Nasıl anlatsam dostlar, dil varmaz
vahameti,
En kalleşçe emeller, vururken
hürriyeti.
Böyle aniden çıktı, bizi saran ihanet,
Feryadım masivaya, göğe varan ihanet.
Darbe yapılmak için düğmelere basıldı,
Boğaziçi Köprüsü, trafiğe kesildi.
Sokakları titretti, tankların
paletleri,
İhanetle beslenmiş, gördük
apoletleri.
Bir nifak temmuz oldu, gizli gizli
azdılar.
Nasıl da hissetmeden, her tarafa
sızdılar.
İlk önce örselendik, ne oluyor
diyorduk,
Halk sokağa çıkınca darbeymiş
anlıyorduk.
Kükredi yiğit millet, siper etti
canını,
Yine yüceltti işte, halkını vatanını.
Şehirler inlediler, kılıç oldu uçaklar,
Kim derdi ki meclisi, halkını
vuracaklar.
Birer birer düşerken nice şanlı kahraman,
Düşman mıydık biz böyle, neden
vermezler aman.
Sonra bir telefondan, “Çıkın…” sesi
duyuldu,
Bu çağrıyı duyanlar, savunmaya
koyuldu.
Elbette ki Allah’ın, bir hesabı var
idi,
Zulme abat olana, elbette Kahhar idi.
Son ere dek ölürüz, söz vermişiz hilale,
Ancak böyle direniş, götürür
istiklale.
Nefesler od’a düştü, zulmü görmedi
cihan,
Omzumuzda büyük yük, tek Türkiye
imtihan.
Parçalandı bedenler, her taraf büyük
dehşet,
Silahsız halka karşı, görmedik böyle
vahşet.
Analar düşük yaptı, uçakların sesinden,
Dualar döküldü hep, mazlumun
nefesinden.
Silkelendi tüm vatan, gafletinden
uyandı,
Hürriyet meşalesi, On Beş Temmuzda yandı.
Milletin iradesi, geceyi aydınlattı,
Salaların etkisi, kulakları çınlattı.
Bunlar diriltti işte, Kâbil’in
nefretini,
Ama vatan namustur, koruduk iffetini.
Şahadet edasıyla, şahlandı milletimiz,
Kesilerek atıldı, böylece zilletimiz.
Sabaha dek vuruştu, vatanın şehitleri,
Kimi cennete uçtu, Allah’tır
şahitleri.
Vermedi hürriyeti, hamasi emellere,
Teslim etti hakkını, hep gözeten
ellere.
Cennetin kokusuydu, vatan demek can
demek,
Milletime yakıştı, aslan gibi
kükremek.
Korkusuzca savunduk, yıkılan
değerleri,
İşte şimdi ayakta, Çanakkale erleri.
Âdem Efiloğlu