Çalılıkta
biten bir papatyaya rastladım. Kokusu sarmıştı dört bir yanı. Mis gibi bir
aydınlık vardı etrafında. Tazelik ve güzellik ondan yayılıyordu çalılığa.
Kurumuş ve yavan kalmış otlara dallara eşsiz bir şahanelikti papatya orada,
renkti, kokuydu. Oldum olası severdim papatyayı ve merak ederdim hikayesini.
Nazikçe yaklaştım ona ve incitmeden onu sordum: "Ey papatya! Aşıkların ellerinden düşürmediği, seviyor sevmiyor
diye fal baktığı yegane çiçek! Sen kime sevdalısın peki? Sen nasıl fal
bakacaksın kendi adına? Yapraklarını koparmaya gücün var mı? Canını
yakmaya?" Boynunu büktü, hoyrat bir le dokunmuş gibiydi tenine,
titredi ve bir zaman sonra şunları söyledi: "Var elbette! Yoksa ben adımı kimden aldım sanıyorsun. Sıradan bir
çiçektim bahçede. O, bahçeye çıktı bir bahar günü. Sahne aldı çiçeklerin ortasında.
Nasıl bir güzellikti ya rabbim, bahçe, bahçe olalı eminim ondan daha güzelini
görmemişti. Gül bile hikayelerde kalmıştı onun yanında. 'Ben papatya!' dedi,
kalbim durdu. Bana doğru geliyordu, yok yok sanki benim için çıkmıştı bahçeye. Elini
bana uzattı, okşadı canımı. Kuru bedenim canlandı. Dudağına götürdü öptü beni. Öptüğü
yer sarardı, canım ona o kadar alıştı ki kokusunu çektim içime. Onun kokusuyla
sermest oldum, kendimden geçtim. Onun yüzünün beyazlığı da öptüğü ve sararttığı yerin etrafını bir taç
gibi sardı sarmaladı. Anlayacağın onun bütün güzelliği aksetti bana, işte şu an
gördüğün güzellik onun güzelliğidir. Ben onun cilaladığı bir ayna oldum;
kendisini görmek ve göstermek istediği... O, yok burada ama ben her bahar onu
hatırlamak ve hatırlatmak adına boy veriyorum böylesine. Ve ona duyduğum
hasretin hüznüyle kokum o kadar yayılıyor ki bahçeye, bunu hisseden herkes 'papatyalar
açmış' diye koşuyor bana. Baharsız papatya olmaz diyor şair doğrudur ama
papatyasız da yâr da olmaz. Onsuz papatya da olmaz." Baktım iyice
duygusallaşıyor, uzaklaştım oradan, papatya ağlamasın dedim, yüreği yanmasın,
solmasın ve kurumasın asla. Her bahar açsın ki o muhteşem güzelin hatırası
yaşasın her yerde.