Şimdi üreten şeyin başlangıç referansla neyden oluşunu
belirtelim. Tekil ya da tikel insan dalda meyveyi toplamağa gittiğinde geride
savunulması gereken güvende olmayan bir yavru bırakıyordu. Ya da yavruyu yanında taşımakla hareketi ve yetenekleri
sınırlanmakla olası tehdit karşısında savunması oldukça azalıyordu.
Tikel durumlu kişi, arkadaşını yavru yanında bıraksa; kendi
savunması; kendi av yapması; kendi yiyecek toplaması çok çok kısıtlanıyordu.
Böylece kişimiz; zaman, mekân, devinmeli özellikleriyle; üst üste durumlarını
yansıtır olmanın, tam da kendisiydi.
Kişi; kendisi de olan durum belirmeleriyle zaten yüklü
durumdaydı. Bu yüklü olan alan etkili durum, kişiyi; kendisi gibi yüklü, benzer
karakterli başka tür özneli zaman, mekân, devinmeli hemcinsleriyle birlikte bir
grup bağıntısının içine girdirir. Bundandır ki iç, dış zorunluluğa göre olup;
onu konuştular.
Böylece kişi sosyal olucu iş birliği içinde bulunmanın dayanışma
bağıntıları içine doğru; kendilik bir alan eğimli zorlamanın içinde olur.
Kişinin iş birliği dayanışması, kişilerin kendilerinin karar verdikleri bir
iradi süreç olmayıp; kişinin kendisinden ötürü, kendi dışında bir girişme
hareket zorunluluğuydu.
Büyük bir güç olan doğa gücü karşısındaki kişiler de, bu
nedenle; büyük olma eğiliminin içindeydiler. İç dış nedenle bir araya gelme;
yeni durumla birleşmeydi. Büyük olma eğimli girişme keyfince olan bir büyüklüğe
erişme de değildi. Yine başka bir neden zamandan ötürü de belirlenmeydi; sınırlanmaydı.
Kişilerin iş birliği ve ortaklaşması; özdeksel moleküler
düzeydeki atomların bir elektron enerjisini diğer atomlara kovalent bir bağ
yapan paylaşması gibi iç dış nedenle bir araya gelme ve ortaklıktı. Çok çok üst
düzeyli girişmeyle yasayı izleyişe; grup bilinci, grup yönelmesi, grup bağ
hareketi ve grup beniydi.
Kişiler iş birliği içinde; işbirliği bağ enerjisini
ortaklaşan bir sağlama hareketiyleydiler. Bu süreç giderek totem meslekli sürecin
hareketi oldu. Totem meslekli sürecin üreten ilişkisi, zorunlu bir ortaklaşmanın
bağ hareketiydi. Burada paylaşılan bağ enerjisi; üreten ilişkili, bağ
enerjisiydi. Totem meslekli hareket, gruplar arası ürün takasları yapmasıyla; takas
transferi üzerindeki bağ enerjisini paylaşmakla üretim hareketini büyütmenin
ortaklaşmaydı.
Gruplar arası üreten ilişki, grup iradeli; istekle yapılan
bir hareketti. Yani bir irade kullanmasıydı. Yani özgürlük hareketiydi. Bunu
şöyle söyleyeyim. Totem meslekleri ortada yokken isteseler de gruplar bir araya
gelip temas kuramıyorlardı. Kurulan temaslarsa, sürekli olmamakla kısırdı. Ancak
üreten ilişiler nedenle grupların bir araya gelmesi hem bir zorunluluk oldu.
Hem zorunluluğu kendileri düzenleme kararı aldılar. Hem de bu düzenleniş
etrafında ittifak yaptılar. Kişi özneli bilinç; toplum özneli olmuştu.
İttifaklar başlı başına üreten ilişkiler üzerinde ortak
iradi karar olmakla ortaya çıkmıştı. Yani üreten ilişki ortak bir üretim
hareketi içinde, ortak kararlarla düzenlenme yapmanın hareketi oldu. Bu bir özgürlüktü.
Sosyal devinimler totem dönem öncesinde özgür olamadığı için zorunlulukları
üzerinde öznel kararlar üretemiyordular.
Zorunlu olukla yüzen kütüğün üzerinde nehri geçenler,
tasarladıkları gemi içinde nehri geçmekle; toplumsal bilinçli zorunluluk
üzerinde özgürleştiler. Zorunluluk aynı zorunluluktu. Aynı zorunluluğa boyun
eğiliyordu. Ama zorunluluğun üzerine, zorunluluğa göre konfor (üreten ilişki) inşa
etmedikçe özgür olamıyorlardı.
Toplumsal bilinç; toplumsal teknik gücü ve onun toplumsal üreten
ilişkilerini ortaya koyamadan daha; zorunluluklar üzerine özgürce bir inşalar
kullanımı oluşturulamıyordu. Özel mal sahipliğiyle toplumun bilincini, toplumun
gücünü ve toplumun üreten ilişkiler sahipliğini de mülk sahibine verip,
kendimize yabancılaşıyorduk.
O halde sosyo toplumların başlangıcı ortak hareket dediğimiz
kolektif oluş içinde olurla, önce doğada sağlama yapma hareketiydi. Sonra da
ortaklaşır üreten ilişki hareketiydi. Şu halde mal mülk sahipliği olan iradeyi;
mal mülk sahibi olan durum ortaya koymamıştı. Aksine El mal mülk sahipliğini
ortaklaşan bu toplumsal hareketli inşa üzerine bina etmişti.
