Yürürken her ışık bir gölge yapar
gece yollarda. Bu yüzden gergin halimizle, kendi gölgelerimizden korkar oluruz.
Az bir ses gelse aniden ürpeririz. Sanki birisi vuracakmış, saldıracakmış gibi
ani tepki gösteririz. Hele sessizliğin ve karanlığın iyice hâkim olduğu
yerlerde tek başına gezinmek kâbustur kimine göre. Yanımızda, arkadaş
bulamazsak en azından köpekle gezeriz. Sığınılacak liman gibidir, o anlarda…
Korku, tenin yaşlanmasına yavaş yavaş girmektedir o gergin hallerimiz de!
Dünyayı ne kadar sevecen görsek o kadar bizi yıpratır, farkında olmayız.
Aslında her görüntü, yaşlandıkça an be an değişirken, gerçek bir görüntüden bahsetmek nasıl mümkündür ki! Aynalardan gördüğümüz tenimizdeki değişimi fark etmemiz bile bizi rahatsız eder ama bakmadan da duramayız. En dayanılmaz ve korku saran yaşlılık belirtilerinde aynanın sanki yalanı yansıttığına inanır gibi, krize girdiğimiz yoğun hislerde onu yok ederiz kırarak. Yalan, nasıl söylendiğinde başkalarını rahatsız ediyorsa bizi de bu durum rahatsız eder. Ayna, sanaldır ya, yalan söyler der, buna da hemen inanırız… İçimizde ki yaşayan ben aynıdır ama ten değildir. Eşyalara bile yalan söylemeyin diyecek kadar çaresiz kalırız.
Yaptığımız makyaj, boyattığımız saçlarda, yeni imajımızla, bu yansımalar bizim görmek istediklerimizdir bir süre. Makyajla aynalara yalan söyletiriz… Yalandan kim hoşlanır ki, ama bu yalana aldırmayız bile… Yaşadıklarımızda deneyimler artıkça bu tür yalan söylemlere inanmak isteriz. En sonunda gerçeklerle karşı karşıya kaldığımızda, makyajın da çaresizliğinde, tam bir yalnızlık başlar. Hiçbir paylaşım bizi mutlu etmez, heyecan vermez. Kandırdıklarımız, yalan söyleyip acı çektirdiklerimiz intikam alır sanki acıyla yansıyan yenileri ile. Gölgeler alaycıdır karanlığa ışık düşüp de gözümüze döndüğünde! İşten, güçten düşmüş, her şeye muhtaç yaşlılık başlamıştır. Korkunun ecele faydası olmadığı gibi nihayet bizi dayanılmaz bir yalnızlığa, sevgisizliğe itmiştir.
Bilmediğimiz yeni her şey, korkunun bir eseridir. Her yabancı unsur bize korku verir. Öğretileri aşacak ve aczimizi kabul edecek bir kabulleniş trendi gösteremezsek aynamızdan yansıyan görüntülerimizde, en son gelinen nokta her deneyimde, bu karanlık, deprem, afet gibi ani gelen bir yaşlılık olacaktır. Ölmeden önceki hal gibi, sıkıntılı dram bizi meşgul edecektir. Birey olarak, kendi yolumuzu ve yalansız gerçeğimizi kabul etmemiz gerekiyor. Bu da tam bir bağımsızlığa ulaşmak demektir. Özgür irade, eylem ve emel ancak gölgeleri sildiğimizde, yansıyan görüntülerimizden ve övgülerinden kurtulduğumuzda ve Allah’ı tanıdığımızda var olacaktır.
Gerçek tende değil, onun
sakladığı ruhtadır. Gizli kaldığı için onu dünya yıpratamamıştır. Bu gizli
hazineyi keşfetmek gerek, yerin altında gömülü değil, sadece içimizde, aklımızda,
kalbimizde…
Yaşlanmamanın sırrı dil ile değil kalp ile konuşmaktadır.
Saffet Kuramaz