  verilen  adres  tam  olarak  E-5  Kara  yolu  üzerindeydi.  O  saatte  E-5  e  çıkmak  demek  ölüm  demekti.  Tam  okulların  paydos  olduğu,  iş  saatinin  sona  erdiği  ve  dahi  hafriyat  kamyonlarının  -  sanki  başka  saat  yokmuş  gibi-  topluca  sefere  çıktığı  saatlerdi  En kötüsü de  yağmur  yağıyordu  İstanbul'a...

Neyse...Neticede  kendisi  sadece  telefonlara  baktığı  için  bu  sıkıntıları  yaşamayacaktı.  Hemen  seslendi.

- Hemen  hazırlanın  acil  bir  hasta  var.  Adam  döner  bıçağı  yutmuş,  çıkaramıyormuş.

Hızır  Acil  Merkezindeki  doktor,  hemşire,  sağlık görevlisi  ve  ambulans  şoförleri  birbirlerine  baktılar.  O  güne  kadar  kafasına  uçak  düşmüş  hastaya  bile  koşmuşlardı  ama  ilk  defa  döner  bıçağı  yutan  birine  gidilecekti  ve  bu  konuda  eğitimli,  tecrübeli tek  bir  Allahın  kulu  yoktu.  Döner  bıçağı  yutmuş  birine  nasıl  bir  ilk yardım  müdahalesi  yapılabilirdi  ki?

Rümeysa  listeye  baktı  ve  seslendi.

-Cenap  Hocam.  Sıra  sizde.  

Abulans  şoförü  İsmail  isteksiz  isteksiz  kalktı  yerinden.

-Aga  ben  hiç  gitmek  istemiyorum.

Hemşire  Aysel  sordu:

-Niye  ki?  neden  gitmiyorsun?

İsmail  yine  isteksiz  bir  şekilde  cevap  verdi.

-  Ya  abla  vatandaş  hastaneye  yetişmeden  ölüp  gidiyor,  öyle  olunca  da  bir  daha  kimse  bizim  ambulansa  binmek  istemiyorlar  uğursuz  diye...

Doktor  Cenap  hafifçe  tebessüm  etti.

- Ooolum  sen  de  her  yerde  anlatma  ambulansata  ölen  hastaları.  Ağzın  bir  dursun.

Sonra  hemşire  Aysel'e  seslendi.  

-Kızım,  tüm  ekipman  dışında  yanına  gres  yağı  ve  hintyağı  almayı  unutma.

Hint  yağı  ile  vatandaşta  kabızlık  varsa  o  halledilecek,  gres  yağı ise yutulmuş  olan  döner  bıçağının  tahriş  yapmadan  kolayca   çıkması  için  yumuşatıcı  olarak  kullanılacaktı.

İsmail, eline  adres  verilince    artık  iyice  fıttırdı.

-  Yok  anasını  satayım.  Bu  saatte  E-5  e  mi  gireceğiz?  Bu  bendeki  şansın  ta  içine  sıçayım.

Sonra  doktor  Cenap  Beye  seslendi.

-Hocam !  yanımıza  bir  de  imam  alaydık.  Nasılsa  biz  bu  adrese  gidip  hastayı  alarak  hastaneye  ulaştırıncaya  kadar  herif  nalları  dikecek.  Bari  son  anında  başında  dini  telkin  yapan  biri  olsun.

Cenap  Hoca  yine  sırıttı.

-Yürü  lan  zevzek.  Adam  Müslüman  mı,  Hristiyan  mı  onu  bile  bilmiyoruz  daha.

Sağlık  memuru  Tuncay'ı  da  yanlarına  alıp  ambulansa  atladıkları  gibi  verilen  adrese  doğru  yola  çıktılar.  Adrese  varmakta  pek  sıkıntı  yaşamadılar  çünkü  henüz  okulların  zilleri  son  kez  Hababam  Sınıfı  filminin  müziği ile   çalmamıştı.  Servis  minibüsleri  okul  kapılarının  önünde  beklemedeydiler.  Saat  17.30 a  yaklaşmakla  birlikte  işçi  ve  memur  tabakası  da  evlerine  dönmek  üzere  yollara    dökülmemişti. Hafriyat  kamyonları  da  beklemedeydiler trafiğin en  sıkışık  olacağı  saatlerde  konvoy  halinde  yollara  dökülmek  için.  Yani  E-5  Kara  yolunun  işkence saatleri  henüz  başlamamıştı  ama  dönüş  kesin  çilelerle  dolu  olacaktı.

İsmail  basabildiği  kadar  basıyor,  bir   ihtimal  hastayı  alıp  hemen  dönüş  yoluna girerse  trafiğe  yakalanmadan  işi  halledebileceğinin  hesaplarını  yapıyordu.  

Gidişte  fazla  problem  yaşanmadığı  için   İsmail  yolda   Doktor  Cenap'a  sordu.

-Hocam !  En  mutlu   C sence  hangisidir?

Cenap  Hoca  bu  saçma  sorudan  bir  şey anlamamıştı.