Ortaklık zorunlu bir yansıma ve üreten ilişkilerinin
inşacısı olan irade kullanımdı. Sömüren özel mal mülk sahipliği içinde
ortaklaşma olmayan durumda de zorunlu bir yansıma değildir. Mal sahipliği
üzerinde; ön görülen mal sahipliği değil; üreten emekler üzerinde, emeklere
göre mal sahipliğini ortaklaşmayıp; kişinin tasarrufları olabilirdi.
İkisi arasında çok fark var. Mülk sahipliği üzerinde mülk
sahipliği, sınıflı olup; mülk sahibi kişinin yarın yine çalışacak olma
zorunluluğunu ortadan kaldırır. İlişki süreci; yarın yine sömürme; yarın yine
kâr yapma; ya da bir müddet yedi göbek sülalesiyle birlikte, sırt üstü yatma
sürecine götürür. Oysa emeklere göre
üreten; emeklere göre paylaşıp özel mal mülk sahibi olan sistem; emekler
üzerinde toplum olmanın yarın yine yeniden ve yeniden üretim hareketine dönüşeceğini
hiç unutmaz.
Tarih mülk sahipliği üzerinde oluşmuş bir toplumu bilmez ve
oluşturamaz da. Ancak üreten ilişkiler üzerindeki toplumu sömüren
enfeksiyonlara günümüze kadar tanıktır.
Özel mülk sahipliğinin de elbette özgür iradeli bir tutum ve
kullanım kararı olur. Bu özgür iradeli karar da üreten ilişkiler gibi herkesin
kullanım ve sahipliği olmakla, olasıdır. Değilse kimini mal mülk sahibi kılıp;
kimini de vaatle mal mülk sahibi yapacağım demek özgür irade hareketi olmayıp sömürülmedir.
Pekiyi de ben sömürülmek istiyorum sana ne? Benim sömürülme
özgürlüğüme niye karışıyorsun? Demek de bir irade kullanımı ve özgür irade
midir? Ki kesinlikle hayır. Sosyo toplumun ve üreten ilişkilerin başlangıç
koşulları içinde zorunlu olurla sömürme ve sömürülmeyi isteme diyen eylemli oluşların
sistem içine referans noktası yapılması hiç yoktur. O aşamayla olası da olamayan
bir şeydir.
Bir şey bir şeye göre yansımaydı. Siz bir sosyo toplumun
kişilerini tümden zengin edemezsiniz. Bir sosyo toplum içindeki kişiler neye,
kime göre zengin olacaklardı? Üstelik zenginlik sosyo toplumun amacı olmakla
sosyo toplumlar devinemez. Bu sömürü hareketidir. Zenginlik toplumun dinamiği
ve devini ilişkisi değildir.
Toplumun devinim ilişkisi yarın yine üretecek olmakla yeniden
ve yeniden üretim yapacak olmanın zorunluluğudur. Siz zorunluluğun işleyişi
üzerine zorunluluğa aykırı keyfi ve sömüren enfeksiyonlar koyarsanız; bilinç
körelmesi içindeki kaderle, dua eden kullara dönüşmeniz kaçınılmazdır.
Ki, olmayanı olana erg yapasınız. Su içinde iki hidrojen bir
oksijen yerine sana ne kardeşim su yine su olarak kalsın ama ben bu bağıntı
içine bir amonyak ta katmak isteme özgürlüğüm var diyemezsiniz. O vakit içine
amonyak kattığınız ilk birleşim su olmaktan çıkar. Amonyak su olmanın ve su olmakla devinmenin
şartları içinde yoktur. Ama su içine katılıp su süreçleri enfekte edilir. Ol
dem süreç başka süreç olur. Sizin yenden ve yenden üretme veya su olma
zorunluluğunuz varsa; enfeksiyon kanserdir.
Siz herkesi zengin yapacağım dersiniz, de; emekler üzerinde
üretim yapmanın emekler üzerinde paylaşmasının herkese göre olduğu gibi zenginlik
herkese göre olur bir inşa şekli değildir. O vakit “sen ağa, ben ağa; inekleri
kim sağa” kısır döngüsü içinde çıkamamanın bu süreci kutsaması ortaya çıkar.
Eğer biz üreten ilişki içinde meşru olacaksak herkese göre
olan kişi sahipli mal-mülk kullanımını ihsas ederek; yarın yine yeniden ve
yeniden üretecek olma zorunluluğuna helal getirmeyen bir kendilikten sınırlanma
içinde sahiplikle emekler üzerinden üreten ilişkiyi sürdürürüz. Mal sahipliği
üzerindeki sömürü ile üreten ilişkiye aynen devam ediyorsanız bu meşru
olmamakla sınıf savaşı olarak yansır.
İşte El bu nedenle meşru değildir. Mal sahibi olmayı irade
etmiştir. Ama savaşı düşünmemiştir. Savaş olsun irade kararı almamıştır. Görmüştür
ki savaş mülkü elde tutmanın bir yolu ve mülkü büyütmenin kaçınılmaz bir yolu;
bu yol için savaşı da ganimetiyle, köleleştirmeyle beraber; meşru etmiştir. Girdiği
yolun zorunluluğu; zenginliği büyütme, sömürüyü artırma ve sınıfsal kutupla
savaşı yansıtmaktadır.