Bu vurgulardan ilahi dönemli sürecin
DNA’sından bahsedilmiyordu. Siz “yaklaştım” dediğinizde sizin bir yerden
ayrılıp, uzaklaştığınızı böylece yaklaştım kelimesinden ötürü dolayla
çıkarıyorduk. Öyle ya ayrıldığınız bir yer yoksa neden yaklaşıyorum diyorsunuz?
Ön ittifaklı ilahi dönem içinde, ilah
divanında; ilaha karşı El anlayışlı sav düşünceler neden beridir tartışılmaya başlamıştı.
Bu savın sahibi ortaya koyduğu savı nedenle kendisine ben El ilahım diyordu. Bk.
Eşitsiz El’in Adil olması yazı dizim.
El kendi algılarını oluşuyordu. El
söylemi, ilahların söylemeyi aklında geçirmediği bir mana anlayışıydı. Çünkü
ilah ortaklaşma yapan anlayıştı. El de ortaklaşmayan kişi sahiplikle olan bir
anlayışla inşaydı. İlahları aklına diğer türlüsünün gelmeyişi ve El’in aklına
da ortaklığı kötülemenin gelmesinden daha doğal ne olabilirdi ki? El’in İlahlığı
da, yeni olan mana anlayışını; tıpkı ilah gibi takdirle söylemesiydi. Takdiri kendisinde
meşruiyet görmekle; ilahi takdir de bulunma fiili de, El’e bir anlam
geçişmesiydi.
El söylemi, yeni mana anlayışına
izafeten ilahın önüne konan El-ilahla bir ön takıydı. El ilahı ortadan
silemiyordu. Çünkü ilahın önceden beri gelen oturmuş, yerleşmiş bir muktedirce söylemi
ve bu söyleme duyulan saygılıma alan gücü vardı. Bu nedenle El İlahlığı, ilah
gibi takdirde bulunmasıyla kendisine eşletiyordu. Bu eşletme zaten bir anlam
geçişi oluyordu.
El’in kendisine sorgusuz sualsiz biat
edilen bir iman akdi yapabilmesine için ilahlık kendi öncesinden beri süre
gelen bildik tanıdık, alan etkisi olan bir cevazdı. İyi de İlaha karşı mal-mülk
sahibi olan bir El tartışmasına ne gerek vardı ki?
Bu tartışma adeta günümüzdeki
yalan talan yapan iktidarlara karşı, kimi halk kesimlerinin “soyuyorlar ise
beni soyuyorlar sana ne?” demesi gibiydi. “Çalıyorlarsa, iş yapıyorlar” denmesi
gibiydi. “Soyuyorsa beni soyuyorlar” demesi gibiydi.
Günümüzde özelleştirmeye neden
gerek varsa; özelleştirme ile iflas edenin elinde alınan işletmesini tekrar
kamulaştırıp düzenleme denetleme kurullarınca iyileştirdikten sonra yeniden
özelleştirilmesine neden gerek varsa; o gün de onun için özelleştiren El’e
gerek vardı. Bugün hileli iflaslar niye varsa; El de onun için vardı. Kamunun
üreten emek gücünü iç etmek çalışmadan rahat yaşamak için vardı.
Günümüzde bile, tıpkı köleci ahlakçı
Epikür gibi efendilerince kırılan bacağın acısına katlanmayı öğretirler. Göçükte
fıtrat içinde ölmeye katlanışı öğreten mantık karşısında; bacağını kırdırmamayı
öğrenemeyen bu kabil bir dejenerasyon vardır. El süreci sonucu kan, gözyaşı
olan bir maceraya sürüklüyordu.
İlk mal kavgası olacak Dumuzi-Gılgamış;
Habil-Kabil; söylemli kan gözyaşı önceden tahmin edilemezdi. Anlatış tarzına
göre kan ve gözyaşı içinde oluştuğu anlaşılan bir meclis toplantısında El
divanında El’ci ve ilahi mana anlayışlı taraflar tartıştırılır. El amacını
açıklarken; “Ben kendime, kendim gibi mal mülk sahibi halefler oluşturacağım”
der.
Durum özel mülkiyetçi yansıması
içinde tartışılıp söylenmektedir. El, kendisini meşru etme gayreti gütmektedir.
El bu tartışılanlardan bir iman akdi ortaya koymaktadır. İlahların “orada
bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın” demesine karşı El; özel mal mülk sahibi
olmakla “ben sizin ananızı ağlatacağım” diyemeyen el “ben bilmediğinizi bilirim” diyordu.
İlahlara cevap vermeyip;
ilahların “bilmediğini bilmekle” söylemini ortaya koyan El; “bilmediklerini
bilmeye” iman eden kendi inanıcıları ile arabesk yaşamın içine doğru,
doludizgin olacaklardı.
Özel mülkiyetçi düşünce ve
hayallerin içinde olan bu anlatımlar; kolektif ortamı fayla yani kırıklı ortam yapmıştı.
Kırıklı yeni yapı kolektifçe ve emekler değişmesi üzerine olmayan bu tür sudan nedenlerle
ortaya konuyordu.
El vari olan düşüncenin
olgunlaşma ve ortaya konma vakti geldiğinde; günümüz hükümetlerinin hiç gereği
ve alakası yokken ortaya atılanı tartıştırmaları gibi bir şeydi bu vakti gelen
anlayış. Süreç grupların ön ittifak içine gelişteki gruplar arası sert
tepkileri bilmektedir.
El’in de var olan duruma göre
farklı bir şey söylüyormuş algısını uyandıran tartıştırması; aslında kitlelerin
sert tepkisini kırıp yeni olan duruma kitleleri yavaş yavaş alıştırmaktı. Kurbağayı
yavaş yavaş suda ısıtmak gibiydi.
El kırıklı kıldığı bu yapı içinde,
gözünü bu düşüncelerle karartmıştı. Gözü kara ve fiziği; hitabeti güçlü olan birilerinin
bu kırıklı yapıya bir darbe vurup bu ortamı lehine döndürecekti. El kendi El manalı
düşüncesine iman edenleri (sadakat yemini içenleri) kolektif yapı içinde alıp
gidecekti. Gidenler ön ittifaklı yeteneklere sahip kişilerin; birkaç totem
mesleğini bir arada yapar olma donanımı içindeydi.
Yeni olan bu düşünce kurulu
düzene karşı çetin bir mücadeleydi. Başarılması kadar; bu mana anlayışı içinde;
bu anlayışına boyun eğilmesi de öyle gözü karalığı gerektiriyordu. Kendisi mal,
mülk sahibi olan El; kişileri de mal mülk sahibi yapma vaadiyle vaat zedelere; halefim
diyordu.
Yani “benim gibi mal mülk sahibi
olacak yegâne kişiler sadece insan haleflerimdir diyordu. Mal-mülk sahibi olma
vaadi bu gözü karalığı ortaya koyacaktı. İnsanlar, ön ittifakın ürünü olmakla;
zaten ilahlara halef melezlerdi.
Aslında kişiler, mal mülk sahibi
olmakla; “ben sizin bilmediğinizi biliyorum” diyen El ilahın ne bildiğini de
çok iyi biliyorlardı. Bu bilme nedeniyle inanırlar gözlerini karartıyorlardı. El
ile sadakat sözleşmesi olan iman akdini yapıyorlardı. Gözü, karartan bu gözü
karalık içinde sertlik göstermenin sonunda da süreç biat etmeye döndü.
(
Ekici Ve Çoban Gruplar Diretişi 16 başlıklı yazı
Bayram KAYA tarafından
28.05.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.