-  O  nasıl  soru  oğlum.  En  mutlu  C  de  ne?

İsmail  sırıttı.

-  Bilemedin  değil  mi?

Cenap  Hoca  aldırmadı.

-Bilemedim.  Senin  bu  zevzek  sorularını  bilmek  mümkün  mü?

Tuncay  lafa  girdi.

-Çok  kolay  hocam !  Bizim  aracın  burnunda  yazıyor  sorunun  cevabı.

Cenap Hoca  bastı kahkahayı.  Aysel  ise  ''  Bunlar  neye  gülüyor  böyle?''  Diye  şaşkın  şaşkın  erkeklere  bakıyordu.  

**** 

Ekip  nihayet  verilen  adrese  geldi.  Burası  tahmini  olarak  Nuh  Tufanından  sağ  kalabilen  kule  biçiminde ahşap  bir  binaydı.  Binanın  kapısı  önünde  orta  yaşlı  bir  bayan  endişe  ile onları  bekliyordu.   Bu  arada  meraklı  vatandaşlar  da kendi  aralarında  konuşmaktaydılar:

-  Ne  olmuş  ne  olmuş?
- Cevat  abi  döner  yemiş  zehirlenmiş.
-Allah  Allah... Hülya  abla  neden  zehirlenmemiş  peki?  Ulan  garanti  Cevat  Abiyi  bu  karı zehirlemiştir.
-Yok  ooolum.  Hülya  Ablayı  bilmiyor  musun.  O  tam  bir  vejeteryendir.
- Ula  o  da ne ki?
-Yani  karı  et  yemiyor.
-Et  yemiyor  da  ne  poh yiyor  peki?
-  Of  be  Şuayip...Ulan  herkes  senin  gibi  etobur  hayvan  mı  ooolum?  

Herkes  kendince  bir  sebep  uydurmuştu  mahalleye  ambulansın  gelmesine.  

Ambulans  ekibi  Hülya  Hanımın  rehberliği  ile  binaya  girdi  ve  merdivenleri  tırmanmaya  başladı.  Bu  merdivenlerden  hastayı  sedye  ile  indirmenin  imkanı  yoktu.  O  derece  dar  ve  dolambaçlı  bir  merdivendi.  İş  her  zaman  olduğu  gibi  Tuncay'a  düşmüştü  ki  zaten   zavallı  Tuncay'ı  sağlık  memurundan  daha  ziyade  hamal ve  güvenlik  görevlisi olarak  kullanıyordu  ekip.

Tuncay,  baston  yutmuş  gibi  dimdik  vaziyette  halı  üzerine  uzanmış  olan  Cavat  Beyi  sırtladı  ve  yavaş  yavaş  merdivenlerden  inmeye  başladılar. 

Güç  bela  aşağıya  indiler  ve  Cavat  Beyi  ambulansın  içindeki  kanepeye  (  Kanepe  deniyor  herhalde )  uzattılar.  Hülya  Hanım  da  ambulansa  bindikten  sonra  İsmail  sordu.

-  Göztepe'ye  değil  mi  hocam? 

Cenap  Hoca başını  salladı.

-Evet.  Göztepe'ye...

Bu  durumdaki  bir  hastaya  ne  yapılabilirdi  ki?  Sapı  çok  az miktarda  dışarıda  kalmış  olan  döner  bıçağını    ani  bir  hareketle  çekip  çıkarmayı  düşünse  de  bu  çok riskliydi.  Herifi  doğram  doğram  doğrayabilirdi.  En  iyisi  bir  serum  bağlayıp  hastaneye  sağ  salim  ulaştırmaktı.

Aysele  seslendi:

-  Kızım  tak  bir  İzotonik.  Yapabilecek  başka  bir  şey  yok.  Ha  bir  de  kalçadan   Baralgin  yap da  ağrısı  sızısı  azalsın  birazcık.

Hülya  Hanım  atıldı  hemen.

- Doktor  Bey aman ! Cevat  iğneden  çok  korkar.

Cenap  Hoca  patladı  artık.

-Ağzından    giren  koskoca  döner  bıçağından  korkmuyor  da    g.tüne  girecek  minicik  bir  iğneden  mi  korkuyor?  Hayret  bir  şey.

*****

Cevat  Beye  iğne  yapılıp  serum  takıldıktan  sonra  Tuncay  ve  Cenap,  ambulansın  önünde,  Cevat,  Hülya  ve  Aysel  arkada  olmak  üzere  yola  çıktılar.

Zaten  ne  olduysa  da  işte  o  yolda oldu.

Eh  o  da  yarına  kalsın. 

Yalnız hemen  uyarayım: 2.  Bölümü  okumadan  önce  tüm  emniyet  tedbirlerinizi  alın.  Özellikle  okurken  bilgisayar  başında  bir  şeyler  yememeye  ve  içmemeye  azami  gayret  gösterin  ki  sizler  de  ambulanslık  olmayasınız  sonra.

( Ambulance. -1- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 9.03.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu