Gaipten bir ses duydum, ta ruhuma işledi!
Yıldırım düştü sandım, bayılaydım yeriydi
O anda zaman durdu, gönlüm neler düşledi
Güzel bir dilber gördüm ne cindi ne periydi
Huri desem değildi, gözleri mercan gibi
Ruh boğaza dayandı çıkacak bir can gibi
Kekeledim o anda, dilleri sürçen gibi
Halim mecnun gibiydi daha da ileriydi
O dilber cezp ederek, tuzağına düşürttü
Bir ifrit tutup beni gaf dağından aşırttı
Akıl, mantık kalmadı, gördüklerim şaşırttı
Işık sandığım şeyler, gözlerimin feriydi
Açınca gözlerimi, sema yoktu, ayda yok
Ses tellerim kesikti, bağırmamda fayda yok
Ne in vardı, ne de cin, karşılayan bay da yok
Zaman durmuştu, lakin yüzlerce yıl geriydi
İfrit bıraktı beni, kaçtım kaçtığım kadar
Bir çok kapılar gördüm, açtım açtığım kadar
Engeller sıra, sıra, geçtim geçtiğim kadar
O bana yetiştiydi çünkü benden seriydi
Geldi devler, cüceler, elbisemi soydular
Gözlerimi bağlayıp, bir mahzene koydular
Bir esir daha vardı, gözlerini oydular
Öyle bir hali vardı, ne ölü ne diriydi
İlgilendim esirle, bana fazlayken derdim
Sürünerek de olsa, onun yanına erdim
Yaklaştım nefesini, hissettim, selam verdim
Açlık ve işkenceden, üç kemik bir deriydi
Hazreti Süleyman’ın, hazinesini bilen,
Düşmana baş belaydı, dostun yüzüne gülen
Davasına sadıktı, ülküsü için ölen
Ser verip, sır vermeyen, güvenilir biriydi
Süleyman nebi ona, rüzgarla gitmiş idi
Ona bir hazineyi emanet etmiş idi
O zaman genç, sayılır yaşı tam yetmiş idi
Aslı Türk soyundandı, gerçek bir Türk eriydi
Şeytanlar duyar duymaz, etrafına üşüştü
Ona hainlik eden, taşralı bir keşişti
Onunla buluşması, ellerine düşüştü
Saftı, temiz kalpliydi, hıyanetten beriydi
Dedi ki sen Türk müsün, evet dedim “hoş” dedi
Dedi dünya geçici, doğru yolda “koş” dedi
Her şey aslına döner, ne yaparsan “boş” dedi
Saltanat, makam, para ellerinin kiriydi
Hazinede hoşgörü, sevgi, saygı var dedi
Bunları yok sayınca, iki cihan dar dedi
Gözlerini çözeyim, sevdiğine var dedi
O anda eve döndüm, o Salihler piriydi
Mikdadî der burada, sözlerimi bağladım
Bu efsaneyi yazdım, bir fayda mı sağladım
Düşündüm, saatlerce oturup da ağladım
Gözümden akan yaşlar, incilerden iriydi
Şair Mikdat Bal